Yüzmek herkese iyi gelir ama, Mualla'nın tek ilacı.
Tekirdağ yakınlarında annemin tuttuğu yazlığa gidip, attım Mualla'yı denize. Denizde mutlu Mualla; deniz ağrılarını alıp götürüyor onun, hem de sadece denize girerken kurtuluyor hapisten.
Feyhan'ın çizdiği karikatürde gördüğünüz gibi Mualla hapiste.
Hani "büyük" sözü dinlemeyenler nasıl hapislerde sürünüyorsa bu ülkede, Mualla da benim sözümü dinlemediği için hapiste. Gerçi denizde de sözümü dinlemiyor alıp başını gidiyor ama, ne de olsa kalçadan bana bağlı olduğu için sınırlı elbette gidebileceği yer.
Nasıl yüzüyorum?
Plajda kumlara uzanıp güneşlenirken gelip geçenlerin bazıları Mualla'ya şeytan görmüş gibi bakıyorlar.
Neyse ki onun duyguları yok.
Kimisi de uzaylı görmüş gibi hayretle bakıyor.
Yakınımıza havlu atıp güneşlenenlerden kimisi soruyor, onunla nasıl yüzdüğümü. Onun bir yararı ya da zararı olmadığını, yüzmek için tek bacağın yettiğini söylüyorum.
"Mualla da kim / ne ?" diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Mualla benim sakat sağ bacağım. Diğerinden zayıf, kısa ve bağımsız hareket ediyor.
Ona bu adı Oktay taktı.
Oğlum çok sevdi bu adı. "Sakat bacağın" demekten hoşlanmıyordu zaten.
Bu aralar çok eğleniyoruz oğlumla Mualla sayesinde.
Bir tek Mualla!
Bir ara benimle sokağa çıkmak istemiyordu, herkes Mualla'ya bakıyor diye rahatsız oluyordu. Ben insanlar sevaba girmek için bakıyorlar desem de, o Mualla yüzünden baktıklarını söylüyordu.
"Mualla zayıfladı," iyice diyor, gülüyor sonra da dokunuyor ve "üşümüş Mualla," diye masaj yapıyor.
Seviniyorum Mualla ile arası düzeliyor diye...
Deniz ve kum ağrılarını yok edince Mualla'nın kalkıp geldik İstanbul'a. Biraz yazı yazıp para kazanalım diye!
Kabataş'ta deniz kenarında çay içmeye gidiyorum. Bacaklarımı güneşe doğru uzatıp çayımı içerken, iki kadın geliyor ilkokul çağındaki çocuklarına İstanbul'u gezdiriyorlar.
"Bak kızım şurası Topkapı Sarayı, orası Kızkulesi, bu vapur, bunlar martı, bu da sakat."
Ben gülüyorum.
Çocuklardan biri, "Anne bak sakat gülüyor!"
Bazen oğlumun haklı olduğunu düşünüyorum. Bana bakan bazı insanlar sadece Mualla'yı görüyor. Ben Mualla'dan ibaretmişim gibi...
Mualla yüzünden beni işe almayanları, ya da aşkımı reddedenleri hatırlatıyor bana çocuğun söyledikleri.
Mualla yüzünden
Hemen ardından da Mualla yüzünden bana aşık olan birini...
Onun yüzünden beni işe almayan ya da beni reddeden ya da terk edenlere nasıl kızıyorsam, onun yüzünden beni sevenlere de kızıyorum.
Üst kattaki komşum Domican, "Gözlerin için severse biri seni, ona da kızar mısın diyor?"
Hiç böyle düşünmemiştim, diyorum. "O da sana ait birşey işte," diyor.
Beni Mualla'dan ibaret görenlere yine de kızıyorum.
Biri hariç!
Çifte kavrulmuş lokum
Beyoğlu'nda sokakta yaşayan bir kadın var bazen mendil satarken görüyorum onu, bazen dilenirken.
Bir süre önce Mis sokakta çay içerken, masaları dolaşıp dilendi. Sonra da gelip topladığı tüm parayı kucağıma bıraktı ve başımı okşayıp gitti.
Bir şey söylemeye fırsat bulamadım kadına, şok oldum. Kızamadım da ona... Ben de kadının bıraktığı paralarla arkadaşlarıma çay ısmarladım.
Lambda'da yaptığımız bir tartışmayı hatırlattı bana kadının yaptığı. Bazı arkadaşlara göre eşcinsel olmak daha zor, kimine göre sakat olmak daha zor. Ezilenler arasında hiyerarşi yaratmaya gerek yok. Her türlü azınlık durumu yaşamak zor diye anlaştık sonunda ama.
Ya çifte ezilme? Çifte kavrulmuş lokum gibi daha değerli olmaz insan bu ülkede çifte ezilme yaşıyorsa.
Mesela sakat bir kadın aynı zamanda eşcinsel ise?
Bu durum çifte ezilme de değil tabii, üçlü ezilme...
Varın siz düşünün sakat, eşcinsel kadının yaşadıklarını...
Pireler pozitif ayırımcı
Tatil dönüşü bilgisayarın başına oturunca bu yazıyı yazmak için, birden sol bacağımda bir kaşınma, bir de baktım; pireler tırmanıyor dizime doğru. Sayamayacağım kadar çok pire.
Kedim tatile çıkınca pireler evde can sıkıntısından üremişler. Biliyorum kedim olsa bana tenezzül etmez bunlar.
Tenezzül dedim de, pireleri bile ayrımcılık yapıyor bu memleketin. Mualla'yı ısırmıyorlar. Pirelere de kızmıyorum, kim bilir onlar da belki de pozitif ayrımcılık yapıyorlardır...(NG/NM)