Abdulselam Kılgı'nın öyküsünü yazdığı ve Shiar Abdi'nin yönettiği "Meş" (Yürüyüş) Nusaybin, Mardin, Batman, Van, Diyarbakır, Ankara, İzmit ve İstanbul'da 1 Nisan'da vizyona girdi.
Nusaybin'de Xelilo adlı bir delinin yaşantısından esinlenen filmin senaristi, başrol oyuncusu ve yapımcısı Kılgı, "12 Eylül benim çocukluğumu dövdü" diyor.
Toplumdan izole edilen, yalnızca "dalga geçilmek" için iletişim kurulan Xelilo komutanın suratına tokadı indirirken, "jandarmanın dize getirmeye çalıştığı" köylüler için umudu da ifade ediyor.
Nar Film yapımı Kürtçe-Türkçe filmde Abdülselam KIlgı, Abdullah Adö, Aydın Orak, Brader Musiki, Nujîyan Kılgı, M. Salih Kılgı, Talat Ekinci, Tülay Musiki ve Filiz Abeş oynuyor,
"Xelilo çocukluğumun kahramanıdır" diyen Kılgı ile "Meş" filmini ve Xelilo'nun toplumsal rolünü konuştuk.
"Meş" 12 Eylül dönemini konu alan bir film mi?
Meş filminde dert edindiğimiz temel konunun 12 Eylül dönemi olmadığını açıklıkla belirtelim. Ülkemizin tarihi açısından baskı konusunda birbirini aratmayan birçok dönemin olduğunu biliyoruz.
Vesayetin, baskının ve haksızlığın bu coğrafya da başka isimlerle, yöntemler ve şekiller ile sürekli yürütüldüğüne inanıyoruz. Bu duruma gerçek hayat içinden de bolca örnek verilebilinir.
Esasında filmden 12 Eylül'ü çıkarıp 1990'lı yılları koyarsanız pek bir şeyin değişmediğini görürsünüz. Bölgede uzun yıllar devam eden savaşın yarattığı tahribatın boyutlarını sadece bugün tahminlerimizle ele alabiliyoruz.
Savaşın yarattığı tahribat genellikle ölü ve yaralı sayılarının istatistiklerine indirilmiş durumda. Oysa işkencede akli dengesini yitirmiş insanlar, parçalanmış aileler ve bir dizi toplumsal sorunlar ile birçok hikâye yanı başımızda duruyor.
En acısı da bu kadar iç içe yaşanıldığı halde bu sorunların olabildiğince yok sayılması. Bu durum adeta bir toplumu tümden akli dengesini yitirmiş bir konuma sürüklemiş gibime geliyor.
12 Eylül darbesinin çocukluğunuz üzerindeki etkisi neydi?
Bu öyküyü 12 Eylül fonunda anlatıyorum, çünkü 12 Eylül tabir yerindeyse benim çocukluğumu dövdü. 12 Eylül benim komşumu aldı götürdü, bir daha göremedim. Arkadaşlarımı kopardı benden. 12 Eylül bu toplumun tümünü çeşitli boyutlarda olsa da ezdi geçti.
12 Eylül sonrası belki insanlar yaşadıkları haksızlıkları, baskıyı, işkenceyi dile getirmenin araçlarını kısmen de olsa bulabildi. Ama benim gerçekliğimde bu da pek mümkün olmadı, çünkü ben yasaklı bir dile ve kimliğe sahiptim. Biz Kürtler için 12 Eylül, ülkenin batısına göre daha sancılı geçmiş olsa da bütün Türkiye'nin ortak bir yarası gibi duruyor.
Filmin 12 Eylül fonunda olmasının bir nedeni de batının ve doğunun çektiği acıların birbirine yakın yaşandığı bir dönem olması.
Örneğin; Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananların dünya tarihinde bir örneği daha yok, ama sonuçta, hepimizin zihninde, geçmişinde ve geleceğinde tonları farklı olsa da aynı tadı bıraktı. Sıraladığım tüm bu nedenlerden dolayı 12 Eylül'ü tercih ettik.
