Nepal solu gene dünyayı şaşırttı. ABD’nin terorist örgütler listesine aldığı Nepal Komünist Partisi (Maoist), 9 Nisan seçimlerinde ezici bir zafer kazandı.
Meclisteki 601 koltuk için uygulanan karmaşık bir seçim süreci(1) içinde Maocular, bu satırları yazarken gelen haberlere göre, çoğunluk sistemiyle belirlenen 240 üyelikten 112’sini garantilemişlerdi. Elde ettikleri yüzde 30 oy oranı, nisbi temsil usulüyle belirlenecek 335 üyeliğin de büyük bir bölümünü alacaklarını gösteriyor.(2)
Geriye kalan 26 üyelik azınlıklara ayrılmış durumda.
Son kez, Sovyetlerin dağılışının ardından, Francis Fukuyama’nın keyifle "tarihin sonu"nu ilan ettiği 1994 yılında yapılan seçimlerden, Nepal Komünist Partisi (Birleşik Marksist Leninist)(3) en çok oyu alan parti olarak çıkmıştı. Asya’da bir tür Şili örneği tekrarlanıyordu. Asya’da ilk kez, komünistler oyla ulusal düzeyde iktidara geliyordu. NKP (BML)’nin zaferi, bir süre haber başlıklarını işgal ettikten sonra, küresel odaklar Ortadoğu’ya kayınca çok geçmeden unutuldu.
9 Nisan sürprizi
Belki geçtiğimiz 9 Nisan günü kazandıkları bu ezici zafer Maocular için bile bir sürpriz oldu, zira medya onlara üçüncü sırada bir yer öngörüyordu. Ama Nepal’de solun zaferi, bu Himalaya ülkesini tanıyan kişiler için beklenmedik bir şey değil.
Bu ülkede komünistler her zaman demokratik mücadelenin ön saflarında oldular. 1949’da kurulan Nepal Komünist Partisi (NKP) uluslararası komünist hareketin bütün inişli çıkışlı yollarından geçti. Bölündü. Yeniden birleşti. Sonra yeniden bölündü. 1991’de NKP(ML) ile NKP(Marksist) birleşerek NKP(BML)’yi oluştururken 1993’te Samyukta Jana Morcha Nepal (Nepal Birleşik Halk Cephesi)’nden NKP(Maoist) doğdu. Bölünme sırasında Birleşik Halk Cephesi, 9 milletvekili ile parlamentoda üçüncü parti konumundaydı.
Kuruluşundan sonra NKP(Maoist) cangıllara doğru yönelirken NKP(BML) 1994’te iktidar saflarına ulaşmıştı. Nepal’de komünist düşüncenin başarısı, neredeyse nüfusun yüzde 70’inin günde 2 ABD Doları kazandığı bu 25 milyonluk yoksul bırakılmış ülkede karşılaşılan bunalımı vurguluyor. Adam başına düşen yıllık 241 ABD Doları ulusal gelirle Nepal, dünya ülkeleri arasında yoksullukta 12. sırayı alıyor. (4)
Komünistler her zaman mücadelenin ön saflarında
1990’da çok partili seçime giden yolları açan bazı demokratik reformlara rağmen, Nepal bugüne kadar Hindu üst kastlarından gelen elitin desteklediği güçlü bir monarşi tarafından yönetildi ve feodal devlet modelinin klasik bir örneği oldu.
Monarşi, işbirlikçileri ve devlet mekanizması tarafından sürdürülen sömürüye karşı kitleler komünistleri kurtarıcı olarak gördüler, çünkü farklı renklerden komünistler her zaman demokrasi ve değişim için verilen mücadelenin ön saflarında oldular.
Seçmenler NKP (BML)’yi 1994 yılında oylarıyla iktidara getirmişlerdi. Ancak komünist hükümet söz verdiği toprak reformunu gerçekleştiremedi ve kendi kadrolarını da hayal kırıklığına uğrattı. Yalnız başına kalan NKP(BML) hükümeti 1995’te kral tarafından kolayca görevden uzaklaştırıldı. Bu arada NKP(M) Nepal halkının özlediği eylemleri gerçekleştiriyordu.
BML, kentlerdeki seçmen tabanını yitirirken, Maocular kırsal alanlarda güç kazanıyordu. 1996’da kitlesel bir başkaldırı gerçekleştirildi ve çok geçmeden Maocuların kırsal bölgelerin yüzde 70’ini denetimleri altına aldıkları kabul edildi.
