Türkiye'nin Ulusal Program çerçevesinde üstlendiği yükümlülükler ve uygulama takvimi hepimizce bilinmektedir. Katılım Ortaklığı Belgesi'nin ve Ulusal Program'ın onaylanmasından bugüne kadar geçen süre içinde, bu yükümlülüklerin hayata geçirilmesi yönünde istenen düzeyde ilerleme sağlanamadığı da bilinen bir gerçektir.
İçinde bulunduğumuz dönemde Türkiye'de ard arda yaşanan ekonomik krizler ve bunların siyasi ve toplumsal yaşama yansımaları, gerek ülke içinde gerek uluslararası alanda ülkemize duyulan güveni zedelemiştir. Bu olumsuzlukların yaşandığı süreçte Türkiye'de her alanda yönetim reformuna ihtiyaç duyulduğu, tüm kesimlerce somut bir biçimde algılanmıştır.
Yaşanmakta olan krizler, Avrupa Birliği ile ilişkiler konusunu da gündemin alt sıralarına itmiştir. AB ile bütünleşme yönünde atılacak her adımın, Türkiye'nin artık kronik hale gelmiş olan bu kriz sarmalını aşmasına sağlayacağı katkı, ne yazık ki gözardı edilmektedir.Bugün Türkiye'yi yönetenlerin çizdiği tablo, AB'ye tam üyelik hedefi doğrultusunda kararlı ve hızlı adımlar atan, bu yönde halkına verdiği taahhüdü yerine getirme gayretinde olan ve ülkeyi 21. yüzyıla taşıyabilecek vizyona sahip bir yönetim anlayışı görüntüsü vermekten uzaktır.
Türkiye, zaman kaybetmeye devam etmektedir. Ulusal programın gereklerini yerine getirme yönünde yeterli çaba gösterilmemektedir . Parçası olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliği'nin gelecekteki yapılanmasına ilişkin gelişmeler, genişleme sürecindeki diğer aday ülkelerin kaydettiği aşamalar ve bütün bunların Türkiye üzerindeki etkileri izlenmemektedir. Tüm değerlendirmeler, iç politika mülahazaları üzerine yapılmaktadır. Türkiye'yi AB'ye taşıyacak vizyon kuşkusuz bu değildir.
Önümüzde, Haziran ayı içerisinde gerçekleştirilecek AB Zirvesi, Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısı, Avrupa Parlamentosu'nda Türkiye'nin görüşüleceği oturum ve Kasım ayında yayınlanacak İlerleme raporu gibi son derece önemli gelişmelerin yaşanacağı bir takvim bulunmaktadır. Bu platformlardan çıkacak sonuç, "Türkiye bir yıldan bu yana hiç ilerleme kaydetmedi" olmamalıdır.
Genişleme süreci bir bütündür. Bu süreçten bir kez kopulduğunda sisteme yeniden dönebilmenin faturası, hem maliyet hem zaman açısından ağır olacaktır ve bu faturayı Türk halkı ödeyecektir.
Hükümetimizden ve Meclisimizden, başta müzakerelerin açılması için ön koşul olan siyasi kriterlere uyum olmak üzere, Ulusal Program'da yer alan öncelikler doğrultusunda bir an önce gerekli Anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmasını bekliyoruz.
Türkiye artık, sorunları çözme yönünde son safhaya gelene kadar önlem almama alışkanlığından vazgeçmek zorundadır. Bu anlayışın ülkemize verdiği zarar ortadadır.
Çağdaş dünyayla bütünleşmenin tek yolu, o dünyanın kurallarını benimsemek ve uygulanmasını güvence altına almaktır. Bu da herşeyden önce tüm kurumları ve kurallarıyla işleyen bir hukuk devleti anlayışının yerleştirilmesiyle mümkündür. Ülkemizin toplumsal yaşamı ilgilendiren her alanda köklü bir değişim sürecine ihtiyaç duyduğu açıktır. Toplumun bu gereksinimini karşılamak için gerekli reform sürecini başlatmak ise siyasetçilerimizin sorumluluğundadır.
