*Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar 6-7 Eylül sonrası İstiklal Caddesi'nde
6-7 Eylül 1955 Pogromu'nda "zarar görenlere 60 milyon TL" ödenmesine dair 28 Şubat 1956'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'ndaki müzakere tutanaklarından bir bölümü paylaşıyoruz.
Genel Kurulu Meclis Başkan vekili Agah Erozan yönetiyor. Dönemin Meclis Başkanı Refik Koraltan'dı. Her ikisi de 27 Mayıs 1960 askeri darbesi sonrası kurulan Yassıada Mahkemesi'nde yargılandılar, ölüm cezasına çarptırıldılar, cezalar infaz edilmedi. Oturum katipleri: İbrahim Kirazoğlu (Kayseri), Übeydullah Seven (Hakkari) idi. Oturumda konuşanlardan Demokrat Parti (DP) İstanbul milletvekili Zakar Tarver Yassıada'da ölen ilk milletvekiliydi.
Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, İzmir Valisi Kemal Hadımlı Yassıada'da 6-7 Eylül 1955 Olayları Davası'nda yargılanıp mahkum oldular.
Müzakerenin bu bölümü Demokrat Parti İstanbul Milletvekili Aleksandros Hacopulus'un konuşmasıyla başlıyor.
Aleksandros Hacopulus. (İstanbul)- Pek muhterem arkadaşlarım; birçok aksi tesadüflerin birleşmesi Türk milletinin ve hepimizin başından geçen nahoş hâdiseler artık son safhasına gelmiştir. Bu kanunu kabul ederek artık bu fena geçişin sayfasını kapıyalım. Artık, işimizle gücümüzle uğraşalım. Çok istismar edilmiş bir felâket geçmiş, bitmiştir. Türk milletinin bunu ne kadar acı olarak kabul ettiğini, ne kadar üzülmüş olduğunu biliyoruz.
Benim de şahsan ne kadar üzüldüğümü bilirsiniz. Bunun için Türk milleti, Türk Hükümeti elinden geleni yapmışlardır. Dostlarımız, ahbaplarımız ellerinden geleni yapmışlardır. Burada; bu hâdiselerde hükümetimizin sarf etmiş olduğu gayretlere minnettar olduğumuzu arz eder, yaraların sarılması için uzatmış olduğu şefkat elini hürmetle sıkarız.
Çünkü gayretler çok işimize yaramıştır. Arkadaşlar; bu kanan bir hak kanunu değildir. Türk milletinin sinesinde bulunan halisane adalet prensiplerine uygun olarak, şefkatle uzatılmış bir yardım ve iyilik elidir. Bunu bu şekilde tebarüz ettirmenizi rica ederim. (Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi; kısaca, bâzı arkadaşlarımın bâzı düşüncelerine cevap vermek istiyorum. Behzat Beyin söylediği birçok noktalara iştirak ediyorum.
Yalnız, bâzı noktalan müphem geçmiştir. Bugünkü vatandaşlık anlamı arkadaşlar, bu şekilde tarif edilmektedir. Bir vatanın içinde yaşayıp ve şayet o vatanın başına bir felâket gelirse bundan o vatandaş üzülürse, eğer vatanının başına bir devlet kuşu konarsa bundan sevinirse işte vatanın hakiki evlâdı odur. Türk vatanında yaşıyan Rumların da böyle hakiki vatandaş olduğunu burada belirtmek isterim.
Arkadaşlar; bizim inkılâp tarihimiz Birinci Dünya Harbinden sonra başlar. Biz millî hudutlarımızı Misakı Millî ile çizdik ve çürük insanları bu topraklardan attık. Yepyeni bir vatan yarattık. Bu topraklar üzerinde yaşıyan bütün vatandaşların hak ve hürriyetlerine inandık.
Arkadaşlar İkinci Dünya Harbinden sonra insan haklan diye yeni bir mefhum kurulmuştur. Türk milleti bu insan haklarının müdafîdir. Arkadaşlar, Kore’de çarpışan Türk mllleti yalnız Türkiye’nin değil, însan Haklarının müdafiidir. Şark hudutlarımızda bekliyen Mehmet’cik însan Haklarının ve Avrupa medeniyetinin koruyucusudur.
