Sur Belediye Meclisi 9 Aralık 2009 günkü oturumunda, ismi Direkçi olan sokağı "Mıgırdiç Margosyan" olarak değiştirmeye karar verdi.
Sokak tabelalarını takan dönemin Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş gazetecilere Diyarbakır'ın çok kültürlü, çok kimlikli, çok dilli ve çok inançlı bir kent olduğunu, insanların geçmişte barış ve kardeşlik içerisinde yaşadığını söylemişti.
Mıgırdiç Margosyan, Türkiye’de zihniyetin hala değişmediğini ve bugün atılan adımların yarın boşa çıkartılabileceği ve isminin asıldığı yerden tekrar indirilebileceği gerekçesiyle isminin doğduğu sokağa verilmesini istememişti.
Haklı çıktı
Yaşananlar Margosyan’ı fazlasıyla haklı çıkardı.
Yalnız ismi sokaktan indirilmedi, 2015 Aralık ayında ilan edilen ve 103 gün süren sokağa çıkma yasakları ile başlayan çatışmalar ve Sur’un altı mahallesinde 10 Mart 2016'dan bu yana süren yıkım çalışmaları sonucu bugün Mıgırdiç Margosyan Sokağı'nın yerini dümdüz edilmiş boş bir arazi aldı.
Mıgırdıç Margosyan'la son yaşananları ve Sur sokaklarındaki eski yaşamı konuştuk.
“Direkçi”den Margosyan’a
Suriçi eski bir Ermeni yerleşim yeri. Siz de oranın bir sakiniydiniz. Bize biraz Sur içini, Gavur Mahallesi'ni, oranın Ermenilerin belleğinde, nasıl bir yerinin olduğunu anlatabilir misiniz?
Suriçi derken, Diyarbakır diyoruz aslında. Diyarbakır Sur'un içiydi. Sur dışındaki binalar daha sonra yapıldı. Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yer Xançepek, namı diğer Gavur mahallesiydi.
Gavur Mahallesi zaten isminden belli, azınlık olanların Müslüman olmayanların yaşadığı bir mahalleydi. 1950’li yıllara kadar benim de çocukluğumun geçtiği Diyarbakır böyle bir yerdi. Hıristiyanlar yan yana yaşardı.
O Süryani mahallesi'nin yanında Ermeni Mahallesi; arada da tek tük Keldaniler ve tabi bir de Müslümanlar yaşıyordu. Böyle iç içe bir yaşam vardı. Gavur mahallesindekilerin çoğu esnaftı; yani, demirciler, kuyumcular, kalaycılar, bakırcılar vs.
Ermeniler kış akşamları yan yana geldiklerinde, tabii televizyon yok, işte yaşamlarından konuşurlardı. Şöyle derlerdi mesela: Kirvem sen “Kaflede” neredeydin...
“Kafle” dediğim kafileler halinde göçe gidenler. Diyarbakır’da “soykırım”, “tehcir” gibi laflar pek kullanılmazdı hep kafle denilirdi. Onlar kendi aralarında konuşurken biz çocuklar da kış geceleri daha çok saç sobanın etrafında oturur ceviz yerdik.
Suriçi aynı zamanda tarih boyunca da saldırılara maruz kalmış bir yer. Bu özelliği bize neyi anlatıyor?
Diyarbakır’a dümdüz sokaklar hiç yoktur. Bu evlerin orijinalliği de budur, sık, yan yana, bitişik. Kışın çok soğuk olduğu için fazla soğuk girmesin yine yazın da sıcak olduğu için serin olsun diye böyle bir mimari yapı vardı. Eskiden evlerin damları vardı.