Toprak reformu ve kast sistemine karşı çıkış
Belki geçtiğimiz 9 Nisan günü kazandıkları bu ezici zafer Maocular için bile bir sürpriz oldu, zira medya onlara üçüncü sırada bir yer öngörüyordu. Ama Nepal’de solun zaferi, bu Himalaya ülkesini tanıyan kişiler için beklenmedik bir şey değil.
Nepal’de Maocuların hızlı bir şekilde geniş bir alanı denetim altına almasının bir nedeni, gerilla savaşı başladığı sırada Nepal Kraliyet Ordusunun silah gücünün çok yetersiz olması. Fakat, Maoculara sağlanan kitlesel desteğin esas nedeni, onların toprak reformu konusundaki radikal düşünceleri ve ülkedeki kast sistemine karşı çıkmaları oldu. Kendi denetimleri altındaki bölgeleri halk komiteleri ile yönetmeye ve toprak reformunu uygulamaya başladılar ve bu arada "halk mahkemeleri"ni kurdular.
Ancak insan hakları gözlemcileri, bu mahkemeleri şöyle eleştiriyordu: "[NKP-M başlattığı] ‘halk savaşı’nın bir parçası olarak, ihbarcılığından şüphelenilen sivilleri kasıtlı olarak hedef almış ve öldürmüştür. Bu öldürülenlerin çoğu karşıt siyasal partilerin üyeleri, kendilerine karşı ihbarda bulunduklarından şüphelendikleri kişiler ve bir şekilde kendilerine karşı çıkan kişilerdi."
Nepal hükümeti de acımasızca uyguladığı şiddet yolunu seçti ve sonuçta çıkan çatışmalarda 13.000 kişi yaşamını yitirdi. Bu süre içinde hükümet ve Maocular arasında barış görüşmelerini amaçlayan birçok girişim başarısızlıkla sonuçlandı. 30 Ağustos 2001’de başlayan ilk barış görüşmeleri, aynı yılın 23 Kasımında kesildi. 29 Ocak 2003 tarihinde hükümet ve Maocular ikinci kes ateşkes ilan ettiler ama çok geçmeden görüşmeler Maocuların kurucu meclis oluşturulması taleplerindeki haklı ısrarları nedeniyle çıkmaza girdi ve ateşkes 27 Ağustos'ta kalktı.
200 yıllık monarşi egemenliğinden vazgeçiyor
Şubat 2005’te Katmandu bir başka hükümet değişikliğine tanık oldu. Bu, yıllar boyunca yaşanan 14. hükümet değişikliğiydi. Ancak, kitlesel bir demokratik başkaldırının Nepal’i bütünüyle etkisi altına aldığı Nisan 2006’da durum dramatik bir şekilde değişti. Nepal devrimi, ABD destekli "Pembe" veya "Kadife" devrimlere benzemiyordu. Genel grev ve kitlesel ayaklanma sonucunda 200 yıllık bir monarşi Nepal’deki egemenliğinden vazgeçmek zorunda kalıyordu. Gelecekteki cumhuriyet için yeni seçimlere bir koalisyon hükümeti ile gidilmesi konusunda anlaşıldı.
Bu arada Maocuların Nepal’de güç kazanması dünyayı sinirlendirmişti. Hindistan ile Çin arasında bir "tampon bölge" oluşturan Nepal, stratejik açıdan çok önemliydi. Bir kara ülkesi olan Nepal, Hindistan’ın etki alanı içindeydi ve aynı zamanda Hindistan’ın destek ve işbirliğine ihtiyacı vardı. Geleneksel olarak İngiltere ve Hindistan, Nepal’deki monarşiyi desteklemekteydiler, fakat son zamanlarda ABD de desteğini artırarak genişletmekteydi.
Bush yönetimi 31 Ekim 2003’te NKP(M)’yi terör örgütleri listesine aldı ve aynı zamanda Nepal hükümeti ile “teröre karşı mücadele ve olası terör saldırılarından koruma” amaçlı 5 yıllık bir anlaşma imzaladı. Washington muhtemelen Nepal’deki istikrarsızlığın Hint altkıtasına yayılmasından çekiniyordu. Fakat ABD’nin Nepal’le askeri bağlarının esas nedenini ülkenin stratejik konumu oluşturuyordu.
Devrim yarım kalır mı?