Böylece aramızda yaşıyan Rum vatandaşlar aleyhinde, onlar fena düşünüyorlar, diye bir kanaat ortaya atılabilir mi? Asla... Yalnız Sinan Tekeilioğlu demiştir ki, Rum Patrikhanesi Ruslarla iş birliği ederek burada bir papalık kurulmasını istemiştir. Müsaade buyurun...
Arkadaşlar, her fert gibi ben de Rumların sizin vatandaşlarınız olarak bütün dünyaya ilân etmek istiyorum ki, Rusya nereye ayağını basmışsa ne Rum ne Türk, ne de Rum ve Türk serveti kalmıştır. Binaenaleyh hangi Türk vatandaşı Ruslarla ittifak edecektir?
Sinan Tekelioğlu (Seyhan) — Vâkidır.
Aleksandros Hacopulos (Devamla) — Asla, Bay Sinan Tekeilioğlu seni resmen davet ediyorum, şayet bu dediklerini ispat edersen ben bu çatı altına bir daha girmem. Fakat İspat edemezseniz bu kapıdan içeri girmemeye siz de cesaret gösterecek misiniz?
Sizde beş paralık haysiyet varsa bu davetime icabet edersiniz. Ben de namusum üzerine söz veriyorum, ispat ettiğiniz takdirde bir daha buraya girmem. Siz de girmemek şerefliliğini gösterir misiniz? Öyle şey olur mu arkadaşlar?
Sait Bilgiç (Isparta) — Bir ekalliyet mümessili değilsin, ekalliyet mebusu gibi konuşma!
Reis — Karşılıklı görüşmeyiniz, devam buyurunuz.
Sinan Tekelioğlu (Seyhan) — Bana «Beş paralık haysiyetin varsa» diyor.
Reis — Müsaade buyurun.
Aleksandros Hacopulus. (Devamla) — Biz öyle bir şey iddia etmedik. Sevgili arkadaşlar, biz Türk vatandaşıyız ve bununla iftihar etmekteyiz. Başka hiçbir devletle irtibatımız yoktur. Bunu açıkça belirtmek istiyorum. Başka ne diyeyim size. Çok teşekkür ederim.
Sinan Tekelioğlu (Seyhan) — Reis Bey, Türklüğe hakaret vâki oldu. Söz istiyorum.
Reis — Muhterem arkadaşlar; evvelce aldığımız karar gereğince saat 13 te müzakerelere nihayet vermek mecburiyetindeyiz. Fakat tensibedersiniz bu kanunun müzakeresinin ikmaline kadar Celsenin devamını reyinize arz edeceğim. Bunu kabul edenler... Etmiyenler... Müzakerenin devamı kabul edilmiştir.
Hükümet
Hariciye vekili Fuad Köprülü (İstanbul) — Muhterem arkadaşlar; 6/7 Eylül hâdiselerinden sonra burada Yüksek Meclis huzurunda bu meseleye ait mütaaddit müzakereler cereyan etti ve muhterem Meclisiniz bu husustaki kanaatini hattâ iradesini ve direktiflerini belirtti. Hükümetiniz bugün buraya gelmiş olan bu lâyihayı bu direktiflerden mülhem olarak, ona itaat etmek, suretiyle, ona riayetle huzurunuza getirdi.
Bu mevzu çok nazik bir mesele olduğu için, muhalefet maalesef bunun mâlî bir kanun olduğunu unutarak veya unutmuş görünerek bunu yeniden bir siyasî münakaşa mevzuu yapmak istedi. Bâzı arkadaşlarımız da onların bu yersiz temayüllerine uyarak, bu cereyana kapılarak mevzuu siyasi meselelere, dış siyasetimize ve dâhilde muhtelif dinlere mensup Türk vatandaşlarına irca ettiler.
