Skåne bölgesinde yer alan Malmö (2) sadece kriminalitesi ile değil, sürdürülebilir bir kent olma yolunda geliştirdiği projeleriyle ve sanatsal aktiviteleriyle de İsveç’in öne çıkan şehirlerinden biri. Lund’da 2018’de kurulmuş müzik grubu Jojon’u ilk defa 2022 yılının Eylül ayında Malmö Live’da (3), daha sonra 2023 yılının Haziran ayında Folkets Park’ta (4) yer alan Får i Fatten adlı mekanda canlı dinlemiştim. Dinlediğim müzik, içinde birçok duyguyu barındırıyordu; hem coşkulu ve neşeli enerjisiyle sarsıcıydı, hem de bir yanıyla melankolikti. Grup elemanlarının neredeyse hepsinin farklı etnik kökenlerden gelmeleri ve grubun Doğu müziğini yorumlayışlarındaki özgünlük, müzik hakkında hiçbir uzmanlığı olmayan beni bile oldukça etkilemişti. İsveç’i sert iklimi ve kültürüyle bir midye kabuğuna benzeten ben, Jojon’u bu kabuklardaki incilerden biri olarak görüyorum. Teklifimi kabul eden grubun solisti Shakil Sarker ile bianet okurları için gerçekleştirdiğimiz bu söyleşide, hem kendi hikayesine hem de Bengal müziğine bolca değindik.
Merhaba Shakil. Senin kişisel hikayeni merak ediyorum ama öncelikle gruptaki rolünü sorayım. Sana grubun solisti diyebilir miyim? Gruptaki rolün nedir?
Aslında grubu kuran kişiyim. Eskiden baş solisttim ama şimdi grupta her biri farklı bir enstrüman çalan 3 solistimiz daha var. Bu yüzden artık şarkı söyleme kısmını ben yönetmiyorum. Aynı zamanda şarkı yazıyorum ve bestelemeyi de daha çok ben yapıyorum. Ayrıca bir davulcumuz, saksafoncumuz ve trompetçimiz var. Grubun idaresinden de sorumluyum. Yani daha çok temel düzeyde, önümüze çıkabilecek fırsatları yaratmakla uğraşıyorum diyebilirim.
Müzik hayatına nasıl girdi, nerede doğdun, İsveç’e yolun nasıl düştü gibi kişisel hikayenden de biraz bahseder misin?
1985 yılında Bangladeş’te doğdum. Çocuklarının yaşları benden beş, altı yaş büyük olan komşularımız vardı. Özel müzik dersi alıyorlardı. Dolayısıyla onları her gün çalışırlarken duyuyorduk. 3 ya da 4 yaşlarındaydım ve onların bu uğraşları çok ilgimi çekiyordu. Her gün yanlarına gider, öğrenip çaldıkları melodileri dinlerdim. Bendeki bu ilgiyi fark eden ailem, benim ve kardeşlerimin de müzikle tanışmamıza ön ayak oldular. 4 veya 5 yaşlarındayken klasik müziğe başladım ve altı yıl devam ettim. Şarkı söylemeyi ve enstrüman çalmayı öğrendim. Sonrasında, lisede ilk grubumu kurana kadar müziğe ara verdim.
Neden ara verdin?
Sanırım gitar öğrenmek istediğim için ara verdim. Neredeyse kimsenin gitar çalmayı bilmediği çok küçük bir bölge olan Dinajpur’da yaşıyordum. Gitar öğrenmek için en azından birkaç ay üzerine çalışmam gerekiyordu ama Batı müziğine neredeyse hiç erişim imkanımız yoktu. Elimize kasetler geçiyordu ama çoğunlukla Doğu veya Bengal müziğiydi. Klasik müzikten de biraz sıkılmıştım. 6. sınıftayken, halk müziğine daha çok yoğunlaşmak istedim.
9. sınıfta gitar çalmayı öğrenme imkanım olmuştu sonunda. İlk defa bir müzik grubuna dahil oldum; birkaç konsere katıldım. Ve Dinajpur’dan ayrılarak başkent Dhaka’ya taşındım. Dhaka’ya taşındığım ilk yıllarda müzikle pek ilgilenemedim çünkü hayatı yakalıyor ve eğitimime odaklanıyordum. Üniversitede ise gitara ciddi bir şekilde eğildim. Halk müziğine çok daha fazla ilgim olduğunu fark ediyor ama geleneksel olarak yapılan halinden de sıkılıyordum. Bengal halk müziğini Batı müziğiyle harmanlamak istiyordum ancak bunun için etrafımda yeterli insan olmadığı gibi eğitimime de odaklanmak zorundaydım. Dolayısıyla lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, İsveç’e gelmeye karar geldim. Gitarımı alırım, iş bulamazsam da sokaklarda çalar para kazanırım diye düşünüyordum. Tabii ki İsveç’teki hava şartları buna hiç müsaade etmedi ama neyse ki kısa bir zaman içinde iş bulabilmiştim.
