Çok değil bir kaç hafta önce 6-7 Eylül 1956'nın utanç verici tarihinin üstü örtülemez, gözden gizlenemez belgeleriyle yüzleşmiştik. Bu yüzleşmenin bugünkü ve gelecekteki kuşaklara sunduğu tarihi okuma imkanlarına katlanamayanlar fotoğrafları parçaladı, sokaklara attılar. Ama bir kez cin şişeden çıktı ve içeri girmiyor...
"Olmayan" olaylara, provokasyon bahanelerine, tek dilden bir tarihe alışmış; adını darbeden alan bir kuşağımız, 80 sonrası çocukları için, Türkiye solunun tarihi de "eski solcuların" yaşadıkları, anne-babalarımızın anlattıklarında kalmış anılardan ibaret, olan ama olmayan bir tarihti Perşembe akşamı açılan yeni sergiye gidene kadar...
Belli'nin yeteneği
Adını solcu efsanelerden duyduğum Mihri Belli'yle ilk karşılaşmam, hem onu hem onun içinde yaşadığı zamana, bu kez, çizgileriyle sunduğu tanıklık kafamdaki bu bölük pörçük tarih parçalarının da yerine oturmasına yardımcı oldu.
Sırf Türkiye solunun bu büyük çınarının hapishanede geçen yıllarında çizdiği dava arkadaşlarının ve o yıllarda hapishanede tanıştığı kişilerin yağlı boya portreleri ve karakalem desenlerine bakmak ve resimlerdeki insanların kısacık da olsa öykülerini okumak için bile gidilebilecek bir sergi bu.
Ama Belli'nin çizgi ve desen ustalığının tadına varmak için de gitmeli bu sergiye. İşini hep "devrimcilik" diye tanımlamış olan Belli'nin bir kaleideskop gibi rengarenk kişiliğinin ve hepsini geliştirmeye hiçbir zaman fırsat tanınmamış yeteneklerinin de bir dışavurumu bu sergi.
Hayat hikayesine göz ucuyla da olsa bakanlar, Mihri Belli'nin devrim için üniversitedeki iktisatçılık kariyerini feda ettiğini biliyorlardı.
ABD'den Çin'e, Yunanistan'dan Cezayir'e, Filistin'e uzanan devrimci macerasını bilenler, onun devrimci bir Evliya Çelebi olmak varken, her seferinde Türkiye'nin cezaevlerine yeniden dönerek bir devrialemi devrime feda etmiş olduğunu da sezebilirlerdi.
Ama Mihri Belli'nin bir ressamın dünyayı yeniden yaratma hazzını da, devrime feda etmiş olduğunu, resim sergisini açana kadar herhalde sadece o portrelerin modelleri biliyorlardı.
Artık biz de biliyoruz. Belli'nin sağlam desenleri yalnızca güzellikleriyle değil, arkadaşlarına ve davanın "emekçi"lerine kalpten bakışını yansıtışıyla da bize, 1940'ların devrimci tipine, devrimci liderlerin çok yönlü kişiliklerine, iç dünyalarına, kültürel gelişmişlik düzeylerine ilişkin ipuçları da veriyor.
Emekçi ve devrimci modeller
Vedat Türkali, Sabahattin Dikmen gibi birkaç ismin dışında, portrelerdeki birçok kişi artık yaşamıyor. Serginin Perşembe günkü (29 Eylül) açılışını duyup, Belli'nin ona armağan ettiği portresini bulan "Sepetçi Mehmet"in yakınlarının yaptığı gibi...
Aslında gitgide çoğalacak, genişleyecek bir sergi bu.
Sergideki desenler arasında, Türkiye Kömünist Partisi davasından 7 yıl cezaevinde kalan Belli'nin dava arkadaşları dışında, cezaevinde ve mahkemede tanıdığı Börekçi Ali, Tramvaycı, Vatan Partililer ve tabii ki Belli'nin eşi Sevim Belli de var.
Çizimlerin kahramanlarıyla ilgili fotoğraflar, belgeler, televizyon kanallarının Belli ile yaptığı görüşme görüntüleri ve en önemlisi Belli'nin portresini çizdiği kişilerle olan bağını, desenlerine yansıtışı da düşünüldüğünde heyecanlanmamak olmaz.