Bunların hiçbirisinin yeri burası değildir. Ortada bir malî kanun bahis mevzuudur. Yunanistan’la münasebetimiz, Kıbrıs meselesi ve saire Hariciye Bütçesi bahis mevzuu olurken incelendi, bütün bu meseleler görüşüldü. Bu hususta görüşmek istiyenler o zaman o müzakereler esnasında istedikleri gibi görüşebilirlerdi.
O zaman hükümet bu husustaki noktainazarını izah etti ve yüksek tasvibinize mazhar oldu. Sonra, maalesef bâzı arkadaşlarımız arasında şüphesiz ki, bir suitefehhümden yahut meselenin nezaketinden dolayı yahut da hâsıldan asabiyetten dolayı birbirlerine karşı kırıcı sözler sarf edildi.
Bunların hiçbirisinin her hangi bir arkadaşın kırılmasını müstelzim olmadığına bendeniz kaaniim. Ve zannediyorum ki, Muhterem Heyetiniz de bu kanaattedir. Onun için bunları unutulmuş addetmemiz icabeder.
Türkiye’de Türkiye Cumhuriyetinin hududu dairesinde yaşıyan vatandaşlar hangi dine sâlik olurlarsa olsunlar hepsi Türk vatandaşlarıdır ve hepsi aynı müsavi haklara sahih olarak yaşarlar. Bütün bunlara Anayasamızın yani millî iradenin, millî hâkimiyetin ve onun mümessili olan Meclisin daimî tahtı murakabesi altındadır. Önün için bendeniz artık doğrudan doğruya mevzua geçilmesini bilhassa rica ediyorum.
Reis — Rauf Onursal.
Rauf Onursal (İzmir) — Vazgeçtim.
Reis — Pertev Arat,
Pertev Arat (İzmir) — Vazgeçtim.
Reis — Zakar Tarver.
Zakar Tarver (İstanbul) — Muhterem arkadaşlarım, 6-7 Eylül hâdiselerinden beş gün sonra 12 Eylül tarihinde burada toplanan fevkalâde inikatta İstanbul’daki müessif vekayiin sıcağı ve tesiri altında, sokaklara dökülen eşyanın, yanan mâbetlerin, açılan mezarların tesiri altında burada sarf ettiğim bir kelime Sayın Behzat Bilgin arkadaşımız tarafından arzu edilmeyecek bir şekilde ele alındı. Ben vatandaşlarımı tenzih ederim, ben de Türküm. (Bravo, Zakar sesleri)
Bu müessif hâdiselerden sonra vatandaşların bu zararlarının hükümet tarafından telâfi edilmesini sağlıyacak bu kanunun yüksek huzurunuza sunulması bu memlekette din ve mezhep farkı gözetilmeksizin her vatandaşa hükümetimiz tarafından aynı müşfik hisler ve ulüvvücenap tebarüz ettirdiğinden bu kalben memnuniyetimi mucibolmuştur.
Bu felâketzedelerin bütün zararlarını telâfi edecek, binnetice vatandaşın devlete karşı iman ve emniyetini sağlıyacak olan bu kanun lâyihasından dolayı şükran ve minnetlerimizi arz ederim. (Alkışlar)
C. H. P. Meclis Grubu adına Nüvit Yetkin (Malatya) — Muhterem arkadaşlarım; bizden sonra konuşan arkadaşlarımızın beyanlarından istidlal ettiğimiz suitefehhümü izale için huzurunuza çıkmış bulunuyorum;
Evvelâ şunu arz edeyim; huzurunuza gelmiş olan lâyihanın bir malî kanun olduğu, bir tazmini istihdaf eylediği hususunu tamamen müdrikiz.
Binaenaleyh, demin de arz ettiğim gibi yine arz edeyim ki, bu zararların tazminine grup olarak muhalif değiliz. Sadece unutmamak gerekir kî, günler ve gecelerden beri burada bir devlet bütçesi üzerinde, onun her kalemi üzerinde imali fikir ediyoruz, mesai sarf ediyoruz. Milletin bir kuruşunun hesabını soruyor, akıbetini arıyoruz. Tasavvur buyurun, bugün bu elîm hâdise yüzünden, 60 milyonu bulacağı Maliye Vekili Beyefendi tarafından beyan edilen bir zararla karşı karşıyayız.
