İlkokul ve ortaokul hayatımda çok çalışkan ve başarılı bir öğrenciydim. Lise bir ve ikinci sınıfı babamın tayini nedeniyle Almanya'da okudum. Almanya'da da yine çok başarılı bir öğrenci oldum ve Alman hükümeti bana karşılıksız öğrenim bursu verdi. Ailem lise ve üniversite eğitimimi Almanya'da tek başıma sürdürmemi söz konusu bile etmedi. Bunu onları kınamak için de yazmıyorum. Lise son sınıfta tekrar Ankara'ya döndük ve ben Ankara'da liseyi bitirdim.
Mimar olmak istiyordum. Üniversite sınavlarında ilk tercihim ODTÜ Mimarlık'tı. Ben iki yıl yurt dışında okurken bizim lise müfredatında okutulan bazı dersleri kaçırmıştım. Uzun lafın kısası mimarlığa değil inşaat mühendisliğine girdim. Öğrendiğimde yine de sevinmiştim. Erkeklerin çoğunlukta olduğu bir bölümde okuyacak, daha sonra da iş hayatında kendimi gösterebilecektim.
Böylece üniversite dönemi başladı. Hemen 12 Eylül sonrası dönemde okuduğum için üniversitede herhangi bir faaliyete izin verilmiyordu. Öğrenciler derslerinden başka hiçbir konuyla ilgilenmiyorlardı, ya da ben öyle algıladım. Üniversite ortamını hiç sevmedim; bende müthiş bir hayal kırıklığı yarattı. Üniversite dönemi de böylece bitti.
Mühendislikte toplumsal cinsiyet ayrımını düşünmemiştim
O yıllarda mühendislik eğitiminde toplumsal cinsiyet kavramı ile ilgili düşünmüyordum. Şu an birçok kadın öğrencinin de düşündüğü gibi her iki cins için fırsatların eşit, adaletin var olduğuna inancım tamdı. Benim tek düşüncem çok çalışıp çok başarılı olup kadın erkek tüm "rakiplerin" önünde olmaktı.
Okul bitince bir proje firmasında işe başladım. Orada sıradan bir mühendis olarak sıradan ve rutin hesaplar yapıyordum. Okul hayatımdaki başarıyı burada yakalayamamak beni şaşırtmıştı. Üstler tarafından en aranan mühendis olacağımı sanıyordum. İlk hayal kırıklığını ve kendime güvensizliği burada yaşadım. Yeni yeni bilgisayarlarla hesapların yapıldığı bir dönemdi. Erkek arkadaşların hepsi bu konuda benden iyiydi. Korkmadan bilgisayarları kurcalıyorlar ve bir şeyler yapıyorlar, ben de onları uzaktan izliyor ve bana öğretildiği kadarını alıyordum. Sürekli ya bir hata yaparsam korkusunu yaşıyordum.
Daha sonra yapılan birçok çalışmadan öğrendim ki kadın mühendislik öğrencileri her tür alet kullanımında ve soru sorma konusunda kendilerine güvensizlik yaşıyorlar. Üniversitede asistanlık sınavı açılınca hemen akademisyenliğe karar verdim.
Bu arada evlendim. Asistanlık süresinde pratiklerin hiç adilane olmadığını gördüm. Tez öğrencileri akademisyenler tarafından siyasi görüşlerine göre tercih ediliyorlardı. Bazı öğrenciler hiç tez yapmadan "yüksek lisans" derecesi alıyorlardı. Artık bende ben galiba "mühendislik" yapamayacağım görüşü oluşmaya başlamıştı. Yüksek lisans tezimde de çok uğraşıyordum, danışmanım hiç yardımcı olmuyordu. Bu olumsuzlukları kişisel başarısızlık olarak yorumlamaya başlamıştım. Artık mühendislik bana göre değilmiş noktasından, kadınlara uygun değilmiş noktasına gelmiştim. Akademiyi, birçok özel şirketi gözlemliyor ve kadınların yükselemediklerini görüyor, bu durumu kadınların mühendisliğe yatkın olmamaları diye yorumluyordum.
Üzerime biçilen rolleri de benimseyemedim...
