* Fotoğraf: Canva
* Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, 8 Eylül’de bianet’te Evrim Kepenek imzası ile yayınladığımız "Beylükdüzü'nde 2 yaşındaki çocuğa istismar iddiası" başlıklı haberi, bizim talebimiz üzerine tüm boyutları ile inceledi, mesleki kriterler açısından bir değerlendirme yazdı. Tamamını yayınlıyoruz.
Beylikdüzü’ndeki olay, medyaya önce “2 yaşındaki çocuğun balkondan düşerek ölümü” şeklinde adli bir vaka olarak yansımıştı. Ancak Evrim Kepenek imzasıyla 8 Eylül’de bianet’te yayımlanan “Beylikdüzü'nde 2 yaşındaki çocuğa istismar iddiası” haberi, olayın farklı yanlarını ortaya koyuyor; aydınlanması gereken sorulara dikkat çekiyordu.
Haberin başlığındaki “iddia”yı somut hale getiren, ismi verilmeyen “Acil Tıp uzmanı” bir doktorun anlatımı, bu anlatımı doğrulayan hastane raporu ve Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma açmış olmasıydı. Kepenek, haberinde doktorun anlatımına geniş yer vermiş ve rapordan da “çocuğa tecavüz edildiği yönünde kuvvetli bulgular yer aldı” diye söz etmiş; haberin sonuna da “durumu anlatan raporlar bizde mevcut” notunu eklemişti.
Aslında rapordaki “istismar” ile ilgili “tespit” cümleleri habere konulsa durum daha iyi anlatılmış olurdu. Çünkü “Genel adli muayene raporu” başlığını taşıyan Beylikdüzü Devlet Hastanesi raporunda haberdekinden daha açık ifadeler kullanılıyordu:
“Cilt muayenesi soluk görünümde, perianal bölgede fiili livata ile uyumlu ekimoz ve yırtık mevcuttu, vajinal açıklık genişti. Ciltte başka bir aserasyon veya ekimotik lezyon saptanmadı.”
2 yaşında bir çocuğun ölümüyle ilgili böyle bir rapor ve ekinde fotoğraflar varsa, ilgili doktor da bu raporu tamamlayan bilgiler veriyorsa bu olayda “haber değeri” doğmuş demektir.
Türkiye gibi küçük çocukların tecavüz ve cinsel istismar vakalarına sık rastlanan hatta aile içi vakaların da olduğu bilinen bir ülkede böylesi bir vahşet iddiası görmezden gelinemezdi. Kaldı ki, hastanede doktorlar ve aile arasında bir gerilim yaşanmış, bu gerilim polis raporlarına yansımış; Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı da çocuğun ölümüyle ilgili soruşturma açmıştı. Savcılık da tıpkı haberin işaret ettiği gibi ortaya çıkan soruları aydınlatmaya girişmişti.
O yüzden Evrim Kepenek’in haberi, diğer medya kuruluşlarının da dikkatini çekmiş, onlar da çocuğun ölümüyle ilgili muammanın çözülmesi için haberler yapmışlar; kamuoyu da bir çocuğa yönelik cinsel istismar vakası konusunda uyarılmış.
Ancak haberin bir eksiği var; olayın taraflarından biri olmalarına ve dolaylı biçimde suçlanmalarına rağmen aileden hiç kimseyle konuşulmamış olması. Aileden biriyle, anne ya da babayla konuşulmuş olsa olayın oluş biçimi onların gözünden öğrenilse belki bazı sorulara daha erken yanıt bulunabilirdi; çocuğun “fasulye sırığı” üzerine mi, yoksa “karalahana”ların üzerine mi düştüğü karmaşası da doğmazdı.
Anne ve baba daha sonra Tele1 muhabiriyle yaptıkları görüşmede iddiaları reddettiler.
Hastane raporu yanlış mı ve neden?
Ancak DHA’nın, 20 Eylül’de geçtiği “2 yaşındaki ... Adli Tıp raporunda cinsel istismar yok” başlıklı haberi bütün yazılanları tersyüz etti. Haberde küçük çocuğun cesedinin Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği, orada yapılan otopsi sonrası hazırlanan raporda cinsel istismar iddiasının “doğrulanmadığı” belirtiliyordu.
Daha sonra farklı medya kuruluşlarında da Adli Tıp raporunun metni ortaya çıktı. Raporda, cinsel istismar konusunda aynen şöyle deniliyordu:
“Otopside alınan biyolojik örneklerde herhangi bir sperm ya da başka bir kişiye ait DNA tespit edilmediği, anogenital muayenesinde ölüm sonrası değişimler dışında herhangi bir özellik tespit edilmediği cihetle sorulduğu üzere cinsel istismar bulgusu saptanmadığı…"
Adli Tıp raporunda, “cinsel istismar bulgusu” saptanamadığı vurgulanmakla birlikte “genital bölgede ölüm sonrası değişimler”in neler olduğu açıkça belirtilmemiş; üstü örtük anlatılmış. Oysa hastanede hazırlanan raporda “fiili livata ile uyumlu ekimoz ve yırtık mevcuttu, vajinal açıklık genişti” yazılıyordu. Adlı Tıp raporu, hastane raporundaki “ekimoz, yırtık ve genişlik”in ölüm sonrası meydana gelmiş olabileceğini mi kastediyor? Ölüm sonrasında vücutta böyle değişiklik olabilir mi?
