-Peki nasıl görüştünüz?
İstanbul'da askeri bölgede yaşıyoruz. Yeni doğum yapmıştım, oğlmu bağırsakları dışarda doğmuştu, Cerrahpaşa'da yoğun bakımdaydı. Gidip görmemem izin vermiyordu. İlk gittiğimde doktorlar filan ne biçim annesin der gibi kötü kötü baktılar yüzüme. Çocuğa başkaları emziriyormuş. Çeşit çeşit işkence. O sırada bu geldi aklına, bu işkenceyi yapıyordu. Asla çaktırmıyordum zaaflarımı. Sonra izin verdi, çocuğa gidip gelmeye başladım. "Çocuğa gidiyorum," diye çıktım evden. Mor Çatı'dan arkadaşlarla buluştum. Hemen Avukat Canan Arın'a gittik. Canan Arın, "Boşanmayı düşünüyor musun?" dedi. "Aa nasıl boşanabilirim." Hiç aklıma gelmiyor.
-Hemen boşanmaya karar verdiniz mi?
Evet, hemen işlemlere başladım ama ruh gibiyim. Yolda yürüyebilmek için ya çantama yapışıyordum, ya çocuğumu kucağıma alıp ona sarılıyordum. Yürüyemez durumdayım, insanlarla konuşamıyordum, kaçıyordum. Bu arada "Evden kaçabilirsin," dediler. Nasıl kaçacağım, çok şaşırıyordum onların konuşmalarına. "Herkes çekeceksin, kocandır," diyor, "Değişir, sık dişini," diyor. Çekmeyeceğimi biliyordum ama nereden başlayacağımı bilmiyordum. O konuşmalar da cesaretlendiriyor insanı. Bazı kelimeler var, onlar sihirli kelimelerdir hayatımda. Birincisi; "Boşanabilirsin". Evet, boşanabilirim. İkincisi; "Çocuklarını da, eşyalarını da al." Onları nasıl alacağım? Adam normal değil, birinci derece yasak bölgede oturuyoruz. Onun çevresindeyiz, kimse benimle korkudan konuşamıyordu bile. Komşular yardım edemiyordu. "Asla yapamam," dediğim şeyleri yaptım. Eşyalarımı kamyona yükledim, çocuklarımı da aldım çıktım evden.
-Evden çıkıp nereye gittiniz?
O zaman Mor Çatı'nın sığınağı açılmamıştı daha. Bursa'ya gittim. Altınlarım vardı, onları bozdurdum, ev tuttum, kirayı ödedim, evime yerleştim, hayat kurdum. Bir baktım ki, para bitti, ne yapacağım şimdi? İki tane küçücük bebek. Evimde telefon filan yok, kart alıyorum, bir iki dakika konuşuyorum. Canan Arın'a "Ne yapacağım şimdi," diyorum. En sihirli kelime, yani üçüncüsü, "Ee, çalışabilirsin canım," dedi. "Al bir gazete, bak ilanlara." Onlara çok güveniyorum, ne dedilerse yaptım, başardım ya, "Tamam," dedim, "Çalışabilirim." Aldım önüme Bursa gazetelerini, reklam ajansında süper bir iş buldum, kısa süre sonra satış organizatörü oldum, çocukları kreşe verdim, geçiniyordum.
-Eşiniz hiç aramıyor muydu?
Sürekli peşimdeydi., "Artık bu adam bana dokunamaz nasıl olsa, param da var, ev de benim," diye düşündüm. Çocukların ikisi de ağır hastalık geçiriyor, beni böyle bir anımda yakaladı, onun desteğine ihtacım vardı, "Çocuklar babalarını görsünler," dedim. Hafta sonları gelip gitmeye başladı, boşanma davasını geri aldım.
-Sonra neden boşanmaya karar verdiniz?
İlk şiddet gördüğümde. Mor Çatı'nın sığınağı açılmıştı, sığınak başvurusunda bulundum, aldım bebekleri geldim İstanbul'a.
-Sığınağa ilk girişinizde neler hissettiniz?
Sığınaktan önce Harbiye'deki merkeze geldim. Çocukları bıraktım ortaya, koltukların üzerinde bir uyumuşum, saatlerce. Kadınlar kıyıp uyandıramamışlar. Nasıl gevşemişsem, hiçbir şey umurumda değil. Hayatımı kurtardım, diye huzur çökmüş, gevşemişim, rahatlamışım. Akşamüstü gittik sığınağa. Sığınak deyince gözümde canlandıramıyordum, gidince bir baktım, her şey çok güzel, her şey elimizin altında. Kameralar var, çok güvenli, korunuyor. Rahat bir otel gibi. Kadınlarla tanıştım, yalnız olmadığımı fark ettim. Ama tabii uzun süre bunalımdan çıkamadım. İş başvurularına gidemiyorum. Bir süre iş bulamadım. Sonra Gümüşsuyu Mahallesi muhtarlığında, eski muhtarımızın yanında çalışmaya başladım. Altı ay kaldım sığınakta, para biriktirdim, sonra ev tuttum.
-Ve sonra muhtar oldunuz?
Ondan sonra her şey değişti, çok hızlı değişti. Eski muhtarımız Kerim bey, çok destekledi, herkes destekledi. Fiilen ben yürütüyordum zaten işleri, acayip güveniyordu bana. Çok güçlü rakiplerim vardı, rakiplerimin üçücünün aldığı toplam oydan fazla oy alarak kazandım. Para açısından çok güçlülerdi. Birisi burada doğumuş, büyümüş. Çok az bir parayla bir kağıt bastırdım, o kadar, bana oy verin, bile diyemiyordum ama üçünün toplamı bana yetişemedi
-Mor Çatı'ya başvurmak ne kazandırdı size?
Çok şey. Bilincim açıldı, kendime güvenim geldi, kim olduğumu fark ettim. "Her şey bitti," dediğim anlarda beni hayata döndürdü. Herkes bir birey olarak görüyor karşısındakini, destek verenlerle arkadaşız, dostuz, kimse yaşadıklarınız için sizi suçlamıyor. "Abla, hanım," demek yok. Kesinlikle kimse seni suçlamıyor, müdahale edilmiyor.
-Başka kadınlarda da sizinki gibi değişimler oldu mu?
Ankara Polatlı'dan bir kadın, hayatında minibüse binmemiş, belediye otobüsü görmemiş, yalın ayak gelmiş, mosmor, çocuklarını bırakmıştı orada. Arabesk kasetleri alıyordu, kulaklığını takıp dinleyip ağlıyordu, dalga geçiyordum onunla, "Yine kendini ağlatmak için zemin hazırlıyorsun," diye. Oturup bir köşede ağlıyordu. Ne eğitimi, ne mesleği var, yanından asker polis geçse korkuyordu. İş buldu kendine, saçını, başını açtı, çocuklarını aldı, görmeniz lazım değişimini. Nüfus kağıdı yoktu, gitti köyünden nüfus kağıdı çıkardı. İki tane elti vardı, akraba kızlarıydı, on dört on beş yaşında yine akrabaları iki kardeşle evlendirilmiş. Aynı evin içinde yaşıyorlar, çektiklerinden intihar etmeye karar vermişler, sonra akıllarına gelmiş, "Nasılsa ölümden ötesi yok, bir deneyelim," demişler. Ankara'nın köyünde yaşıyorlarmış. Öğrenmişler Mor Çatı'yı, geldiler. Bir ara müzikle ilgilendiler, bir grupta vokal yaptılar, şimdi birisi evlenmiş, birisi ev tutmuş, iyi bir işi varmış.