Kromsan Fabrikası'nın Mersin'de yarattığı çevre sorunlarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Daha önce sadece kurulu bulunduğu Kazanlı Beldesi'nde denizi ve çevresini kirletmesiyle gündeme gelen Kromsan, şimdi 1986-87 yıllarında Mersin merkeze bağlı Çamlıdere köyü yakınlarına gömdüğü tehlikeli atıklar ve atık gömmeye hazırlandığı yerlerle gündemde...
Eski tarihli tehlikeli atıklar, Mersin'in yaşadığı sel felaketinin ardından yerel bir televizyon için köy programı yapan gazeteci Ahmet Özdemir tarafından tesadüfen ortaya çıktı. Selin üzerinden neredeyse 8-9 ay geçti. Özdemir'in ortaya çıkardığı gerçek, Kromsan'ın tehlikeli kimyasal atıklarının sızıntı yaptığı. Yani atık deposundan sızan suların yakındaki dereye, dolayısı ile de çevredeki köyler başta olmak üzere tüm Mersin yarattığı tehlike.
Ahmet Özdemir'in yerel televizyon kanalı Kanal 33 ve yerel gazete Haberci'de yaptığı yayınlar sonucu, daha önce o bölgede yani atıkların gömüldüğü taşocağı çevresinde tehlikeli atıkların bulunduğuna dair bulunmayan işaret ve alınmayan önlemler alınmaya başlandı. Yani birazcık karıştırmakla, birazcık dürtüklemeyle bazı "geçici" önlemler alındı. İl Çevre Müdürü Recep Metin, önlemleri kendisinin aldırdığını söylüyor. "Atıkların gömüldüğü tarihde Çevre Bakanlığı ve Tehlikeli Atıklar Yönetmeliği yoktu. Atıklar Sağlık Müdürlüğü'nün onayı ile gömüldü. Atıklar bölgede gömülmeyecek kadar tehlikeli. Atıklar konusunda ne yapılacağı konusunda bakanlığa görüş sorduk, yanıt bekliyoruz" diyor, Recep Metin. Kromsan yetkilileri ise atık bölgesini telle çevirdiklerini, sızıntı havuzu yaptıklarını ve atıklar üzerinde bulunan ve gerek kaçak malzeme alımı gerekse yağışlar nedeniyle aşınan kil tabakayı yenilediklerini söylüyor.
Olayı kısaca böyle özetleyebiliriz. Şimdi neden bu kadar uzun uzun anlattın diyebilirsiniz. Hemen yanıt vereyim...
Ahmet Özdemir, ilk haberleri yaptığında bülbül gibi öten köylülerden bazıları bugün konuşmuyor. Zira, Kromsan tarafından bazı köylülere arazi verildiği, fabrikalarda iş vaad edildiği, dahası atık bölgesinde alınan "zoraki önlemlerde" köylülere iş verildiği iddia ediliyor. Yani anlayacağınız, atıklar nedeniyle bacağında yaralar çıkan köylü, yani atıktan direkt etkilenen köylü 4 dönüm arazi için çevre felaketini birden bire unutabiliyor. Yani, köylüsüyle, kentlisiyle, okumuşuyla cahiliyle bir anda hafıza kaybına uğrayabiliyoruz...
Evet efendim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası "Her vatandaş sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Sağlıklı bir çevreyi yaratmak ise hem devletin hem de vatandaşın sorumluluğundadır" der, özetle...
Türkiye'deki manzara, herkesin anayasayı ihlal ettiğini gösteriyor. Yani devlet ve millet olarak çevreyi pek umursadığımız söylenemez. Doğrudur, Çevre Bakanlığı var. Çevre Yasası, yönetmelikler var. Uluslararası sözleşmelere atılan imzalar var. Çevre Haftası var. Çevre Müdürlükleri var...
Ancak, bakanlığın bütçesi yok. Müdürlüklerin yeterli personeli yok. Şimdilerdeki devlet büyüklerimizin ağzından düşürmediği "Yeni yüzyıl yeni bin yıl iki kavramın Çevre ve İnsan Haklarının ön planda olduğu zamandır" vecizesine rağmen, çevre konusunda bir devlet politikası, kararlılık, planlı hareket ve en önemlisi ciddiyet yok...
Vatandaşın çevreye ilişkin kaygısı ise yok denecek kadar az. O günlük nevaleyi kurtarmanın peşinde. Nurseli İdiz yıllar önce AIDS'i ele aldığı programını hatırlarsınız. Toplumun AIDS'e karşı duyarlılığını ölçmek için telekız kimliğinde TEM otoyoluna çıkan İdiz, müşteri vaziyetinde kendisine yaklaşan erkeklere AIDS'li olduğunu söylediğinde aldığı yanıt "Atın ölümü arpadan olsun"du...