Benim şahsi kanaatim, zarar yalnız bu kanun ile karşılamaya çalıştığımız 60 milyon liradan İbaret değildir, bu zarar mânevi bakımdan çok daha büyüktür. (Soldan, gürültüler)
Nail Geveci (Aydın) — Burada sadece kanun ve maddi kısım üzerinde konuşuyoruz.
Nüvit Yetkin (Devamla) — Lütfedin, müsaade edin, efendim. Bu zarar maddi ve mânevi olarak geniştir. Binaenaleyh bu parayı öderken, bu külfete tahammül ederken aynı zamanda Yüksek Meclisin bu hâdisenin tekerrür etmemesi üzerinde de ve bu hâdisenin mesulleri üzerinde hassasiyet göstermesi gayet tabiîdir.
Yine Burhanettin Onat arkadaşıma cevap arz etmek isterim. Vatanseverlikte Meclisin sıraları arasında tefrik yapmak hatırımızdan geçmez. Kimse kimsenin vatanperverliğinden şüphe edemez.
Binaenaleyh sadece biz değil Yüksek Meclisin de her hâdisede vukubulan her zararın mesuliyetini araması lâzımdır. Gerze yangınından dolayı bir yardım kanunu biraz evvel geçti, 'burada kabul buyurdunuz, biz de iştirak ettik. Bu hâdisede ifade edildiği gibi bir memur veya bir kadının ihmali buna sebebiyet vermişse bu hâdise tahkik edilmesin mi? (Soldan, gürültüler). Bir dakika, arz edeyim.
Nusret Kirişçioğlu (Zonguldak) — Peki o kanun geçerken neden bundan bahsetmediniz.
Nüvit Yetkin (Devamla) — Arz edeceğim efendim. 12 Eylülde burada hükümet bu hâdisenin mesullerinin aranmakta olduğunu ve aranacağını ve en kısa zamanda Yüksek Meclise bu hususta malûmat verileceğini sarahaten beyan etmiş, ifade etmiştir. Arzu buyurursanız Sayın Fuad Köprülü’nün bu husustaki beyanlarını okuyayım. (Soldan, «lüzum yok» sesleri)
Arkadaşlar; ifade etmek istediğimiz nokta şu: Ortada büyük ve ağır bir mesuliyet var, Behzat Bilgin arkadaşımızın dediği gibi biz meseleyi şimdi açıkça muhakeme edelim, mesulleri hemen tesbit edelim demiyoruz. Fakat üzerinde ehemmiyetle durduğumuz nokta: Emniyet kuvvetleri işlememiştir. Bunun mesulleri; kaymakam mı, Emniyet Umum Müdürü mü; Vali mi? Hükümet mi her kim ise aranmalıdır.
Reis — Beyefendi, bunların mesele ile bir alâkası yok.
Nüvit Yetkin (Devamla) — Mesullerin bir an evvel meydana çıkarılması lâzımdır.
Reis — Efendim; kifayet takriri verilmiştir.
Sinan Tekelioğlu (Seyhan) — Beis Bey söz istiyorum. Bana sataşma oldu.
Reis — Bir sataşma mevzuu yoktur.
Sinan Tekelioğlu (Devamla) — Bana sataşıldı, söz istemekte ısrar ediyorum.
Reis — Arkadaşımız sataşıldığı hususunda ısrar etmektedir. Riyaset bu kanaatte değildir. Kendisine söz verilmesini reyinize arz ediyorum.
Sinan Tekelioğlu arkadaşımızın konuşmasını kabul edenler... Etmiyenler... Kabul edilmemiştir. Usul hakkında Suat Başol, buyurun.
