Mısır'da üçüncü haftasına giren Mübarek karşıtı hareketin en güçlü kollarından biri olan Müslüman Kardeşler'in liderlerinden Eşref Abdülgaffar bugünlerde İstanbul'da. İnsani Yardım Vakfı kanalı üzerinden ulaştığımız Abdülgaffar Müslüman Kardeşler'in ayaklanmanın ilk günlerinde neden geri planda kalmayı tercih ettiği konusuna açıklık getirdi.
1920'lerin sonlarında kurulan Müslüman Kardeşler, İslamcı bir hareket. 1940'lardan sonra şiddetle bastırılan hareket bağımsız adaylarla girdiği 2005 seçimlerinde 88 milletvekilliği kazandı. Ortadoğu'da pek çok İslamcı hareketin de ilham kaynağı oldu. 25 Ocak'ta başlayan eylemlere 27 Ocak'ta destek verdi. Temel amaçları şeriatla yönetim.
Mısır'da yaşananları kavramsal olarak nasıl nitelendiriyorsunuz? Devrim diyebilir miyiz artık?
Evet, devrim. Açlığın devrimi hatta.
Peki yedi çocuğunuz olduğunu biliyoruz. Kaçı "açlık devrimi" için Tahrir Meydanında?
Dördü bu zamana kadar meydanlardaydı ve de hep olacaklar. Hatta yaralandılar da, bir tanesi ayağını kırdı. Diğer katılamayan üçü ise daha küçükler ve de zaten Londra'da anneleri ile yaşıyorlar.
Siz Türkiye'yi örnek gösterirken burada sokağa çıkanlar Mısır'a bakıyor. Bu nasıl bir ikilem oluşturuyor?
Mısır ve Türkiye arasında çok özel bir bağ var. İki oğlum Türkiyelilerle evli. Birbirine hemen her alanda benzeyen çok yakın iki kültürden bahsediyoruz; yemek kültürümüz bile benziyor bu çok normal.
Burada önemli olan politika değil mi ama?
Evet politika ama biliyorsunuz ki dünyanın başka yerlerinde ne olduğunu takip etmenin bir sürü yolu var. Mısırlı insanlar başka ülkelerin siyasi hayatlarında ne oluyor bunları izliyor, özellikle de Türkiye'yi. Çünkü Türkiye'yi bir komşu ülke olarak görüyorlar ve belki de en önemli neden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Mavi Marmara'ya saldırılar karşısında verdiği cevaplar. Erdoğan ulusu için uğraştı ama Mübarek İsrail için çalışıyor. Haysiyetimizi yok sayıyor. Halk birçok şeyden dolayı acı çekiyor ve onun umurunda bile değil. İnsanlar sabırla değişmesi için bekledi, bekledi...
Müslüman Kardeşler olarak Kıpti Kilisesi'ne yönelik saldırılara bakışınız nedir? Açıkça karşısındayız diyor musunuz?
Biz en başında ve her şeyden önce onlara dostluğumuzun devam edeceğini söyledik. Sizi koruyacağız dedik. Bu zamana kadar da hiçbir problemimiz olmadı. Biz hep beraberdik ve beraberiz. Ayırmaya çalışan rejimdir. Ve birçok sorunda kaynak İsrail de diyebiliriz. Ve Mısırlılar Mübarek'e İsrail ile ilgili attığı tüm siyasi adımlarda basın aracılığı ile 'yapma' dediler. Ama o dinlemedi. Eğitim sistemimizi, siyaseti, sağlık koşullarını her şeyi geri ve geri götürdü. Mısır gibi köklü bir tarihe sahip bir ülkeden bahsediyoruz.
Müslüman Kardeşlerin kendilerini geri planda tutmalarının sebebi nedir öyleyse? İleri gitmekte olan Mısır ve ayaklanmış bir halkla karşı karşıyayız. Ama siz bir adım geridesiniz.
Çünkü otuz yıl önce iktidara geldiğinde Mübarek 'Müslüman Kardeşler çok tehlikeli, onlara asla taviz veremeyiz. Hepsi teröristler ve El Kaide'nin kaynağı bile onlardan geliyor' gibi laflar etti. İnsanlara ya beni ya onları seçin dedi. Ve eğer biz kendimizi en başından beri ön plana atmış olsaydık bu sefer diyecekti ki 'Gördünüz mü? Söylediklerimin hepsi çıktı.' Neyse ki meydandakilerin çoğu Müslüman Kardeşlerden değil. Biz sadece Müslüman Kardeşler olarak orada değiliz, bu Mısır'ın bütün bir fotoğrafı. Ancak şu var ki bizler başka bir dil konuşuyoruz, Mübarek başka bir dil konuşuyor.
Ne yapacak sizce Mübarek?
Ne yapacak ben de bilmiyorum.
Kadınlar neresinde bu hareketin?
Bir basının ön planda tuttuğu kadınlar yani sizin gördükleriniz slogan atanlar var bir de daha eğitimsiz diyebileceğimiz kadınlar. Ana şehirlerde değiller fakat onlar da evlerinde pişirdiklerini günlerdir meydanlarda yiyip, içen, uyuyanlara göndererek katkıda bulunuyorlar. Bütün toplumsal kesimler meydanda aslında.
Ordunun tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ordu en başından beri ne hükümete karşı bir tutum içerisinde ne de halka karşı; arada kaldılar diyebiliriz. Hatta aldıkları emirlere rağmen kimi zaman bizlerin safında bile oluyorlar.
Gerekirse solla da bir arada oluruz diyor musunuz?
Zaten bir aradayız. Ayrılacağımız tek nokta ve tek grup 'uzlaşma' isteyenler ile olur. Ancak biz uzlaşı peşinde değil devrim peşinde koşuyoruz.
Obama için ne diyorsunuz?
O bir şeyler söylüyor, Beyaz Saray bir şeyler söylüyor ve hiçbiri aynı yerde birleşmiyor. 'Çözüm' arayışı içinde ancak bir politikacı olarak gerçekten ne yapmaya çalıştığı anlaşılmıyor. (EK/EÜ)