Yine, Mersin'in Gülnar ilçesi Büyükeceli beldesinde yapılmak istenen Akkuyu Nükleer Santralı'na karşı geliştirilen Nükleer Karşıtı Eylemler hep öksüz kalmıştı. Yapılsa ve bir kaza olsa ilk etkilenecek bölge olan Mersin'de yaşayan Mersinliler Akkuyu karşıtlığı konusunda pek gönüllü olmadı. Mersin'deki son dönem eylemi bile Bergama Köylülerinin Lideri Oktay Konyar organize etmişti....
Ne alaka demezseniz bir örnek daha. Yine geçtiğimiz yıllarda Coca Cola'nın fahiş zammına bir tek tüketicinin gıkı çıkmamıştı da bayilerin "satmayız" eylemi zammı geri aldırmıştı...
Çevre örgütlerine gelince.... Toplumsal duyarsızlığın doğal sonucu olarak çok kalabalık değiller.. Çevresel kaygıları insanlara anlatmakta da başarı yok. Durum böyle olunca, etkinlik de yok...
Bu durum ve ahvalin sonucu olarak Kromsan tehlikeli kimyasal atıkları 1986-87 yıllarında Türkiye ve insanlarının sağlığından sorumlu Sağlık Bakanlığı'nın onayı ile Çamlıdere Köyü yakınlarında bir derenin hemen yanına gömebiliyor. Doğru, o dönemde Çevre Bakanlığı, yasa ve yönetmelikleri yok. Ama sonra var oldular. Ama ne hikmetse Ahmet Özdemir bir tesadüf eseri atık sızıntılarını ortaya çıkarıncaya kadar, Çevre Müdürlüğü veya bakanlığı ve dahi Kromsan'ın yetkilileri atık bölgesini unutuyorlar...
Halbuki eminim Çevre Müdürlüğü, Çamlıdere Köyü yakınlarında tehlikeli kimyasal atıklar olduğunu biliyor. Zira görevi bilmesini gerektiriyor. Aksi durum, yani atık bölgesinden haberinin olmaması Çevre Müdürlüğü'nün var oluşuyla çelişir...
Mersin Ziraat Odası Başkanı Salim Ongun, atıkların gömüldüğü yıllarda mücadele verdiğini söylüyor. Köylülerin, hayvanlarının öldüğünü, sebzelerini atıklardan sızan sularda yıkadıktan sonra Toptancı Haline götürüp sattıklarını da söylüyor, Salim Ongun... Ama ne hikmetse sonraki yıllarda bu mücadeleyi unutuyor. Galiba, zehirli sular nedeniyle ölen hayvanlardan, sebze ve meyvelerin tehlikeli sularla yıkanıp ülkeye ve dünyaya dağılmasından daha önemli sorunlarla uğraştı...
Köylüler... Onlar da her ne hikmetse atık bölgesinin yakınından geçen derenin kuzeyinde balık olup, güneyinde olmamasından hiç şüphelenmiyorlar. Hayvanlarının ölmesinden, vücutlarında yaralar çıkmasından şüphelenmiyorlar. Hele hele berrak akması gereken dere sularının bulanık veya değişik renkte akmasından hiç mi hiç şüphelenmiyorlar. Birileri olayı kaşıyıp onlara anlattığında önce hayret içinde konuşuyorlar, ama sonra birkaç dönüm arazi veya iş vaadiyle birden bire hafızalarının bir kısmını kaybediyorlar..
Ve Kromsan... Tüm dünyadaki endüstriyel kuruluşları, kapitalizmi düşününce, Kromsan'ın çevreye karşı duyarsızlığını anlamak mümkün... Atıkların ne kadar tehlikeli olduğunu onlardan daha iyi bilen yok... Ancak, depolama veya bertaraf için yapılacak yatırım veya harcamanın kapitalizmin sözlüğündeki karşılığı "zarar, israf"...
Olayın bir de aması var. Kromsan Şişe Cam Holding'in bir kuruluşu. Şişe Cam Holding, İş Bankası'nın girişimi. Ve dolayısı ile Atatürk'ün kurduğu bir kurum. Atatürk'ün kurulmasını sağladığı bir kuruluşun, Atatürk ve atalarımızın canları pahasına koruduğu bu toprakları kaygısızca, acımasızca kirletmesi, birileri dürtüklemeden elini kolunu kıpırdatmaması affedilemez....
Anlattıklarımın, seçime, ittifaklara, adaylıklara, boyalı sözlere endekslenmiş Türkiye ve Mersin gündeminde duyulmayacağını, üzerinde durulmayacağını, duyulsa bile hemen unutulacağını biliyorum. Ama, yine de umutsuz olmak istemediğim için, çevreye olan sevgim ve saygım nedeniyle kendimi bu sözleri söylemeye ve yazmaya zorunlu hissettim....
Sevgiyle kalın...
Recep Yıldırım