Değerli Medya Temsilcileri,
Türkiye-AB ilişkilerinde son derece önemli bir sürecin içinde bulunmaktayız. Ancak bu sürecin istenen ivmeyle ilerlemediğini, siyasi iradenin bu ivmeyi yaratacak itici gücü oluşturamadığını görüyoruz. Ülkemizin geleceği açısından hayati önem taşıyan bu konuyu sahipsiz bırakamayız. Türkiye'nin çağdaş dünyayla bütünleşmesinin geciktirilmesine seyirci kalamayız.
Önümüzde yapılması gereken çok iş var, ancak sınırsız bir zamana sahip değiliz. Öncelikleri doğru tespit etmek ve bir an önce gereğini yapmak zorundayız.
Birinci önceliğimiz, Kopenhag siyasi kriterlerine uyumun sağlanarak müzakerelerin başlatılmasıdır. Bunun anlamı, siyasi kriterleri yerine getirirken diğer konuları erteleme lüksüne sahip olduğumuz değildir. AB ile bütünleşme sürecinde siyasi, ekonomik kriterler ve müktesebat uyumu bir bütünün parçalarıdır. Bunların tümü eş zamanlı olarak ilerlemek zorundadır. Zincirin bir halkasında oluşacak aksama, diğerlerinin ahengini bozacak ve sürecin işleyişini aksatacaktır.
AB ile ilişkiler konusunda Türk iş dünyasının uzman kuruluşu olarak, Türkiye-AB ilişkilerinde gündemde tutulması gereken konuları kamuoyuna yansıtma ve birikimimizi paylaşma sorumluluğunu taşıyoruz. Aynı sorumluluğu medyamızın da taşıdığına inanıyoruz.
Bugünden başlayarak kısa aralıklarla düzenleyeceğimiz toplantılarda sizlerle bir araya geleceğiz. Bu toplantılarda Türkiye-AB ilişkilerinin genel değerlendirmesini yapacağız. Ancak bunun ötesinde, ilişkilerimizde belirleyici rol oynayan ve toplumun çeşitli kesimleri üzerinde doğrudan etki yaratan somut gelişmeleri ve teknik konuları sizlerle paylaşacağız. Sizlerin de bunları kamuoyuna aktarmanızı rica edeceğiz.
Sorumluluğun tüm kesimlerce paylaşılması gerektiğine inandığımız bu dönemde, gerekli ivmeyi bu işbirliği ile bizler yaratacağız. Kamuoyunun da buna katkısını sağlayacağız.
Değerli Arkadaşlar,
Bugünkü ilk toplantımızda sizlerle değerlendirmek istediğimiz konu, AB'nin katılım sürecinde Türkiye'ye sağlamayı taahhüt ettiği mali yardımlardır. Türkiye'nin içinde bulunduğu mali kaynak sıkıntısı, bu konunun öncelikle ele alınmasını gerektirmektedir. Gerek kamu, gerek özel sektörün mali kaynak arayışı içinde olduğu bu dönemde, AB mali yardımlarına bir an önce işlerlik kazandırılması son derece önemlidir .
Bilindiği gibi Türkiye, Katılım Ortaklığı Belgesi paralelinde ortaya koyduğu Ulusal Program ile adaylık sürecinin gereklerini yerine getirmeyi taahhüt ederken, AB de Türkiye'nin bu yöndeki uygulamalarını desteklemek için mali ve teknik yardım sağlama yükümlülüğünü üstlenmiştir.
Bu noktada altını çizmek istediğim husus, bugün bir aday ülke konumunda olan Türkiye'ye yönelik mali yardımların yapısının ve uygulama yönteminin bundan önceki dönemlerden farklı olduğudur. Bu konuda ayrıntılı bilgi vermeden önce içinde bulunduğumuz sürecin daha iyi algılanabilmesi için, adaylık öncesi dönemde sağlanan mali yardımlarla ilgili kısa bir hatırlatma yapmakta yarar görüyorum.