Mıgırdiç Margosyan hakkında23 Aralık 1938'de Diyarbakır'da, Hançepek Mahallesi'nde (Gâvur Mahallesi) doğdu. Eğitimini Süleyman Nazif İlkokulu, Ziya Gökalp Ortaokulu, daha sonra İstanbul'daki Bezciyan Ortaokulu ve Getronagan Lisesi'nde sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdi. 1966-1972 yılları arasında Üsküdar Selamsız'daki Surp Haç Tıbrevank Ermeni Lisesi'nde müdürlüğün yanı sıra felsefe, psikoloji, Ermeni dili ve edebiyatı öğretmenliği yaptı. Marmara gazetesinde yayımlanan Ermenice öykülerinin bir bölümü “Mer Ayt Goğmerı” [Bizim Oralar] adıyla kitap haline getirildi. Bu kitabıyla 1988'de, Ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Edebiyat Ödülü'nü (Paris-Fransa) aldı. “Gâvur Mahallesi”, “Söyle Margos Nerelisen?” ve “Biletimiz İstanbul'a Kesildi” adlı Türkçe kitaplarını, ikinci Ermenice kitabı “Dikrisi Aperen” [Dicle Kıyılarından] izledi. “Gâvur Mahallesi” Avesta Yayınları tarafından “Li Ha Me, Li Wan Deran” [Bizim O Yöreler] adıyla Kürtçe olarak yayımlandı. “Kürdan”, “Kirveme Mektuplar” ve “Çengelli İğne” kitaplarından sonra son kitabı “Tanrı’nın Seyir Defteri” Aras Yayınları tarafından yayımlandı. Margosyan’ın halen Evrensel gazetesinde "Kirveme Mektuplar" başlıklı köşe yazıları yayınlanıyor. |
Dolayısıyla bir evden başka bir eve damdan dama geçilirdi. Diyarbakır’da iki tür bazalt taş vardır; erkek ve dişi. Dişi taş deliklidir, avlu yapımında kullanılırdı. Avlu yıkanınca deliklerde su kalır, böylece yaz sıcağında serinlik verir.
Yontulmuş tek tek taşlardan yapılan yan yana gelen kemerli evler, kemerli eyvanlar Diyarbakır’a has bir mimari tarzdı. Ve onları yapanlar yüzde 80, yüzde 90 Ermeni taş ustalarıydı. Ve babam da onlardan biriydi.
2010'da Gavur Mahallesi’nde bir sokağa isminiz verildi. İsminizin verilmesini istememişsiniz, neden?
Diyarbakır’a sık sık giderim. Diyarbakır'ı anlatan kitaplar yazdığım için de davetler alırım Diyarbakır'dan. Ermeni Kilisesi’nin onarımıyla ilgili de Diyarbakır'a çok gittim. O günkü belediyedeki arkadaşlar da ve Diyarbakır’a verdiğimiz emeklerden dolayı hoşluk olsun diye böyle bir teklif getirdiler bana.
“Hocam sizin oturduğunuz sokağa sizin isminizi vermek istiyoruz” dediler. Ben de "istemiyorum. O isim oradan inerse size de yazık olur, bana da" demiştim. Bir gün baktım ki ismimi oraya çakıyorlar.
Ama şimdi isim yok. İsmimin olup olmaması çok önemli değil. Ben isterdim ki gene eskisi gibi Direkçi Sokak olsun, hiç olmazsa iki üç Gavur da yaşasaydı...
Mıgırdiç Margosyan Sokağının yıkılmasından sonra Diyarbakır’a gittiniz mi?
Diyarbakır’a gittim. Sokağı görme imkanım olmadı. Çünkü yasaktı. Galiba hala yasak. Görmek isterim ama görünce büyük bir acı yaşayacağımı da tahmin ediyorum.
Biz gidip görebildik, fotoğraflarını aldık size de göstermek isteriz. “Söyle Margosyan Nerelisin?” kitaplarınızdan birinin adı, biz de şimdi şöyle sorsak “Söyle Margosyan Sokağın Nerede?” bize sokağı gösterebilir misiniz?
Göremiyorum. (Yıkılan mahallenin fotoğraflarına bakıyor) Çünkü burada sokak diye birşey kalmamış ki! Burada geniş bir arsa veya geniş bir yol gibi bir şey görüyorum. “Kullik, kullik” deriz, yani köşe köşe, taş taş hepsini bilirim Suriçi'nin. Eskiden nerede çeşme vardı; nerede fırın vardı; nerede dink vardı, buğdayların öğütüldüğü değirmenlerin dışında, hepsini bilirdim ama herhalde şimdi gitsem kaybolurum.