Hapishanede olmanın getirdiği kapatılmışlık, siyasi bir suçtan hapse girmekten dolayı ruh hali mi bilinmez, portrelerdekiler hafif düşünceli ama mağrur duruyor. Öykülerini de okuyunca, kara kalem her desen, basit bir çizgi olmaktan çıkıyor.
Belli'ye amatör bir ressam demek haksızlık olur. Hapishane günlerinde sürekli resim çizmesi, bir de resme doğal yeteneği eklenince, resimlere bakmak öyküler kadar keyifli olabiliyor.
Serginin adı, en az desenler kadar ilgi çekici:
"Ve o zaman mutsuzduk. Hey gidi güzel günler" Sevim Belli, hapishane günlerinin mutsuzluğuyla, o günleri anarken, duyulan heyecanı anlattığını söylüyor bu ismin.
Çoğu sahiplerine hediye edilen resimlerden kalan 30 kadarı, resimleri görüp sergi yapma fikri götüren Gülsün ve Sadık Karamustafa çiftinin ve Karşı sanat çalışmalarının desteğiyle bizlere ulaşmış.
Belli'nin ressamlık öyküsü
"Benim ressamlığım Orhaniye askeri cezaevinde başladı. Adana merkez cezaevine nakledildiğimizde, boncuk ören arkadaşlara yardımcı oldum. Kareli kağıt üzerine desenler çizdim. Daha çok manzara resimleri, dağlar, yelkenlilerin yüzdüğü denizler, uçan kuşlar vb. Sevim Belli'ye boncukla işlenmiş portresini o günlerde gönderdim.
"Hala bizde durur. Kendisine makamında hakaret ettiğim iddiası ile hapishane müdürüne dava açtırmışlardı. Bu yüzden Adana sıcakları basmak üzereyken İstanbul'a, Sultanahmet cezaevine nakledildim. Buradaki karakalem resimler orada çizilmiştir. "
"İlkten yağlıboya ile çalışıyordum. Van Gogh'dan ve Cezanne'dan kopyalar ve portreler boyuyordum. Ressamlık iddiam yoktu. O yüce bir meslektir. Ben haddimi biliyordum" diye devam eden Belli'ye portrelerini yaptıran mahkumlar, onun sanatını ilk elden değerlendirenler de oluyor:
"Ressamlıkta iddialı olmadığımı söyledim. Ama gene de yaptığı portreleri sahipleri tarafından beğenilmesi sevindiriyor insanı. Bu alanda en büyük övgüyü ünlü dolandırıcı Sülün Osman'dan aldım.
"Yağlıboya portresini yapmıştım. Daha resim yaşken aldı götürdü. Ertesi sabah erken, hapishane avlusuna koğuşlar henüz çıkmamış. Ama Sülün Osman boncuktan tespih satıcısı olarak serbest dolaşıyor. Siyasiler koğuşu penceresinden avluya bakıyorum. Osman, kendi yağlıboya portresi boynuna asılı bir aşağı bir yukarı dolaşıyor. İkide bir portredeki yüzü kendine çevirip öpüyor. Bir sanatçıya bundan büyük övgü olur mu?"
Mihri Belli'nin Hapishaneden Çizgileri 15 Ekim'e kadar Karşı Sanat Galerisinde,
İstiklal Cad. Elhamra Han. No: 258 Kat 2 Beyoğlu Tel: (212) 245 15 08 Faks: (212) 245
Mihri Bellinin kendi kaleminden kısa yaşam öyküsü:
1915'de Silivri'de doğdu. Babası, Kurtuluş Savaşında Trakya-Paşaeli Müdafayı Hukuk Cemiyeti genel sekreteri Urfalı Mahmut Hayrettin Belli'dir.
Annesi Rumeli göçmeni bir ailedendi. Mihri Belli 1936-1940 yıllarında iktisatta yüksek tahsilini tamamlamak için ABD'ye gitti. Bu, Kurtuluş Savaşı ruhunun hala diri tutulduğu Kemalist Türkiye'den emperyalist dünyaya bir açılıştı.
Anglo-Sakson egemenliği altındaki o dünyada Türkiye gibi yoksul bir ülke vatandaşı için kader, yeteneklerin ne olursa olsun hor görülen bir ikinci dünya vatandaşı sayılmaktı. Kadere boyun eğenler vardı. Belli kabullenmedi.
Yurtseverlikten çıkış yaparak sosyalizme varışı böyle oldu. Mihri Belli ilk olarak siyasi eylemlere Amerika'da katıldı. Missisippi eyaletinin zenci yarıcıları. Üniversite gençliği ve San Francisco limanı işçileri saflarında çalıştı.
