Bianet'in sorularını yanıtlayan Gerger, Türkiye'nin militer yapısının değişmeden demokratikleşme olamayacağını, rejimin içeriğine ilişkin teşhisler getirilmesi gerektiğini savundu.
Türkiye'nin AB üyeliğinin kısa zamanda olmayacağını belirten Gerger, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin üyeliği konusunda AB'ye tavır almanın gerçekleri gizleme amacını taşıdığını vurguladı.
AB'nin, KOB'un siyasi kriterleri içinde yer alan "MGK'nın çalışma şeklini, askeri işler üzerinde sivil kontrol olacak şekilde uyarlamak" maddesini, Türkiye ne ölçüde uygulayabilir?
MGK'nın etkisinin azaltılması talebi, aslında Türkiye rejiminin tüm yapısal özeliklerinin dönüştürülmesi anlamını taşıyor. Türkiye, militarizmin egemen olduğu ve temel siyasal güçlerden en önemlisinin Genel Kurmay, ordu ve dolayısıyla Mili güvenlik Kurulu olduğu bir çerçeve içinde yönetiliyor.
Bu sadece politik bir fenomen değil, ekonomik ve kültürel bir olguyu da ifade ediyor, tarihsel bir süreci de anlatıyor. Türkiye egemenleri ve burjuvazisi toplumsal beklenti ve özlemleri kendi başına karşılamaktan aciz, birikimsiz bir egemen sınıf olduğu için militarizmin içine sarılmış egemen sınıf.
İlk bakışta basit gibi görünen bu talep, bütün yapıyı değiştirmeye yönelik, dolayısıyla da gerçekçi değil. Dışardan bir taleple bütün bu devasa değişiklikler yapılmaz. Bu değişiklik ancak ülke içindeki büyük demokratik toplumsal dönüşümün sonucu olabilir.
AB, Türkiye'den bu yönde bir değişimi niçin istiyor?
Aslında, AB biraz işi yokuşa sürmek istiyor. Türkiye bu yapısal özellikleriyle AB üyesi olamaz. Ancak, AB Türkiye ile bağlarını koparmak istemiyor. Bunun temel nedenlerinden biri Türkiye'nin Kafkaslarda, Balkanlarda ve Ortadoğu'da militer görevler üstlenmesi, Batı çıkarlarını savunucusu olma gereği. Batı Avrupa, Türkiye'nin sadece ABD'ye strateji yarar sağlamamasını istemiyor.
Ancak AB bir taraftan Türkiye'ye militer görevler verirken, o görevler dolayısıyla genişleyen, etkisini arttıran militer kurumların, ideoloji ve kültürünün yaygınlaşmasını da sağlıyor.
Batı Avrupa'nın, Soğuk Savaş'tan beri ABD'nin yaptığı Milli Güvenlik Devletini kültünü bir şekilde desteklemesi ikiyüzlülük.
AB'nin Türkiye'den yapılmasını istediği demokratikleşme yönünde değişimler, ordunun siyaset üzerindeki etkisini azaltır mı?
Militarist bir ülke olduğunuz zaman, demokratik kurumlarınız yeterince gelişmediği için, demokrasiniz özürlü oluyor, insan haklarına saygı olmuyor, işkence gibi insan hakları suçları işleniyor. Ama bunların kaldırılması için demokrasini geliştirilmesi, militarizmin geriletilmesi lazım. İkisi birbirine bağlı. Birlikte anlamlı bir biçimde ilerleyebilirler.
Türkiye'de ordunun, MGK'nın egemenliği sürerken, insan haklarına tam anlamıyla saygılı bir ülke olması mümkün değil.
Demokratikleşme sürecinde geçici tedbirler alınabilir, ancak bunlar kalıcı olmaz. Bunların kökeni olan militarizm kaldığı sürece, dış tepkiler dolayısıyla makyajlar yapılabilir. Ama yarın dış baskılar azaldığında makyajlar silinir.
Genel Kurmay Başkanı, Bakanların önünde yürüyorsa, Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı değilse, bir protokol olayı olarak demokratikleşme ve insan hakları için bazı değişiklikler yapamazsınız. Düzenin ve rejimin içeriğine ilişkin teşhisler getirmezseniz bunlar boş sözler olmaktan öteye gitmez.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin AB'ye üyeliği, Türkiye'nin üyelik görüşmelerini nasıl etkileyecek?
Kıbrıs, Türkiye ile AB arasında çok önemli bir stratejik olay olarak ortada. AB yasaları açısından Türkiye Kıbrıs'ta işgalci konumunda bulunuyor.AB'ye yapılan simgesel davranışlar, gerçekliği değiştirmiyor. Bunlar Şark kurnazlığı, kamuoyunun gözünü boyuyor ve gerçeği gizliyor.
Türkiye, girmek istediği birliğin asli unsurlarını tanımadığını söylüyor. Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti, müzakereye oturduğu AB üyelerinden biri.
Türkiye'deki güç dengesi nedeniyle, ordu nedeniyle cesaret bulamayan siviller gerçekliği dile getiremiyor. Zaten şoven ve milliyetçi oldukları için niyetleri yok. Kürt sorununda da gösterilen bu milliyetçilik bir tek ABD'ye karşı bir anlam ifade etmiyor. (ÖG)