Çünkü tüm bu kavramlar, erkeklerin kadınların yaşamlarını, kimliklerini, emekleri ve bedenleri denetim altında tutmalarının en eski, en köklü, en önemli araçları.
Bunlar, eğitimlisinden eğitimsizine neredeyse bütün erkeklerin, kadınlara karşı en yaygın olarak kullandıkları ve ellerinden alınmasına kolay izin vermeyecekleri silahlar. En küçük bir eleştiri getirdiğinizde, tartışmaya açmaya çalıştığınızda hemen tahrik oluyorlar...
"Tokatlamakla, boşamakla yetinme..."
Almanya'dan yazan ve master yapmış, kadın haklarından yana olduğunu (!) iddia eden bir Kazete okuru ne diyor:
"Bir ailede nasıl bir babaya, bir ağabeye sorumluluklar düşüyorsa, kızlara/kadınlara da düşüyor. Ve bu sadece (!) namuslarına (bakirelik zarı dahil) gereken önemi vermek. Benim eşim/kızım önüne gelen erkeğin altına yatarsa, ben yaşamışım yaşamamışım fark etmez...."
Böyle bir tahrik altında kim bilir neler yapabilir bu okurumuz, eşine, kızına, kızkardeşine, düşünmek istemiyorum.
Eh, hiç yeni ya da şaşırtıcı görüşler değil... Biz bu lafları Ordinaryus Prof.lardan, üniversite hocalarından, en yetkili siyasetçilerin ağızlarından yıllardır gün be gün duyuyoruz zaten.
Örneğin Ord. Prof. Sulhi Dönmezer, geçenlerde tahrik indirimlerinin namus cinayetlerinde kullanılmasına karşı çıkanlara diyor ki, "Şimdi milletvekilleri 'karımı başka erkekle görsem yok tokat atarım, yok boşarım' falan diyor. Ben söyleyeyim, Türk erkeği onlar gibi davranmaz, başka türlü davranır. Böyle bir durum karşısında toplum o erkeğe 'Boynuzlu' der vallahi. Bu da ağır tahriktir. Bu hale gelen bir adam için tahrik unsurunu kaldıralım mı şimdi?".
Görüldüğü gibi, koskoca profesör bile, karısını başka bir erkekle görme ihtimali olan Türk erkeklerini, eşlerini vurmaları için peşinen tahrik ediyor : Sakın öyle tokatlamakla, boşamakla filan yetinme, "boynuzlu" derler sonra!
Tahrik maddesi, erkekler için
Kadınlar, en doğal hakları olan cinselliklerini yaşadıkları için ya da sadece yaşadıklarından şüphe edildiği, hatta kendi istekleri dışında cinsel ilişkiye zorlandıkları için öldürülüyorlar. Ve bütün bu olaylarda kadınlar her nasılsa kendilerini öldürenleri tahrik etmiş oldukları için katilleri indirimli cezalar alıyor. İşte iki örnek:
1997'de kocasını bırakıp sevdiği adama kaçtı diye aile meclisi kararıyla boğazı sıkılıp öldü diye Fırat Nehri'ne atılan Gönül'ün aile meclisi üyelerine verilen 16'şar yıllık hapis cezası, ağır tahrik nedeni öne sürülerek 4.5 yıla düşürülmüştü.
1996'da Urfa'da bir meydanda, herkesin gözü önünde, boğazı kesilerek öldürülen Sevda'nın cinayeti işleyen 14 yaşındaki amca oğlu yaş indiriminden de yararlanarak sonuçta 2 yıl 8 ay ceza almıştı.
Erkeklerin tahrik olup suç işlemesi gerçekten inanılmaz bir komedi: Bahçesinden erik çalan küçüğün ırzına geçen adam hakkında haksız tahrik maddesini uygulayan bir yerel mahkeme kararı var! Çocuk iki-üç erik çalmış, adam tahrik olmuş, tecavüz etmiş. Pes artık değil mi?
Bu tahrik maddesi erkeklerin işlediği suçlarda bu kadar fütursuzca kullanılırken, kadınların yararlanmaması için de elden gelen yapılıyor. Tek bir örnek verelim:
Eşi Almanya'da çalışırken kendisine sataşan, kapısına dayanan, pencereden girmeye çalışan adamı öldüren kadın için ağır tahrik mi saysak, hafif tahrik mi saysak; cezasını 1/2 oranında mı indirsek, 2/3 oranında mı diye yapılan tartışma Ceza Genel Kurulu'na dek gidiyor. Namusa düşkünlük sadece erkekler kadınları öldürdüğünde akla gelecek neredeyse (!) Sadece bir tek üye, kadının suçu nefsine ve ırzına yapılan saldırıyı defetmek amacıyla işlediğini ileri sürerek, aslında hiç ceza verilmemesi gerektiğini söylüyor.
Kadınların talepleri
Şu anda Meclis'te Adalet Alt Komisyonu'nda görüşülmekte olan Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda ne yazık ki, namus gerekçesiyle yapılan ağır tahrik indirimli kadın katliamlarını durduracak herhangi bir düzenleme hala yok.
Kadınlar iki maddede acilen düzenleme yapılmasını istiyor: İlki, bu kadar açıkça kadınlar aleyhine kullanılan haksız tahrik maddesinin gerekçesinde "namus gerekçesiyle kadınlara karşı suç işleyenler, haksız tahrik hükmünden yararlanamaz" şeklinde bir ifadeye açıkça yer verilmesi; ikincisi ise, insan öldürme maddesinde namus saikiyle işlenen cinayetlerin de, aynen kan davalarında olduğu gibi ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması...
* Av. Hülya Gülbahar; Mor Çatı Gönüllüsü