Bu sizin isminizin verildiği sokak.
(Yıkılmış sokak fotoğraflarına bakıyor) Evet. İsmi de gitmiş kendisi de gitmiş… Bu kadarını düşünmemiştim doğrusu.
Her sokağını köşe bucak Sur'a gitseniz sokağı bulabilir misiniz?
Mümkün değil zaten bir şey kalmamış ki! Futbol sahasına dönmüş.
Evet maalesef. Kitaplarınızda anlattığınız sokak hikayeleri, Gavur Mahallesi, o capcanlı yaşam bugün bu hale getirilmiş. Bir de bazı görüntüler var isterseniz gösterelim, mahalle ile ilgili.
Suriçi burası, kalan yerler de bunlar. (Ayakta kalan bir kilisenin çan kulesini gösteriyor) Son onarımda yapıldı, bu kule hiç yoktu. Bundan evvelki başka bir çan kulesi vardı, etrafında yuvarlak saat vardı. Bu kilisenin Çan kulesi...
1915 mi? 1912 mi? 1913 yıllarında minareden yüksek diye top atışıyla yıktırılmıştı. Çan kulesi minareden yüksek olmaz diye yıktırılmış iç kaleden atılan topla. 1915 yılından başlayarak Ermeniler buradan zorla yerlerinden edildiler.
Ermenilerden kalan izler de silinmek mi isteniyor? Zaten Ermenilerden bir şey kalmadı. Yani mimari olarak demin size söylediğim o taş yapılar veya taş ustaları… Sadece mimari değil, o kültür yok oldu. Belki bu yıkılanları yerine yeni modern binalar yaptırabilirsiniz ama o artık kitaplarımda anlattığım Diyarbakır olmaktan çıkmıştır. Yani bir ara bir başbakanımız burayı Toledo yapacağız falan dedi. Toledo yapmakla olmuyor.
Sur’dan Toledo çıkar mı?
Sur’dan hiçbir şey çıkmaz. Sur’dan ancak böyle bir özenti çıkar. Bu özenti de hiçbir zaman Diyarbakır’ın binlerce yıllık mazisi olan tarihi kentin dokusunu yansıtmaz. Değişik bir gecekondulaşma olur. Belki birkaç pırıl pırıl ev yapılır, boyanır. Peki, insanların yıllar içinde yarattığı kültür, o beraberlik ruhu nerede?
Bundan sonrası için öneriniz?
Herkesin hakikaten düşüncelerini özgürce söyleyebildiği, kimsenin fikrini zorla dayatmadığı bir ortam, demokratik bir toplum dileyeceğim. İş kaba kuvvete yumruğa, Diyarbakır tabiriyle “Zumzuka” dayandığı zaman demokrasi olmaktan çıkıyor ve demokrasinin olmadığı yerde insanlar ortak yaşam kültürünü de oluşturamıyorlar. Bundan sonra ülkemizde yapılması gereken en önemli şey her halükarda demokrasi demokrasi demokrasi.