Ailende başka müzikle uğraşan kişiler var mıydı?
Evet, tüm ailem sanatçı. Kardeşlerim ve annem müzikle, tiyatroyla, dramayla ve dansla ilgileniyorlar. Yani böyle sanatla iç içe olan ve içimizdeki sanatçı tarafı açığa çıkarmakla ilgilenen bir çevrede büyüdüm diyebilirim. Ancak sanatla ilgilenmek, bir eğlence ya da hobi olduğu sürece kabul gören bir şeydi. Çok ciddi bir şekilde eğildiğimde pek de fazla hoşlarına gitmedi. Her zaman bilim insanı, mühendis veya doktor olmamı istediler. Ben de ailemin bu isteklerine bir süre uydum sanırım.
Hangi yıl İsveç’e taşındın?
2009’da iş bulma amacımın yanı sıra biyoteknoloji alanında yüksek lisans yapmak için de taşındım. Ve aslında İsveç’i seçmem biraz rastgele oldu. Aklımda öncelikle İngiltere vardı; ancak Lund Üniversitesi (5) gibi iyi bir yerden kabul alınca İsveç’i seçtim. Eğitimimi bitirince İngiltere’ye giderim dedim ama İsveç’i ilk geldiğimde çok sevince kaldım. Yüksek lisanstan sonra birkaç yıl daha çalışmaya devam ettim ve sonra mantar moleküler biyolojisi alanında doktoraya başladım. Sonunda çok kaliteli bir gitar satın alacak parayı kazanmıştım. Kötü bir enstrümanla çalıştığınızda iyi bir ses çıkarmak için gerçekten de çok fazla uğraşmanız gerekirken, iyi bir aletle tek seferde çıkardığınız ses bile çok çok iyi oluyor. Daha sonra İsveç’te, Danimarka’da, Almanya’da değişik yerlerde çalmaya başladım.
Jojon hangi aşamada kuruldu?
Zamanla, birçok şarkı yazmış da olduğum için kendi grubumu kurmak istedim. Grubumuzun şimdiki halini o zamanlar hayal ediyordum: Değişik kültürlerden grup üyeleri bir araya gelmiş, beraber müzik yapıyorlar. 2018’in sonlarında grubu kurduk ve son iki yıldır grubumuz bu anlamda daha da zengin bir hale geldi. 6 değişik ülkeden gelen 7 üyeli bir grubuz: Hindistan, Bangladeş, İtalya, Güney Kore, İskoçya ve İngiltere. Daha önceleri Suriye, İrlanda, Fransa ve İsveç’ten de grup elemanlarımız olmuştu. İşin en güzel yanı da bu müzisyenlerin hepsinin alanlarında çok bilgili ve yetenekli olmaları.
Bu çeşitliliği amaçlamış mıydın yoksa kendiliğinden mi oluştu?
Yaratmak istediğim kültürel çeşitliliğin kaybolmaması açısından, Bangladeş’ten ya da Doğu’dan gelen eleman sayısının çok baskın olmasını istemedim. Yani tek bir bölgeden gelmek, yarattığınız sesin türü üzerinde önemli bir rol oynayabilir. Halk müziği yapmak istediğimizi biliyorduk ama bu müzik ile füzyon çalışması yapmak istediğimizi de biliyorduk. Yani bir bakıma, evet, insanların farklı kesimlerden gelmesi gibi bir tercihimiz vardı. Ama elbette çalmasının katkı sağlayacağını düşündüğümüz herkesi de memnuniyetle karşıladık.
Çok sıradan bir müzik dinleyicisi olarak müziğinizi çok sevdiğimi söylemeliyim. Dinlerken neşeyi, coşkuyu ve melankoliyi aynı anda hissettim. Şarkılarınızı dinlerken, dünyanın başka taraflarında hiç tanımadığım insanların hikayelerini merak ederek hüzünlendiğimi de fark ettim. Senin için Jojon’un müziği ne ifade ediyor?
