Sosyal Değişim Derneği ve Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe İnisiyatifi'nin 15-17 Nisan günleri için düzenlediği Uluslar arası Nefret Suçları Konferansı verilen bir kokteyl ve ardından yapılan bir oturum ile başladı.
Konferansın ilk oturumunda Toplumsal bellek ve geçmişle yüzleşme: Türkiye'de nefret suçlarına örnek vakalar konusunda Hilal Küey, Gülten Kaya, Orhan Kemal Cengiz ve Ergin Cinmen söz aldılar.
Oturumun moderatörlüğünü yapan Hayko Bağdat konferansın amacının nefret suçları ile ilgili bir yasa çıkarmak olduğunu belirttikten sonra "Nefret suçlarıyla ilgili yaşadıklarımız hayatımıza çoraklık katıyor. Ve bizler artık kimseyi ikna etmek için anlatmıyoruz. Çünkü gerçekleri konuşuyoruz. Lütfen gerçekleri dinlediğinizi fark edin" dedikten sonra sözü Hilal Küey'e verdi.
Küey: TCK'da linç suçu ile ilgili eksik mevzuat var
Avukat Hilal Küey, 5 Ocak 2010'da romanların saldırıya uğradığı Selendi Olaylarına değindi. Selendi ilçesinde yaşayan romanların avukatlığını yürüttüğünü belirttikten sonra "Orada romanlara yönelik bir linç suçu vardı. Ancak Türk Ceza Kanununda böyle bir linç tanımlaması yok ve dolayısıyla cezası da. Şu anda müvekkillerim güvenlikleri nedeniyle Selendi'ye bile gidemedikleri için davayı Uşak'a aldırttık. Zaten
Kaya: medyanın yarattığı meşru nefret etme içgüdüsü
Gülten Kaya ise, "Bu ülkede suskun mezarlar var." diyerek başladığı sözüne "Nefret uyandırmak öldürücü sonuçları olan bir suç aslında. Güç sahibi olanlar medya araçları ile meşru nefret etme içgüdüsü yaratıyor. Diyorlar ki benim sözlüğümde tanımlı olan vatanda yaşamak zorundasınız. Haliyle bunun dışına çıkarsanız da vatan haini olmanız kolaylaşıyor" şeklinde konuştu.
Kaya, kendi ana dilinde şarkı söylemek istediği için hedef gösterilen ve saldırıya uğrayan sanatçı Ahmet Kaya'nın öyküsünün de tam olarak medya marifeti ile işlenen tipik bir nefret suçu olduğunu belirtti.
"Sadece ana dilinde bir şarkı söylemek istemiş ve ertesinde sokağa çıkamaz, çocuklarımızı okula gönderemez olmuştuk. Sonra o bir kuşluk vakti bu diyardan gitmek zorunda kaldı. Şimdilerde de Yılmaz Güney'in yanında bir yerde. 12 yıl geçti bu yaşadıklarımızın üzerinden. Bir 12 yıl sonra aynı şeyleri kaldıracağımızı sanmıyorum ve o yüzden geleceğin yazılı belgelerini oluşturmayı boynumuzun borcu sayıyorum."
Cengiz: Sistemin tümü bu cinayetlerin içinde
Malatya Zirve Yayınevi'nde saatler süren işkenceler sonucu öldürülen misyonerlerin avukatı Orhan Kemal Cengiz, "Nevrotik toplumlar için tarih tekerrür eder. Malatya'nın ardı sıra gelişen Samsun ve diğer illerde yaşanan teşebbüslerin polis tarafından engellenişi gösteriyor ki polis bunları zaten adım adım takip ediyor, öncesinden biliyor. Biz de eminiz ki Malatya'da bu işi JİTEM yaptı, bundan şüphemiz yok. Gerek Santa Kilisesi olayı, gerek Malatya katliamı ve gerek Dink cinayeti aslında Ergenekon Davasının çözülmesi için en önemli üç ayak. Ancak tüm sistem bu cinayetlerin içinde olduğu için çözmek çok zor. Bir an önce geçmişimizle hesaplaşmaya ihtiyacımız var." diye konuştu.
Cinmen: Varlığımız bir kere Türk varlığına armağan olmuş
Cinmen ise Türkiye'de Ulus devlet kavramından üreyen bir nefret olduğundan bahsetti ve "Çünkü bu tekçilik demek. Farklılık gördüğünüz anda boğmak istiyorsunuz. Hrant öldürülmeden 11 ay önce öldürüleceğini Trabzon Jandarması da Emniyeti de biliyordu. İstanbul Emniyeti Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah bu konuda bilgilendirildi de. Hrant'ın öldürüleceğini bir kendisi bir de arkadaşları bilmiyormuş" dedi.
Cinmen daha sonra cinayetle sonlanan ayrımcılıkların aktif ayrımcılıklar olduğunu bir de toplumda göz ardı ettiğimiz bir pasif ayrımcılık kavramının var olduğunu ifade etti ve sordu:
"Hiç Agop adında bir yüzbaşı ya da yargıç duydunuz mu mesela? İnanılmaz bir dehşet dengesi var bu noktada. Ne devlet gel diyor Agop'a ne de Agop orada gidip yargıçlık yapmak istiyor. Bunu yaratan da bizzat yine devlet, 1982 anayasası. Anayasanın girişi bir kere Türkiye'deki tüm kurumlara ruhunu veriyor. Bu da yetmezmiş gibi tüm Türklüğü geliştirmek gibi bir amaç belirliyor. Varlığımız bir kere Türk varlığına armağan olmuş. Ama artık topyekün bir uygarlaşma ve hukuk devleti anlayışını oturtmak lazım. " (ELV/EÖ)