Suat Başol (Zonguldak) — Muhterem arkadaşlar; Hacopulos arkadaşımız hepimizin muhabbetini ve sevgisini kazanmış bir arkadaştır.
Yalnız, demin konuşurken bir sürçü lisan yaptı: Anayasa mucibince, şu kutsi çatının altında bulunan milletvekilleri ne İstanbul milletvekilidir, ne Zonguldak milletvekilidir, büyük Türk milletinin mümessilleridir. «Papalık kurulduğu zaman şayet Rusya gelirse Yunan Hükümetinde ne servet kalır ne sâman kalır, ne hürriyet kalır», dediler. Hacopulos Yunanistan’ı bıraksın. O, Yunan Hükümetinin ve Yunan milletinin bileceği bir iştir. İstanbul milletvekili olarak, ekalliyetlerin ve Türk vatandaşlarının mümessili olarak Yunan Hükümetinin adını burada sarf etmemesini ve geriye almasını rica ediyorum. (Alkışlar, bravo sesleri)
Reis — Suat Bey, yeter.
Suat Başol(Devamla) — Bu memleketin çocuğu olarak, dağdaki çobandan Çankaya’daki Reisicumhura kadar her vatandaşın Rus emperyalizmini imha etmek için hemfikir olduklarını ve bunu bir namus borcu addettiklerini söyleyebilirim. (Alkışlar)
Aleksandros Hacopulos (İstanbul) —- Asla aklımdan geçmemiştir, Rumlar, demek İstedim. Kelime yanlış telâffuz edilmişse reddediyorum.
Sinan Tekelioğlu (Seyhan) — Arkadaşlar... (Gürültüler) bir satır konuşacağım. Arkadaşlar, ben Patrikhanenin vesikasını burada okudum, zapta geçmiştir. Hacopulos okusun, muttali olsun. Emniyetin arşivinde vardır.
Reis - Başvekil.
Başvekil Adnan Menderes (İstanbul) — Muhterem arkadaşlar, çok münakaşa edilmiş olan sebeplerden dolayı 6 - 7 Eylül gecesi vukua gelen müessif hâdiselerin ika ettiği zararların telâfisi hususunda sevk edilmiş olan kanun lâyihasının Büyük Meclisin büyük ekseriyeti tarafından ne suretle karşılanmakta olduğunu görmekle bahtiyarız.
Bu suretle biraz sonra kanuniyet kesbedeceğinden emin bulunduğumuz bu tasarının kabulü ile, zarar gören vatandaşlarımızın zararlarının telâfi edilmesi mümkün olacağından dolayı ayrıca büyük bahtiyarlık duymaktayız. Bu kanunun müzakeresi esnasında Öteden beri bu kürsüye getirilmiş olan ve hâdisenin vukuu anından itibaren mütemadiyen ve mütemadiyen memlekette yayılmak îstenen bir iddiaya da kısaca cevap vermek mecburiyetindeyim.
Muhterem arkadaşlar, bundan evvelki bir müzakerede meselenin dördüncü defa olarak Büyük Millet Meclisinin huzuruna getirilmiş olduğunu söylediğimiz zaman muhalefette bulunan bâzı arkadaşlarımız buna itiraz etmişlerdi. Şimdi meselenin tekrar, beşinci defa olarak Büyük Millet Meclisi huzuruna gelmekte olduğunu tescil etmek isterim. Filhakika bir malî kanunun müzakeresi esnasında, hele bu malî kanunun esasına ve maddelerine mutabakatlarını beyan ettikten sonra, bunu fırsat ittihaz etmek suretiyle ve kanun ile, kanun tedvini ile hiç alâkası olmadığı halde, kanunun kabulünde veya ademikabulünde hiçbir tesiri olmadığı aşikâr bulunmasına rağmen, tekrar hükümetin mesuliyetini ileri atmak suretiyle bir fitnenin devamını terviceder vaziyete girmesi muhalefete yakıştıramadığım bir husus teşkil etmektedir..
