Handan Koç'un, "Muhafazakârlığa Karşı Feminizm" adlı kitabı Temmuz ayında Destek Yayınları'ndan çıktı.
Yazar, 2004 yılında Yalçın Akdoğan tarafından kaleme alınan, AKP'nin "yeni muhafazakârlık" başlıklı politik manifestosunda geçen şu ifadeler doğrultusunda, feminist kadınların yüzyıllardır hesaplaşmaya çalıştığı muhafazakâr düşüncelere ve bu düşüncelerin yarattığı sorunlara çözüm arıyor:
"Çizgimiz muhafazakârlığın genlerine ve tarihi kodlarına uygun bir şekilde, siyaset yaptığı coğrafyanın toplumsal ve kültürel geleneklerine yaslanmaktır... Devrimci dönüşümlere karşı tedrici ve doğal sürecinde işleyen bir toplumsal dönüşümü savunuyoruz."
"Muhafazakârlar, Feminizm ve Aşk", "Fıtrat ve Toplumsal Cinsiyet" , "İslamcılık ve Anneler", "Kürt Hareketi ve Başbakanın Eşitlik Anlayışı" gibi bölümlerin bulunduğu kitapta, reel islamist bir düzen altında haklarını arayan İranlı kadınların sansür ve yasaklamaya rağmen çok ses getiren "bir milyon imza" risalesinin Türkçesi de bulunuyor.
Handan Koç'un "Muhafazakarlığa Karşı Feminizm" kitabının ilk yazısını yayınlıyoruz:
Muhafazakârlar, Feminizm Ve Aşk
Aşkın maddi ve manevi koşulları erkeklerle kadınlar için farklıdır. Ne romantik aşk ne de onun cinsel özgürlükçü versiyonları kadınları özgürleştirebilir. Ama Türkiyede kadınların önemli bir kısmı aşkı yaşama özgürlüğüne de sahip değildir. Bir kadının evlenmeden önce, yani "kızken" bir erkekle sevgili olması, diyelim el ele tutuşması, baş başa kalması, öpüşmesi nüfusun çoğunluğu için yasaktır.
Öte yandan tüm kadınlar aşkın önemli olduğu bir kültürün içinde doğar büyür, aşka özendirilirler. Aşkı yaşama hakkına sahip olan genç "kızlar" için de sahip olmayan genç "kızlar" için de aşk çok önemlidir. Bir erkeği güzelliğiyle kendine âşık etmek ve imkân varsa onun eşi olmak "her genç kızın" hayalidir. Yani aşk bir yandan yasaktır ama aynı şekilde aşk uğruna hiçleşme hem kadınların istediği şey, hem de onlardan beklenendir. Aşkta toplumsal baskıları kırmaya çalışan kadınlar eğer ekonomik bir güce sahip değillerse tekinsiz bir hayata adım atacaklardır. Çünkü ailelerin sosyal desteği arkalarında olmayacaktır. O yüzden genç kadınların çoğu, sosyal yasayı çiğnemeden görücü usulü bir aşkı kabullenerek geleceklerini garantilemek isterler.
Aşk hakkında politik-toplumsal bir gerçeklik olarak konuşulması, entelektüel ortamlarda gerilim yaratır. Herkes ister ki ömrümüzün bu en ince, en narin bağı düzyazıya dökülmesin. Bir ada gibi toplumsal-ekonomik bağlardan azade kalsın. Bunun sonucu olarak kadınla erkek arasındaki Aşk'ın sorunları popüler kültürün, cinsiyetçi ve çürümüş kalıpları içine çok kolay terk edilir. Edebiyat, müzik, resim, belki psikiyatri, elbette psikoloji, biraz sosyoloji aşk hakkında disipliner bir hak iddia etme hakkına
sahiptir de feminist teoriye ve siyasete bu hak verilmek istenmez. Halbuki aşk feminist siyasetin en önemli konularından biri olmak durumundadır. Bence feminist teori açısından soru şudur: Yeni cinsiyetçi-aşk-ahlâkını yıkmanın yolu nedir? Öte yandan geleneksel-muhafazakâr-cinsiyetçi ahlâkla hesaplaşmak da feministler için bir zorunluluktur. Çünkü geleneksel-dinsel ahlâk yeryüzünde ve ülkemizde ortadan kalkmış değildir. (ZA/ÇT)