Şimdiye kadar şarkıları çoğunlukla ben yazdım. Melankolik bir yanım var, çok enerjik ve mutlu bir yanım da var. Bu kesinlikle yazdığım sözler aracılığıyla müziğimize yansıyor. Grubumuzda son yıllardaki işleyiş şöyle: Önce şarkıyı dinliyoruz, melodiyi veya ritmi nasıl hissettiğimize dair fikrimizi beyan ediyoruz. Yani her birimizin başarısız olmasına, çok aptalca veya çok sıra dışı şeyler çalmasına imkan verdiğimiz bir platformumuz var. Hoşumuza giden bir parçanın hep birlikte üzerinde çalışmaya devam eder, onu mükemmel hale getirmek için bolca pratik yaparız. Evet Jojon’un müziği çok enerjik bir müzik. Dinleyenler sözlerini bilmese de, neşeli olduğu için dans etmeye başlarlar. Bu, oldukça yüksek enerjili bir müzik yarattığımızı gösteriyor. Ama artık her şeyin sadece enerjiden ibaret olmasını istemiyoruz. Her zaman yüksek enerjiye sahip olmayan işler de yapmak istiyoruz. Biraz daha cazdan, bluesdan etkilenmek ve kulağa nasıl geldiğini görmek istiyoruz.
Tekrar yaptığınız müziğin niteliğine dönecek olursak Bengal müziğinin grup üzerinde derin bir etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, kesinlike.
Peki Bengal müziği senin için nedir, ne ifade eder?
Bengal halk müziğinden derinden etkilenmiş biriyim. Yaklaşık 200 yıllık geçmişi olan bir müzikten bahsediyoruz. Bölgemizdeki klasik müzikten hoşlanmıyorum. Rock müzik ya da ana akım müzik türleri gibi birçok tür var bölgede. Halk müziğinin aksine hiçbirinin hayranı olmadım. Halk müziğinin güzelliğini biraz da tuhaf olarak tanımlayabilirim. Birbirinden çok uzak bölgelerdeki halk müziklerinde tuhaf benzerlikler bulabiliyorsunuz. Müzik tarihi çalıştığım dönemde İsveç halk müziği ile Bengal halk müziği arasında ya da Ortadoğu ile İrlanda halk müziği arasında birçok benzerlik olduğunu görmüştüm.
Yerel halk müziğinizde öne çıkan, sıkça tekrarlanan temalar var mı?
Emin değilim ama şunu söyleyebilirim ki, halk müziğinde kullanılan dil çok sade, basit ancak çok derin. Çok metaforik. Çok basit bir cümle çok derin anlamlar taşıyor olabilir. Bazen de spiritüellik ile de bağlantılı bir şekilde çoklu anlamlar taşıyor. Bengal halk müziği, bana göre spiritüellik ile oldukça bağlantılı; ama aynı zamanda toplumsal problemlere de değiniyor. Bazen de çok spiritüel bir şekilde hayatın neden var olduğu sorularını sorarak felsefeye kadar uzanıyor.
Şarkılarınızdan özellikle Kalboishakhi’yi çok sevdim. Utube videonuzda bu parçanın aslında Sumel Chowdhury’e ait olduğunu yazmışsınız. Kendisini biraz araştırdım ancak hakkında hiçbir şey bulamadım. Bir de Youtube’da: ‘kendi versiyonumuzu yapmaktan kendimizi alıkoyamadık’ notunuz var. Gerçekten de orijinal versiyonu sizin yorumunuzdan tamamen farklı. Sumel Chowdhury kimdir? Kalboishakhi ne demek?
Sumel Chowdhury ünlü bir sanatçı olmadığı için hakkında bir şeyler bulamaman mantıklı. Benden belki dört, beş yaş büyük; aynı nesilden bir sanatçı. Bangladeş'te üniversitedeyken dinlediğim bu şarkısı çok hoşuma gitmişti. Jojon olarak her zaman ilham almaktan hoşlanırız; kendi tarzımızla parçayı tamamen farklı hale getirdik. Kalboishakhi Bengalce bir kelimedir, muson zamanı her yıl gelen bir fırtınanın adıdır. Her yıl bölgede Kalboishakhi fırtınası bir kasırga gibi yaşanır. Evlerden fabrikalara, bölgenin altyapısına kadar her şey parçalanır. Ve şarkı aslında bundan bahsediyor. Eviniz, topluluğunuz, her şey darmadağın oluyor ama yine de ne olursa olsun ayağa kalkmayı başarıyorsunuz.
Şimdiye kadar kaç konser verdiniz? Bundan sonra başka nerelerde konser vermeyi planlıyorsunuz?
Korona zamanında işler baya kötüye gitti, 3 yıla yakın hiç konser veremedik. Ama 2020’ye kadar yılda yaklaşık 10 konser veriyorduk. Geçen seneden beri daha az konser verdik; 3-5 tane diyebilirim. Aslında yılda 5-10 arası konser iyi sayılabilir. Şimdiye kadar sadece Oresund ve Skåne bölgesinde konser verdik. Bu nedenle şimdiki hedefimiz başka yerlerdeki olanakları keşfedebilmek. Bu nedenle Kuzey İsveç’te, Norveç’te ve İngiltere’de neler yapabiliriz bunlara bakıyoruz. Ama İngiltere’de işler biraz değişti; iki gün konser vermek için bile çalışma izni talep ediyorlar. Bunun dışında tüm grup üyeleri tam zamanlı işlerde çalışıyorlar. Bu da önceliklerimizi sıraya koymamızı zorlaştırabiliyor.