Bu soruların yanıtları önemli.
Türk Tabipleri Birliği Başkanı Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Adli Tıp raporu ile ilgili ilk değerlendirmesinde “Yüksekten düşmelerde, anal bölgede morluğa yol açabilir. Yırtıklar da olabilir düşme sırasında. Acildeki hekimler iç organları incelemiyor” demişti. Ben de kendisine “İki rapor arasında nasıl böyle bir fark oluşmuş olabilir, sizce şüpheli durum devam ediyor mu?” diye sordum:
“Şüpheli durum devam etmiyor. Aslında başta acil hekimi doğal olarak muayenede makat bölgesinde morluk görmüş, makattaki genişleme nedeniyle de makatın iç kenarları görünür durumda ve onları yırtık olarak tanımlamış, bunları da istismar lehine yorumlamış.”
Prof. Dr. Fincancı da böylece Adli Tıp Raporundaki gibi düşme sırasında ve ölüm sonrasında ... vücudunda hastane raporunda belirtilen “ekimoz, yırtık ve genişlik”in meydana gelmiş olabileceğini ifade etmiş oluyor.
Zaten Evrim Kepenek de haberinin fikri takibini yaparken yazdığı ve 13 Eylül'de Prof. Dr. Fincancı’nın görüşlerini yansıtan yeni haberinde bu olasılıkları kayda geçirmişti.
Böylece çocuğa cinsel istismar iddiası önemli oranda açıklığa kavuşmuş oluyor. Tabii yine de “cinsel istismar” olup olmadığı konusundaki nihai kararı, Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı verecek. Savcılık soruşturması, “cinsel istismar” iddiasının daha doğrusu haberin hazırlanmasının temel etkeni olan hastanedeki raporun eksik ya da yanlış hazırlanmış olmasının nedenini de ortaya koyacak.
İlk raporu hazırlayan doktorun ve aile fertlerinin savcılığa verdiği ifadeler, olaya ilişkin kalan soru işaretlerinin aydınlanması konusunda önemli veriler sağlayacak. Şimdi gazetecilik açısından yapılması gereken, bir yandan savcılık soruşturmasını izlemek, bir yandan da iki rapor arasındaki çelişkiye odaklanmak.
Hastane raporu yok sayılamazdı
Elbette bu gelişmeler, “Beylikdüzü'nde 2 yaşındaki çocuğa istismar iddiası” haberinin yazılmaması gerektiğini ve haberin düştüğünü göstermez. Haber değil, “iddia” düşmüş olur.
Özellikle hastanedeki o raporu gören bir gazetecinin onu yok sayması düşünülemezdi; haberleştirilmesi ve aydınlığa kavuşması için çalışması gerekirdi. Evrim Kepenek de onu yapmış oldu.
Nitekim bianet’in haberinin yayımlanmasıyla birlikte bir gazetecilik ve soruşturma süreci başladı; sonunda da Adli Tıp raporunun ilk raporu yalanladığı bir aşamaya gelindi. Savcılık soruşturmasında da cinsel istismar olmadığı tümüyle kanıtlanırsa dosya kapanır.
Yine de somut verilerle hazırlanan bu haber ve devam eden sürecin gazetecilik açısından kayda değer katkıda bulunduğunu, deneyim ürettiğini kabul etmek gerekir.
Bu deneyim gazetecilik açısından olduğu kadar, bu haberi ödüle değer gören Musa Anter ödül jürisi açısından da geçerli. Ödül verildiği sırada soruşturmanın sürdüğü, Adli Tıp’tan henüz rapor çıkmadığı yani haberde duyurulan iddia ile ilgili sürecin devam ettiği biliniyordu. Jüri bu durumu dikkate alarak ödül vermeliydi.
Şimdi ödülü geri alırken de haberdeki iddia ile ilgili süreç devam ediyor; en azından savcılık soruşturması noktalanmadı. Evet, bugün itibarıyla iddianın gerçek olmadığı yönünde ilerleyen bir yola girdi bu olay ama henüz dosya tümüyle kapanmış değil…
Jüri ödülü geri alma kararı vermeden önce biraz daha bekleyebilirdi. Sanırım ödül töreni için zamanın kısalması onları acele karar almaya itti. Kuşkusuz ödül vermek gibi ödülü geri almak da jürinin kararı.
Nihayetinde ödül verdikleri haber yanlış çıkmadı; haberdeki “iddia”nın doğru olmadığına dair veriler çıktı! Jürinin açıklamasında da “detaylı değerlendirme ihmali” kabul edildiğine göre, ödül verip onurlandırdıkları gazeteciyi rencide etmeyecek yeni bir yol bulabilirler belki...
(FB/SD)