BM raporu: Kıyamet yaşandıBirleşmiş Milletler (BM), Şırnak, Cizre, Nusaybin, Sur ve Silopi başta olmak üzere bölge kentlerinde yürütülen operasyonları “'kıyamet benzeri bir tablo'' olarak raporlaştırdı. BM İnsan Hakları Ofisi, Türkiye’nin güneydoğusunda Temmuz 2015-Aralık 2016 arasındaki hak ihlalleriyle ilgili 26 sayfalık raporda, güvenlik güçlerinin düzenlediği operasyonlarda büyük bir tahribat ve ölenlerle ilgili bilgilerle hak ihlali iddialarıyla ilgili detaylar yer alıyor. Rapora göre, operasyonlardan 30’dan fazla ilçe ve çevresi etkilendi, çoğunluğu Kürt olan 355 bin ila yarım milyon arasında insan yerinden edildi. BM ayrıca, Mardin’in Nusaybin ilçesi ile Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki operasyonlar sırasında yıkılan bölgelerin uydudan çekilmiş fotoğraflarını da yayınladı. Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz. [İngilizce] |
HDP Raporu: “Kültür Mirası” Harabeye ÇevrildiHalkların Demokratik Partisi (HDP) operasyonların bitmesinin ardından yayınladığı Sur ilçesi raporunda 90 sivil, 71 güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiği, kentsel sit alanı olan ilçedeki tarihi yapıların yıkıldığını ifade etti. Raporda Sur, “kültürel, sosyal, ekonomik ve tarihi anlamda Diyarbakır’ın kalbi” olarak tanımlanıyor. Rapor son sokağa çıkma yasağının öncesini ve sonrası ile yasağın kaldırıldığı bölgelerde neler yaşandığını anlatıyor. Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz. |
Af Örgütü: 500 Bin kişi göçe zorlandıUluslararası Af Örgütü Aralık 2016’da açıkladığı raporda Türkiye'nin güneydoğusundaki en az yarım milyon insanın yerlerinden edildiğini bildirdi. “Zorla Yerinden Edilen ve Mülksüzleştirilenler: Sur Sakinlerinin Evlerine Geri Dönme Hakkı” başlıklı raporda, "UNESCO dünya mirası statüsüne sahip olan Sur'un on binlerce sakininin de aralarında bulunduğu tahmini yarım milyon insan, son bir yılda Türkiye yetkililerinin toplu cezalandırmaya varan acımasız baskıları sonucu evlerinden çıkarıldı" denildi. Rapora göre Türkiye’de 500 Bin kişi göçe zorlandı. Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz. |
(OA-ZK/NU/HK)
***
İŞSİZ GAZETECİLER HABERİNİN PEŞİNDE
1- Yeni "İşlerinde" Konuşuyorlarsa da Onlar Gazeteci
3- Almanya: Yeni Nesil Diaspora/Kopuntu
5- Arap Kızı Camdan Bakıyor'la Gelen Örgüt ve "Araplık"tan Kurtuluş
6- Nasıl Çalışıyor/Çalışamıyorlar; Kalıpyargıları Esnetmek
7- Ayrımcılıktan Kurtulmak İçin Beyazlarla Evleniyorlar
8- Özel Rehabilitasyon Merkezleri ve Sorunlar: Bingöl Örneği
9- İki Yönetici "Engelliye Eğitim Desteği" Uygulamasını Tartışıyor
10- "Engelli Eğitiminde Çözüm Kaynaştırma Sistemi"
11- Bingöllü Öğrenciler ve Veliler Anlatıyor
12- "Gavur"u Gitmiş Mahallesi Kalmıştı, Mahallesi de Gitti
13- Mıgırdıç Margosyan Yıkıntılar Arasındaki Sokağını Bulamadı
14- Nefrete İnat Yaşamı, Aşkı, Mücadeleyi Seçenler
15- Ece Devrim: Zorunlu Seks İşçiliğine Çok Direndim
16- Şahika: Sonradan Trans Kadın Olunmuyor Şahika,
17- Emirhan: Örgütlü Mücadele ve Yaşanana Kayıt Düşmek Şart
18- Sarmaşık Derneği Kapatıldı; Mağdurlar Ne Durumda?
19- Alternatif Bir Banka: Sarmaşık Gıda Bankası
20- Tarihi Dekorlu Bir Modern İstanbul Tasarısı: Balat
21- Kayyum Kıskacında Kalan Sanat
22- Sanatçılar ve Seyirciler Sahnesiz; Öğrenciler Konservatuvarsız Kaldı
23- Kayyum Kıskacında Sanatın Veri Haritası
24- Kürt Hareketlerinin Hapishane Kronolojisi
26- Hapishane: Genel Başkanlara Zorunlu Uğrak
* İşsiz Gazeteciler Haberinin Peşinde projesi Hollanda Kraliyeti Başkonsolosluğu'nun Matra-İnsan Hakları Programı mali desteğiyle gerçekleşti.