İsveç hakkında da ne düşünüyorsun peki? Hem tüm üyeleri göçmen olan bir müzik grubunun gitaristi/solisti olarak hem de İsveç’te uzun yıllardır yaşayan bir göçmen olarak senin için İsveç’te göçmen olmak ne demek?
İsveç hakkında düşündüklerim son 15 yılda çok değişti. İlk geldiğimde burası harika bir yer diye düşünmüştüm. Sokak köşelerinde çöplerin yığılı olduğu, sistemin çalışmadığı hatta sistemin hiç olmadığı bir ülkeden geliyorum. İsveç’te ise gerçekten işleyen bir sistem var. 15 yıl önce bu sistemin vatandaşlarını korumak için kurulduğunu düşünüyordum. Ama şimdi bu sistemin, herkesin sisteme yüzde yüz uymasının istenmesi nedeniyle işlediğini düşünüyorum. Oysa ki hayat sadece siyah ve beyaz değil. Her zaman herkes kitabına uyarak yaşadığı için böylesine işlevsel bir sistem var. Ve bu işlevsel sistem her zaman herkese fayda sağlamıyor. Bu çok üzücü, zira sistem ihtiyacı olanlara bir cevap sağlamak için kurulmuş olmasına rağmen maalesef yaraları saramıyor. Buna rağmen yaratılmış sahte imaj kişiye umut verdiği gibi bir konfor alanı da sağlıyor. Bu yüzden, sinir bozucu havasına rağmen doğru yerde yaşadığın izlenimine kapılıyorsun. Şimdi birçok şeyi daha derinlemesine biliyorum. Sadece bir göçmen olarak da değil, herhangi biri olarak da çok fazla şeye tanıklık ettim. Yani ilk geldiğimdeki İsveç hakkındaki düşüncelerimle şimdiki arasında oldukça büyük farklar var.
Peki hiç ayımcılığa maruz kaldın mı?
Evet, kesinlikle. İyi ve kötü anlamda karşılaştım. Bazen sırf Asya ülkelerinden geldiğimiz için alındığımız işler oluyor. Çünkü çalışma hayatında çok yüksek etik değerlerimiz var. Sırf bu yüzden işe alınıyoruz. İşverenler daha çok çalışacağımızı ve işimizi ne olursa olsun tamamlayacağımızı biliyorlar. Biliyorlar ki, çok ciddi olmadığı sürece, yaşadığımız her psikolojik çöküntüde izin almayacağız. Çoğu Asyalı, her yaşadıkları psikolojik sıkıntıda izin almıyor. Ama İsveçliler alıyor. Yani ırkçılık nedeniyle elime geçen ya da geçmeyen fırsatlar oldu.
Grubun Ural Mon (Bengalce ‘denetlenmesi zor bir zihin’) parçasından bir bölüm:
আমার মন উেড় চেল নািহ Cশােন কেরা কথা নদীর বেু ক Cঢউ এর Cখলা নািহ Cদেখ কােরা Cভলা উড়াল িদেত চায় Cয মন
উড়াল িদেত চায় Cয মন উড়াল িদেত চায় Cয উেড় যায়
Zihnim uçmaya devam ediyor Beni gerçekten de hiç dinlemiyor Nehirde dans eden dalgalar Kimsenin salını umursamıyor Uçmak isteyen bir zihin
Uçmak isteyen bir zihin Uçmak istiyor
Uçuyor
(1) Jojon Bengal dilinde füzyon demek (erime, kaynaşma, birleşme). Grubun Facebook sayfasına ulaşmak icin: https://www.facebook.com/Jojonband. Spotify için: https://open.spotify.com/artist/5hneJUlG9JmRHirrevNi6X?si=FKU9ks-CQEqEVWOGfy3qcA
(2) İsveç'in Chicago'su olarak da adlandırılan Malmö silahlı şiddet konusunda İsveç’teki şehirler arasında uzun süredir en yüksek orana sahip (Ringqvist, A et.al. (2023). Understanding medical aspects of violent crimes in Sweden’s region Skåne).
(3) Konser ve eğlence mekanı (https://malmolive.se/om)
(4) İsveç'in en eski halk parkı olan Malmö Folkets Park, 130 yılı aşkın süredir birçok aktiviteye evsahipliği yapıyor (https://malmo.se/Folkets-Park/Infor-ditt-besok.html).
(5) İsveç’in Lund şehrinde yer alan üniversite 2004’ten beri dünyanın ilk 100 üniversitesi arasında sayılıyor: https://www.lunduniversity.lu.se/article/lund-university-top-100-qs-world-university-ranking.
(SVA/AS)