Herhalde Adalet Bakanlığına veya hükümete sunmuştur... Onlar da okumuş mudur?. İngiliz avukat; 23 ve 24 Eylül 2003 tarihlerinde İstanbul'da Türk ve Avrupa Konseyi uzmanlarının yasa tasarısı hakkındaki tartışmalarından sonra, 30 Eylül 2003 tarihli ek bir not daha sunmuş.
21 ve 22 Haziran 2004 tarihlerinde Avrupa Konseyinden (Almanya) Max-Planck Uluslar arası ve Yabancı Ceza Hukuku Enstitüsü'nden uzman ve araştırmacı meslektaşı Dr. Silvia Tellenbach'la birlikte Ankara'da yuvarlak masa toplantılarına katılmış.
İkisi de tasarının en son halini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Adalet Komisyonu üyeleri ve "tasarıyı kaleme alan akademik üyelerle" tartışma olanağı bulmuşlar. Toplantıda Adalet Bakanı temsilcileri de varmış.
Bu yuvarlak masa toplantıları Avukat Millar'a; "yasa tasarıcılarının" Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 10 uncu maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğünü ihlal etmeyecek yeni bir ceza yasası ortaya koymakta gerçekten istekli olduklarını göstermiş...
Onları umut verici bulmuş. Kendisinden 16 Haziran 2004 tarihli TCK tasarısından seçilen ve sadece düşünce özgürlüğü alanında kaygılar uyandıran maddeler üzerine yorum istenmiş.
Bu Rapor; "Türk Ceza Kanunu Tasarısı Üzerine Uzman Görüşü" başlığını taşımaktadır. Üzerindeki tarih "Strasbourg 2 Eylül 2004"dür.
Üzerinde yazan açıklamaya göre; (Bu uzman görüşü 12 Mayıs 2004 tarihi itibariyle Türk Ceza Kanunu Tasarısı ve bu tasarı üzerinde sonradan yapılan bazı değişikliklere dayandırılmıştır.) Raporu yazan uzmanların Adalet Komisyonu tartışmalarına katılımları her ne kadar Avrupa Konseyi tarafından "istenmişse de"; uzmanlar bağımsız bilirkişiler olarak yorumlarını oluşturmuşlar...
Avukat Gavin Millar "Türk Ceza Yasası Tasarısından Alıntılar Üstüne Ek Yorumlar" başlıklı görüşünde 2003 Haziranında Türk Ceza Yasası tasarısının düşünce özgürlüğünü etkileyen hükümlerine ait aşağıdaki genel yorumunu ek görüşünün başına almış:
"Düşünce özgürlüğü hakkının kullanılmasıyla işlenmiş suçlar için öngörülmüş cezaların çoğunun ağır oluşundan kaygılıyım; belirtilen cezalar yelpazesi adli ölçülülüğe pek az yer bırakmamaktadır. İhlallere yol açma riskini de taşıyan bir tavırdır ( zorunlu en hafif hükmün vakanın olguları için ölçüsüz bir önlem olması gibi).
"Özel bir davada varılan sonuç bir yana, Strasbourg mahkemesi düşünce özgürlüğünün yerine getirilmesine ağır derecede zararlar vermesine yol açan yasaların varlığının bir bütün olarak toplumda bu hakkın kullanılmasında "soğutucu bir etki" yaratacağını tanımış bulunuyor. Bknz Tolstoy Miloslavsky v UK (1995).
"Medeni Yasaya dayalı hakaret vakalarında telafilere ilişkin bir dava. Bu ilke, ceza yasasının düşünce özgürlüğü fiillerini uzun hapis ve ağır para cezalarıyla cezalandırdığı durumlar için daha da önemlidir. İnsanlar ve özellikle medya düşünce özgürlüğü haklarını ağır bir ceza genel korkusu yüzünden kullanmaktan kaçınmaktalar..."
Millar Ek Raporunun başındaki bu paragraftaki atıftan sonra şöyle yazmış: "Bu yorumlar geçerliliklerini korumaktadır"
Gerçekten 2003 Haziranı ve bu raporun yazıldığı "2 Eylül 2004" tarihinden sonra 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının yürürlüğe gireceği 1 Haziran 2005 tarihi dahil olmak üzere ve sonrasında Avukat Gilan Millar'ın "yorumları geçerliliğini" korumaktadır ve koruyacaktır.
Çünkü "insanlar ve özellikle medya, düşünce özgürlüğü haklarını ağır bir ceza genel korkusu yüzünden kullanmaktan kaçınacaklardır".
Avukat Millar Türk Ceza Kanunu tasarı halinde iken Madde 127 olarak düzenlenen ve sonra 125 inci madde olarak yasalaşan "Hakaret" hükümleri hakkındaki görüşlerini açıklarken; AİHM kararına değiniyor.
Özellikle ceza davasına dayanarak hakaret davası açılması halinde, gazetecilik hakları söz konusu olduğunda Lingens'in Avusturya devletine karşı açtığı davayı örnekliyor.
Kamu yararıyla ilgili sorunların tartışıldığı durumlarda basın özgürlüğünün ne kadar önemli olduğuna değiniyor. Basın-yayın/kamu yararlar alanı dışında bile; yalnız "çok yıkıcı ve kötü niyetli" hakaretlerin ceza mahkemelerine getirilebileceğine değiniyor. Uygulamaya dikkat çekiyor.
Yeni TCK ile getirilen düzenlemeye göre hakaret için "bir olgu isnadı" da artık yeterli olacaktır. İşte bu durum uygulamada sorun yaratabilir. Avukat Millar da aynı görüştedir ve gerekçesi şudur
"Ne var ki uygulamada yargıçlar bir beyanlar dizisinde (örneğin gazete yazılarında) hakaret amaçlı saldırı özünü (iğneli söz) saptamakta, sonra da bunun bir olgu mu yoksa düşünce mi olduğunu tam belirlemekte zorlanabilirler." Avukat Millar madde konusundaki uzun görüşünden sonra vardığı sonuca göre; AİHS'deki ifade özgürlüğünü düzenleyen "Madde 10'un getirdiği hakları ceza yasasındaki hakaretle ilgili hükümlerle ihlal etmemenin en sağlam yolu bu hükümlerin tümünü kaldırmaktır."
Türk Ceza Kanunu daha tasarı halindeyken "dışarıdan" yazılı olarak alınan "uzmanlar görüşü"ne TCK yazıcıları itibar etmediler. İçeriden edilen sözlere son vermek için bizleri dinlermiş gibi yaptılar.
Söylentiye göre "gazımızı alıp", gönlümüzü edip gönderdiler. TCK'yi yapanlar; bizleri dinleyip de herhangi bir madde değiştirmeyecekler.
Kendi bildiklerini, bildikleri gibi yapacaklar. Ne İngiliz avukatın, ne de Türk hukukçularının yazdığı ve söylediği hiçbir şeyin kıymeti yok.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girecek TCK ile ifade özgürlüğünün ve gazetecilerin canına okuyacaklar.
Birkaç gazeteciyi hapse tıkmadan rahat etmeyecekler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ile Türkiye mahkum olmadan demokrat da kesilmeyecekler... (Fİ/BA)