" Evimizin Faşistleri " adlı yazısında. O zamandan bu yana soruyu olanca pişkinliğiyle yanıtlamakta olan malum şov programının, artık yayınlanmayacak olması şüphe yok ki mideleri buran ağrı ya da halet-i ruhiyeleri hoyratça dürten kahkahalar arasında gidip gelenleri şaşkın bir durakta indirecek.
Memedalibey: Ne yapsa yeridir!
Mehmet Ali Erbil'in Yıldırım Türker'in deyimiyle "ne yapsa yeridir" olarak algılanan şovmenliğinin (gündelik yaşam da dahil olmak üzere) o durakta inmeyip de yoluna devam edeceğini de tahmin etmek zor değil.
Programın gerçeküstü bir yaralayıcılıkla cehennemi bir karmaşada acıklı yaratıklara dönüştürülen insanların pekala da hesaplı bir şekilde devinip durmasından çıkar sağladığı ve o insanları sınırsız eğlencenin ucube nesneleri haline getirdiği ortada iken, her dilde "Memedalibey", Birgün Gazetesi'nde 11 Haziran'da yayınlanan röportajında, "Benimle yan yana olmanın ve anılmanın heyecanını yaşıyorlar. Sahnede onları da izleyenlerden alkış alıyorlar. Bu benim için olduğu kadar onlar için de büyük mutluluk" diyor.
Mutluluğun bitti yer
Sizce de tekinsiz bir şeyler yok mu burada? İnanılması zor bir yalan gibi ya da trajikomik bir oyundan çıkarılması unutulmuş bir replik...
Şov ekibinden birinin pantolonunu defalarca aşağıya indirdikten sonra bu tekinsizliğin en kırık dökük basamağında gülmekten sarsılırken, tüm bedeninin çatırtıyla gözden yittiği yer, bu mutluluğun bittiği yerdir bana kalırsa. Dolayısıyla bu programın tüm ahalisinin.
Toplumda engelli diye anılan, çağrılan, lütfedilen, ancak Nazmiye Güçlü'nün o mütevazı direnciyle, çok daha dürüst bir ifadeyle, yüzlerce kez dürüstçe ve açıkça söylediği haliyle, sakatların evlerinden çıkmasını sağlayan ve bu anlamda kamu yararını gözetme misyonunu mutluluktan delirerek taşıyan programın yayınlandığı televizyon kanalı ve yapımcıları, elbette asıl sorumludurlar.
Erbil, özür borçlu
Ancak M. Ali Erbil'in "tamamen bir iş kazası" olarak gördüğü bu olağanüstü halin, bu garip ve ürkütücü teşhirin mahalle arası erkeklik şakalarıyla aynı minvalde yer alması, gelen tepkilerden, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK), kanaldan istediği savunma ve kanalın programı yayından kaldırmasından önce, ilk anda gülme kasılmalarıyla karşılanması gerçeğini değiştirmiyor. Yani aslında daha da aşağıya inilebilir, denenmemiş pespaye kılıklar giyilebilirdi ısrarla.
Burada sorgulanması gereken, şimdiye kadar devam eden duygusal deformasyondan bahsedilmemesinin yanında, bu dehşetli komikliğin iddia ettiği gibi bir misyonu üzerinde hiç taşımadığı, aksine onun üzerine çıkıp her türlü soytarılığı yaptığı bir zemin haline getirdiği için, bir özür borçludur aslında.
Yapımcılar, sunucular: Zavallı piyonlar mı?
Bir iş kazası olarak adlandırılması vesilesiyle değil. Tam da burada işi rayting savaşlarına dayandıranlar en kolay savunmayı yapıyor olmalılar. Yapımcıların, sunucuların bu savaşın içindeki zavallı piyonlar olduğuna inanmak demek, zincirin en son halkasına kadar her şeyi kabullenmek demek. İnsani değerlerin o şen şakrak mağaraların duvarlarına ışığını kaybetmiş bir gezgin misali çarpa çarpa parçalanması demektir her şeyin sonu.
Tijen Zeybek'in dediği gibi; "İnsani arzuları ve düşleri ortaya çıkaran bir etkinlik yerine faşizan arzuları kaşıyan, bunu normalleştiren.... Bu dehşet programlarına karşı kendimizi nasıl koruyacağız? Dibe vurmayı bekleyen varsa çok yanılır. Çünkü dip diye bir yer yoktur. İnsanın trajedisi buradadır işte."
Toplu sahtelikler saadeti
Evet, sınırsız eğlence, akıldışı gösteri, toplu sahtelikler saadeti bitti aslında "muhterem seyirciler." Son yazıyor ekranın alt köşesinde. Ama elbette şov devam edecek.
Çünkü burada dip yoktur. Gideceğiniz yer ne kadar kararırsa ya da ışıklanırsa o kadar diptesinizdir. Gene de emin olmayalım. Eğer izin vermeye devam ederseniz az sonra "Memedalibey" diye ünleyebilir biri kulağınıza. Gerçek ya da değil.(TBÖ/AD)