Sevgili arkadaşlarım; ellerinde hiçbir delil olmadığı halde bugünkü cereyan etmekte olan tahkikattan, hâdiseleri tahlilden ve ortaya çıkan neticelerden hükümete veya hükümetin her hangi bir uzvuna hiçbir suretle en küçük bir kusur, bir taksir atfı gayrimümkün olmasına rağmen, mütemadiyen bu mesele üzerinde durmak, memleketin menfaatleriylte kabili telif olmaz kanaatindeyim.
Bu ithamın altında bulundurmuş oldukları insanların % 100, % 1000 mâsuna oldukları vicdanen kabul edildikten sonra, bu iddialarla, bu ithamlarla, bu kötü isnatlarla zulüm yapmakta olduklarını kendilerine hatırlatmak isterim. Mâsüm insanlara suçsuz insanlara, siyasi sebeplerle olsun; siyasi ihtiraslar neticesinde olsun, her ne maksatlarla olursa olsun, durmadan ağır isnatlar yapmakta devam etmek zulümden başka bir şey değildir. (Soldan, bravo sesleri) Bu zulme artık bir nihayet vermelerini rica ederim. Bunun ayrıca memleketin menfaatine olmadığını da kaydetmek isterim.
Diyorlar ki, «Hükümet hâdisenin mesullerinin aranmasını ve onların ortaya çıkarılmasını, Büyük Millet Meclisinin 12 Eylül toplantısında vadetti.»
Hükümetin bunu vadetmesine hacet yok. Bu hükümetin bellibaşlı vazifesidir. Hükümet hâdisenin sebep ve âmilleri üzerinde gereken tahkikatın yapılabilmesi için, Büyük Millet Meclisinin de kararına iktiran etmek suretiyle, mahkemeleri vazifelendirdi. Ayrıca idari tahkikat bütün genişliğiyle icra edildi, icra edilmektedir.
Hal böyle iken meseleyi tekrar buraya getirmekte sebep ve mâna nedir? Bu olsa olsa açılmış olan bir yarayı deşmek ve ondan sonra da mütemadiyen kanatmak maksadına mâtuftur. Müzakerelerimiz esnasında particiliğin ne dereceye kadar vicdanlarımıza tesir icra edebilecek bir şiddette olduğunu müteaddit vesilelerle gördük.
Bugün burada hiç münasebeti yokken yaratılmak istenilen sahne de bu müşahedelerin yeni bir örneğini teşkil etmektedir. Ben zannediyordum artık bu iş bir daha buraya getirilmez ve tekrar bunun üzerinde durmazlar.
Uzaktan yakından hükümete mensubolan her hangi bir şahsın zerre kadar ilgisi olduğu hükmünü verebilecek, zerre kadar tesiri olduğu hükmünü verdirecek bir tek delil bile mevcud olacak olursa hükümet olarak hükümetten istifa değil, insanlıktan istifa etmeye hazırız., (Bravo sesleri)
Ayıptır arkadaşlar, yeter artık! Bu memleketin yarınını dahi ağır bir mesuliyet altında bulunduracak bu çeşit propaganda günahtır! Biz, yalnız hükümetimiz, yalnız iktidarımız için değil bundan sonra gelecek Türk hükümetleri aleyhine en küçük bir iltibas hâsıl etmiyecek tarzda vicdani hareket etmeye azmetmiş insanlarız, vicdanlarımızın emri sadece bundan ibarettir.
Bunları söyliyenler hiçbir zaman dâvalarını ispat edemiyeceklerdİr. Ondan sonra zulüm yapmış olmakla kalacaklardır, ondan sonra vatanperverliğe yakışmıyan, memleket faatleriyle asla kabili telif olmıyan kötü bir propaganda, ihtirasın mahsulü bir propagandayı, aylarca, yıllarca devam ettirmiş olmanın vicani mahkûmiyeti altında kalacaklardır arkadaşlar. (Soldan, şiddetli alkışlar, bravo sesleri) (APK/KÖ)
* Metni tutanaktan aynen aldık, imla düzeltmeleri yapmadık.