Dokunulmaz olan bu hak öncelikle şöyle düzenlenmiştir: Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlara bakılmaksızın, bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü de içerir.
Bu madde, devletin radyo yayıncılığını, televizyon ve sinema işletmeciliğini izne bağlamasına engel değildir. Fakat ifade özgürlüğü sınırsız bir hak değildir. Sınırlandırılabilir. Bu hakkın sınırlarını, gösteren sınırlandırmalar ise yine AİHS'nin 10 uncu maddesinin ikinci paragrafında yazılıdır.
Yani ifade özgürlüğü kullanılırken; ödev ve sorumluluk içinde hareket edilmesi gerektiğinden, ulusal güvenlik, ülke bütünlüğü veya kamu güvenliği, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının şeref ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi, yargılama organının otorite ve tarafsızlığının korunması amacıyla, demokratik bir toplumda gerekli bulunan ve hukukun öngördüğü formalitelere, şartlara, yasaklara ve yaptırımlara tabi tutulabilir.
AİHM İspanyol Senatör avukat Miguel Castells olayında Sözleşmenin 10.maddesini "basın özürlüğü" açısından yeniden yorumlamıştır. Castells Bask Bölgesinin bağımsızlığını savunan Herri Batasuna'nın listesinden seçilmiş bir senatördür.
Haftalık "Punto y Hora de Eskalherria" dergisinin 4-11 Haziran 1979 tarihli sayısında "Muafiyet Rezaleti" başlıklı bir makalesi yayınlanmıştır. Makalesine öldürülen üç kişinin ve 12-15 Mayıs 1977 tarihleri arasında öldürülen 22 kişinin adını vererek suç faillerini bulamayan hükümeti suçlamıştır.
Yazısının bir bölümünde "Bunlar sadece birer örnek. Bask Bölgesinde (Euzkadi) işlenen bitmez tükenmez bu faşist cinayetler listesinde yer alan tek bir cinayetin, tekrar ediyorum, tek bir cinayetin yetkililer tarafından aydınlatıldığına dair en küçük bir belirti yoktur. (....) Açıkça söylemek gerekirse, yukarıda sözünü ettiğim faşist örgütlerin, Devlet cihazından bağımsız bir varlığı olabileceğine inanmıyorum. Başka bir deyişle, onların gerçekten var olduklarına inanmıyorum. Bütün bu değişik rozetlere rağmen, bunlar hep aynı kişiler. (...) Bu eylemlerin ardında, sadece Hükümet, Hükümet Partisi ve onların adamları olabilir. Bask muhaliflerinin insafsızca avlanmalarını ve ortadan kaldırılmalarını, giderek daha fazla politik bir vasıta olarak kullanacaklarını biliyoruz." Ölümlerden devleti ve hükümeti sorumlu tutmuştur. Cinayetle ve faşistlikle suçlamıştır.
İspanyol Senatörü Castells hakkında 3 Temmuz 1979'da hükümeti tahkir etmekten ceza davası açılmış, dokunulmazlığı kaldırılmış ve Yüksek Mahkemenin Ceza Dairesi 31 Kasım 1983 tarihinde Castells'i Hükümeti hafif (menos gareves) tahkirden bir yıl süreyle hapis cezasına mahkum etmiştir. Temyizi sonuçsuz kalmıştır. Castells 17 Eylül 1985 tarihinden itibaren uyuşmazlığı AİHM'ne taşımış ve İspanya aleyhine şikâyette bulunmuştur.
AİHM 10.maddenin ihlal edildiğine karar vermiştir. Sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız görülen veya ilgilenmeye değmez bulunan "haber" ve "düşünceler" için değil, Sözleşmenin 10. maddesinin aynı zamanda aleyhte olan, çarpıcı gelen ve rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanabilir olduğuna, bu ilkenin çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğu kabul ederek bunlar olmaksızın demokratik toplum olmayacağına karar vermiştir.
Mahkeme parlamentodaki bir muhalefet üyesinin ifade özgürlüğüne müdahaleyi incelerken çok daha dikkatli davranarak, Parlamentodaki söz söyleme özgürlüğü yerine, haftalık bir yayın organını tercih ederek görüşlerini "yazılı basın" yoluyla açıklayan Castells'in karşılaştığı müdahaleyi "basın özgürlüğünün" korunmasına verdiği önemle açıklamıştır.
Divan kararında; "Hukukun üstünlüğünün hakim olduğu bir devlette, basının çok önemli bir yere sahip olduğu hiçbir şekilde unutulmamalıdır. Her ne kadar basının, karışıklıkların önlenmesi ve başkalarının şeref ve haysiyetlerinin korunması gibi bazı sınırları varsa da, ana görevi, siyasi sorunlar ve kamuoyunu ilgilendiren diğer konularda haber ve fikirleri yaymaktır. Basın özgürlüğü topluma, siyasi liderlerin düşünce ve tutumlarını keşfetme imkânı sağlayan en önemli araçlardan birisidir. Basın özellikle politikacıların kamuoyunu ilgilendiren konularda yorum yaparak bunları yansıtma fırsatı verir. Basın böylece herkesin serbest tartışmaya katılmasını sağlar ki, bu demokratik toplum ilkesinin çekirdeğidir. Kuşkusuz, siyasi tartışma özgürlüğü mutlak bir nitelikte değildir. Bir akit devlet bu özgürlüğü ceza tehdidi altında bazı kısıtlamalara tabii tutabilir. Ancak, akit devletlerce alınacak bu önlemlerin 10 uncu maddede öngörülen ifade özgürlüğüyle bağdaşıp bağdaşmadığını belirleme yetkisi Divana aittir. Hükümet hakkındaki eleştirilerin caiz olan sınırları, özel kişilere, hatta politikacıya yapılan eleştiriye oranla daha geniştir. Bir demokratik sistemde hükümetin eylem, işlem veya hataları, sadece yasama ve yargı organlarının değil, basın ve kamuoyunun da ayrıntılı incelemesine tabidir. Ayrıca hükümet, medyadaki haksız saldırı ve eleştirileri başka yollarla önlemek varken, işgal ettiği hakim pozisyon dolayısıyla ceza davası açarak önlemeyi tercih etmiştir. Kamu güvenliğinin garantörü olarak yetkili devlet makamları, hakaret, kast veya kötü niyetle yapılan yayınları önlemeye yönelik olmak üzere, ceza niteliğinde olanlar da dahil gereken önlemleri almak yetkisine sahiptir. Ancak bunda hiçbir şekilde aşırıya kaçılmamalıdır."
O halde ifade özgürlüğü demokratik toplum düzeninin omurgasıdır. Hepimiz bu özgürlüğün sahibiyiz. Aslında ifade özgürlüğü, hem ifade edenin yani sahibinin özgürlüğüdür hem de o ifadenin yöneldiği kişinin, yani bizlerin özgürlüğüdür. İfade sahiplerinin düşüncelerini, yazdıklarını, yorumlarını, eleştirilerini ve fikirlerini öğrenmem için benim ifade özgürlüğüm korunmalıdır.
Eğer cezadan muafiyetleri olanların sahip oldukları dokunulmazlıklara sığınarak ileri sürdükleri aksine görüşlerle ve eylemleriyle; benim ifade özgürlüğümü ihlal ederlerse, böyle bir durum "muafiyet rezaletidir".(Fİ/EÖ)
2