Washington, Merkezi Asya ülkelerinde yeni edindiği üslerden, Güneydoğu Asya’daki resmi müttefiği Japonya ve Güney Kore’ye kadar, Çin’le sınır komşusu olan ülkelerle bir dizi askeri anlaşmalara girişmişti. Bu bağlamda ABD, Ekim 2001’den Ekim 2004’e kadar ABD silahları ve sağlanan hizmet ile eğitim için 29 milyon dolarlık hibede bulunarak Nepal’e en yoğun askeri yardımı sağlayan ülke oldu.
Nepal’e yapılan ABD askeri yardımları 2001’den sonra belirgin bir şekilde artmıştı ve bunun için şu ilginç gerekçe öne sürülüyordu: " ... vahşi bir isyanla başa çıkabilmesi için hükümete yardım etme, seçimlerin yapılmasına izin verecek asgari istikrarın sağlanması ve ülke kırsalının El Kaide ve diğer terör örgütleri tarafından bir üs olarak kullanılmasını önleme." Yani dünyada sadece Hinduların yaşadığı tek ülke olan Nepal, Müslüman El Kaide için barınak olabiliyordu!(5)
Sam Amca'nın propagandası bir tarafa, eğer Nepal, Asya’da bir Venezuella durumuna gelirse, ciddi bir şekilde baş ağrıtmaya devam edecek. Her ne kadar Maocular, Stalin’in iflas etmiş iki aşamalı teorisini benimsemiş olsalar da uluslararası gelişmelerin dinamiği onları Venezualla’nın ötesine geçmeye zorlayabilir. Şimdi, o acımasız “devrimi yarım bırakanlar kendi mezarlarını kazarlar” uyarısını gözden kaçırmamanın tam zamanı. (NZ)
* Bu yazı 18 Nisan 2008’de ABD’de çıkan Counterpunch dergisinde ve 28 Nisan 2008’de Pakistan’da çıkan The News International gazetesinde yayınlandı.
** Bu yazıyı Arif Şentek çevirdi.
*** Faruk Sulehria, Pakistanlı serbest gazeteci. Halen İsviçre’de yaşıyor. Pakistan İşçi Partisi (LPP)’nin etkin üyelerinden. LPP’nin 1500 kadar üyesi var ve 4. Enternasyonal’e yakın bir konumda.
1) 601 üyeden oluşan Kurucu Meclis için 240 üye, dar bölge sistemiyle ülkedeki 240 seçim bölgesinin herbirinde en çok oyu alan adaylardan, 335 üye ise nisbi temsil usuluyle ülke çapında partilerin gösterdiği “kapalı liste”lerden seçiliyor. Kapalı listelerde etnik gruplar ve geri kalmış bölgeler için uyulması zorunlu kotalar var ve listedeki adayların yarısı kadınlardan oluşuyor. Yeni göreve gelecek bakanlar kurulunun kararı ile Kurucu Meclise ayrıca 26 üye atanacak. Kurucu Meclis, iki yıllık görev süresi içinde Anayasayı hazırlayacak ve bu arada yasama işlevini de yerine getirecek.
2) 24 Nisan 2008 günü Nepal Seçim Kurulu’ndan yapılan açıklamaya göre NKP(M) 10.739.078 oydan 3.144.204’ünü aldı. 240 seçim bölgesinden 120’sinde NKP(M) adayları seçimi kazandı. Parti nisbi temsille ise 100 üye çıkardı. NKP(M)’nin meclisteki toplam üye sayısı 220. Maocuları 73 üye ile Nepal Kongre Partisi, 70 üye ile NKP(Birleşik Marksist Leninist) izliyor.
3) Nepal’de çok sayıda komünist partisi var. Son seçimlere katılan 54 partinin 7’si bir şekilde “Komünist” adını taşıyordu. Bunlara Nepal İşçi ve Köylü Partisini de eklersek en soldaki 8 partinin seçimlerde aldığı toplam oy oranı yüzde 54’ü buluyor.
4) Nepal’le ilgili bir kaç istatistiki bilgi ekleyelim: Ülke nüfusu 29.500.000 dolayında tahmin ediliyor. Ülkede 10 kadar belirgin etnik grup var ve 8-9 farklı dil konuşuluyor. Okuryazarlık oranı erkeklerde yüzde 62, kadınlarda yüzde 35. Çalışan nüfusun yüzde 76’sı tarımda, yüzde 6’sı endüstride ve yüzde 18’i hizmet sektöründe. İşsizlik oranının yüzde 42 olduğu belirtiliyor.
5) ABD pek haksız sayılmayabilir! Resmi bilgilere göre ülkede yüzde 4 oranında müslüman nüfus var.