Türkiye'ye dönüşünde 1940'dan başlayarak Tek Parti döneminde biricik muhalefet partisi olarak illegalite de bulunan TKP'de çalıştı. 1942'de bu partide sorumlu göreve geldi. 1943-1944 ders yılı İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Profesör Fritz Neumark'ın asistanlığını yaptı.
Üniversite sağa kaymış tek parti CHP iktidarına muhalefet eden bir antifaşist gençlik örgütünün kurulmasına ön ayak oldu. Belli arkadaşlarıyla birlikte İlerici Gençlik Birliği (İGB) kurucu ve üyeleri olarak tutuklandı ve iki yıl hapis ve sürgün cezasına mahkum oldu.
Belli sürgünden kaçarak 1947-1949 yıllarında Yunanistan iç savaşına katıldı. Tabur komutanlığı yaptı. İki kez yaralandı.
1950'de yurda döndü. Tutuklandı ve aylarca hapis yattı. 1951 TKP davasında da tutuklandı ve yargılandı. Yedi yıl hapis ve sürgün cezasına çarptırıldı. 1957'de cezaevindeyken Sevim Tan ile evlendi. 1959 ve 1961'de iki çocukları oldu.
Altmışlı yıllar Türkiye için sola açılış yıllarıydı. Belli, ilkten Yeni-Yol dergisini yazdığı bir yazıdan ötürü tutuklandı aylarca hapis yattı. Bu yargılama beraatla sonuçlandı.
Yazı yazmaya devam etti. Yön Dergisi'ne takma isimle yazılar yazdı. Altmışlı yılların ikinci yarısında eski tüfekler kendi dergilerini yayınlama olanağına kavuştular. Belli Dev-Genç'in ideolojik organları sayılan "Türk Solu" ve "Aydınlık" dergilerinin yayınlanmasında aktif olarak çalıştı. Bu dönemde de yazılar ve konferanslar yüzünden birkaç kez tutuklandı ve aylarca hapis yattı.
Belli, 1971 darbesi ile birlikte illegaliteye geçti. Filistin Kurtuluş Örgütü'ne konuk oldu. 1972 başında yurda döndü. Aynı yıl tekrar yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Almanya'da Yurtsever Dergisi'nin çalışmalarına katıldı. 1973'de Türkiye'ye döndü.
Belli, 1974 af yasasının çıkması üçerine arkadaşlarıyla birlikte Türkiye Emekçi Partisi'ni kurdu. (TKP) Devlet Güvenlik Mahkemesi yetkesi olmadığı halde partiyi kapamaya varacak girişimlerde bulunmasına karşı çıktığı için, Belli bir kez daha cezaevine girdi ve altı ay tutuklu kaldı.
Yetmişli yılların sonlarında yayınlanan iki parti organı "Emekçi" ve "Bağımsız Türkiye" TEP çizgisini yani bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmi savunuyordu.
1979 Nisan'ında Kontr-Gerilla emrinde bir profesyonel katil Mihri Belli'ye suikast girişiminde bulundu. Belli ağır yaralandı.
1980 Mayıs'ında, darbeden beş ay önce, TEP Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. 12 Eylül döneminde yöneticileri yargılandılar. Dava 1987'de beraatla sonuçlandı.
Belli, 12 Eylül darbesi üzerine bir kez daha illegaliteye geçti. 1981 güzünde yurtdışına çıktı. Makaleler, kitaplar yazdı. Demokratik çözümü demokrasinin birinci şartı saydığı Kürt sorunu üzerinde özellikle durduğu konulardandır. Mihri ve Sevim Belli uzun yıllar İsveç'te yaşadılar. Halen Paris ve Türkiye'de yaşıyorlar.(ÖG/EK/AD)
Belli'nin bazı yapıtları:
"Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinin Ekonomik Sonuçları" - 1940 (İngilizce)
"Yazılar"- 1969
"Milli Demokratik Devrim" - 1970
"Devrimci Hareketimizin Eleştirisi" - 1972
"TKP'nin Tarihsel Konumu" - 1976
"Bine Analyse Der Turkischen Linken - 1982
"Rigas'ın Dediği" - 1983
"İnsanlar Tanıdım" - 1990
"Esas Hadise O Kiraz Ağaçları" - 2002