Meramınızı toplum tarafından "deli" diye addedilen Xelilo'nun gözünden aktarmışsınız. Neden Xelilo?
Öncelikle Xelilo'nun benim çocukluğumun kahramanı olduğunu söyleyeyim. Xelilo'yu anlatırken olabildiğince gerçeğe bağlı kaldık. Film bir delinin öyküsü olarak görülüyor ancak ben Xelilo'nun kesinlikle deli olmadığını biliyorum.
Xelilo gibi binlerce insan bu toplumda "deli" diye izole edilmiş ve kendileri ile dalga geçilmiştir. Xelilo gibi olanlar görülmemiş, anlaşılmamış, düşünülmemiş, dinlenilmemiştir. Onlar hep bizim dışımızda kalmış, kenarda yasamışlardır. Yani biz öyle düşünmüşüzdür.
Aslında belki de onlar bizim gibi yaşamak istemediklerinden, içimize girmemişlerdir. Bizim gibi sıradan olmak istememişlerdir, sisteme entegre olmamışlar ve onunla uzlaşmamışlardır. Bize ve sisteme karşı yürümüşlerdir, bizde onları "deli" saymışız, kendimizi de akıllı ilan etmişiz. Bu sanat alanında da böyle olmuş. Genelde bu ülkede bize göre "deli" insanlar filmlerde hep komedi konusu yapılmıştır.
Xelilo'yu çocukken tanıdım. 12 Eylül dönemiydi, toplumun sindirildiği, her gün evlere baskınların yapıldığı, insanların topluca otobüslere bindirilip gözaltına alındığı, işkence edildiği bir dönemde Xelilo bu sisteme itaatsizlik yaparak kendince direndi, bana göre. O hep yürüdü, her şeye rağmen yürüyüşünden taviz vermedi.
Xelilo yalnızca çocuklarla iletişim kuruyor. Neden çocuklar?
Xelilo'nun çocuklar ile kurduğu ilişkiyi onun deli olmamasının bir kanıtı olarak ta görebiliriz. Yetişkinlerin Xelilo'ya önyargılı ve anlayışsız yaklaşımları, onu çocuklar ile doğal bir diyalog kurmasına götürüyor. Xelilo, sistem karşıtlığının yanı sıra içinde bulunduğu topluma karşı da tepkili. Bence Xelilo'nun çocuklar ile kurduğu diyalog onun geleceğe dair umutlarının da göstergesi.
Bugünün muhalif düşünürleri, gazetecileri yargılayanlara Xelilo'nun vereceği yanıt ne olurdu?
Xelilo benim ve birçok çocukluk arkadaşımın çocukluk kahramanı idi. Onun her gün hükümet konağının önünde taviz vermeden yürümesi ve karşısındaki iktidar odağı ne olursa olsun karşı duruşundan çok dersler çıkardık. Xelilo'nun ısrarlı yürüyüşünün kendince kurduğu bir dil olduğunu ve tarihe not düştüğünü söylemek isterim.
Bir jandarma erinin bile tüm bir kasabayı sorgudan geçirebildiği bir dönemde, Xelilo'nun komutana atmış olduğu tokat toplumun ezberini bozmuştu. Bu davranışın, birçok Kürt'ün zihninde yer edinmiş karakolların yıkılmasına yol açtığına eminim.
Kısacası bir metafor olarak Xelilo, sisteme ve topluma karşı bir karşı duruş olarak görülebilinir. Xelilo, her gün hükümet konağının karşısında kendine has yürüyüşü, sessizliği ve otoritenin en tepesine atmış olduğu tokat ile dönemin ve bugünün düşünürlerini yargılayanlara, onların olmasını istediği kişi olmayacağını ve onların gözlerinin önünden çekilmeyeceğini haykırıyor adeta. (NK/BB)