Akademik ortamı da sevmemiş, iş değiştirmeye karar vermiştim. Bir yabancı şirkette maddi olarak çok iyi olanaklarla (kamu kuruluşundaki bir mühendisin maaşının yaklaşık üç buçuk katı bir ücret veriyorlardı) iş bulmama rağmen, kendime olan güvensizliğimden işi kabul etmedim. Kamu kuruluşlarında çalışmak kolay olur diye DSİ'de çalışmaya başladım.
Çocuk doğururum, çocuğuma çok vakit ayırırım gibi düşüncelerim oluştu. Artık ben bu meslekte başarılı olamayacağıma karar vermiştim, bu alan erkeklerin alanıydı. Bu dönemde kızım doğdu. Bu arada eşim doktorasını yapıyor, çalıştığı işte çok başarılı işler çıkarıyordu. Ben çocukla ve evle ilgili tüm sorumluluğu üstlenmeye hazırdım, nasılsa işim hafifti. "Devlet dairesinde" çalışıyordum. Fakat bu modeli de içten içe bir türlü benimseyemiyordum.
Derken doksanlı yıllara, ANAP dönemine geldik. Bazı yatırımcı kuruluşlarda zaten varolan sistem su yüzüne çıktı ve Özal'ın memurları "işlerini bilmeye" başladılar. Bu dönemde bana hemen hiç iş verilmedi ve "Devlet dairesi" tabiriyle yaklaşık on yıl sürgün hayatı yaşadım. Sürekli kitap okuyarak vakit geçirmeye çalışıyordum, çok yıkıcı bir dönemdi. Bu arada oğlum doğdu. Ben iki çocuğumun "iyi" anneleri olmuş, emekliliğime ne kadar kaldı hesapları yapmaya başlamıştım. Kendimi de berbat hissediyordum, bir türlü üzerime aldığım ve çevrenin de tamamen desteklediği rol modelini benimseyemiyordum.
Bu dönemde resim yapmaya başladım. Resim beni tekrar hayata bağladı. Çok yoğun resim çalıştım. Sürekli de okuyordum. "Kadın" üzerine çok okumaya başladım ve ODTÜ Kadın Çalışmaları Bölümü'yle tanıştım. Bu bölüme kırk yaşında öğrenci oldum. Feminist literatürü daha bilerek okumaya başladım. Bu bölüm bana çok şey verdi, en başta kendime güvenimi tekrar kazandırdı. Dersleri alırken mühendislik ve toplumsal cinsiyet üzerine çok okudum ve bir çalışma yaptım. Bu çalışmada birçok sorunun ortak olduğunu fakat bizim bu sorunları içselleştirip yalnız kendimize ait olduğunu düşündüğümüzü ve toplumsal cinsiyetten de bihaber olduğumuzu gördüm. Bu dönemde "mühendislik"le de arayı düzeltim. Yardımcı tez danışmanlığı yapmaya başladım. Geçen dönem ODTÜ İnşaat'ta bir seçmeli ders vermeye başladım, öğrencilerimi çok sevdim. Birlikte baraj şantiyelerine gittik.
Yaşanılan sorunları kişisel algılamayın...
Şu anda işyerimde birçok kişinin emekli olması sonucu yaşanan elemen azalması nedeniyle çok yoğun çalışıyorum. ODTÜ'de hem öğrenciliğim hem de yarı zamanlı öğretim üyeliğim devam ediyor. Hayalim: Mühendislik öğrencilerine "Toplumsal Cinsiyet ve Mühendislik" konulu bir ders okutabilmek.
Sonuç: Sorunlar yine devam ediyor ama artık ben mücadele edebiliyorum. Benim tüm yaşadıklarımdan çıkardığım sonuç: Yaşadığımız sorunları kişisel algılıyoruz, başka kadınların da benzer şeyler yaşayabileceklerini düşünmüyoruz. Yalnız başımıza çözüm aradığımız için çözüm yolu bulmak çok zor oluyor. Sevdiğim bir feministin Wendy Chapkis'in sözüyle konuyu bitireyim. "Bireysel çözümler aramanın ötesine geçildiğinde artık sessiz değilizdir." (GY/AÖ/TK)
* Gülru Yıldız'ın yazısı, Kadın Mühendisler, Mimarlar, Şehir Plancılar ve Fen Bilimciler'in İnternet sayfalarında yayınlandı.
* Kadın mühendislerle ilgili bianet haberlerinin listesi için tıklayın.