Hepimizin bildiği gibi, mali işbirliği konusu, özellikle 1980'li yıllardan itibaren Türkiye-AB ilişkilerinde en sorunlu alanlardan biri olmuştur . Taahhüt edilen mali yardımlara çeşitli nedenlerle işlerlik kazandırılamamış, AB bu alanda Türkiye'ye karşı yükümlülüğünü yerine getirememiştir.
Türkiye-AB ortaklığının başlangıcından Gümrük Birliği'ne kadar olan dönemde, mali yardımlar esas olarak mali protokoller çerçevesinde düzenlenmiştir. Bu kapsamda, üç mali protokol imzalanarak yürürlüğe koyulmuştur.
1981 yılında parafe edilen dördüncü mali protokol ise siyasi gerekçeler ve Yunanistan'ın engellemeleri nedeniyle onaylanamadığından işletilememiştir. Mali protokollerle düzenlenen AB bütçesi kaynaklı fonlar ve Avrupa Yatırım Bankası kaynaklı krediler, Türkiye ekonomisine katkıda bulunacak yatırım projelerine tahsis edilmiştir. Aynı dönemde çeşitli fonlar aracılığı ile hibe niteliğinde yardımlar da sağlanmıştır. 1964-1995 döneminde Türkiye'ye toplam 1.433 milyon euro tutarında kaynak ayırılmış, ancak bunun 833 milyon euroluk bölümü kullanılabilmiştir.Aradaki 600 milyon euroluk fark ise 4.Mali protokolün hayata geçirilememesi nedeniyle kullanılamamıştır.
GÜMRÜK BİRLİĞİ ÖNCESİ DÖNEM MALİ YARDIMLARI
(1964-1995, milyon Euro)
KAYNAK
DÖNEM
TAAHHÜT
KULLANIM
AB
Bütçesi
AYB
Hibe
Toplam
I. Mali Protokol
1964-1969
175
175
175
II. Mali Protokol
1971-1977
195
25
220
220
Tamamlayıcı Protokol
1971-1977
47
47
47
III. Mali Protokol
1979-1982
220
25
310
310
Özel İşbirliği Fonu
1980-1982
75
75
75
IV. Mali Protokol
1982-1986
325
25
50
600
İdari İşbirliği Fonu
1993/1995
TOPLAM
1964-1995
968
340
131
1 433
833
Gümrük Birliği döneminde ise, GB'yi tesis eden Ortaklık Konseyi Kararı ekinde açıklanan "Mali İşbirliği Deklarasyonu" ile Topluluk kaynaklı mali yardımların çerçevesi ve yapısı dönemin gerekleri doğrultusunda değiştirilmiştir.
Bu çerçevede, GB'nin getireceği yeni rekabet ortamına Türk sanayiinin uyum sağlaması, taraflar arasındaki ekonomik farklılıkların azaltılması ve alt yapı ağlarının iyileştirilmesi için Türkiye'ye özellikle uzun vadeli krediler ve teknik destekle bütünleştirilmiş bir mali yardım aktarılması öngörülmüştür.
Bu dönemde, bütçe kaynakları, Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası, MEDA programı, Avrupa Yatırım Bankası Kredileri ve makro ekonomik yardım olmak üzere beş ana kalemden, toplam 2.246 milyon euro tutarında kaynak sağlanması taahhüt edilmiş, ancak bu kaynakların sadece 559.8 milyon euroluk bölümü kullanılabilmiştir.
Bunun nedeni, GB'nin güçlendirilmesi için öngörülen bütçe ve AYB kaynaklı paketlerin başta Yunanistan'ın engellemeleri olmak üzere siyasi nedenlerle işlerlik kazanmamasıdır. MEDA programı kapsamındaki kaynaklar ise AB'nin siyasi tavrına ek olarak, projelerin onaylanması ve finansman anlaşmalarının imzalanmasında yaşanan gecikmeler nedeniyle tümüyle kullanılamamıştır. Makro ekonomik yardım bunlardan farklı olarak, Türkiye'nin söz konusu kaynağın kullanımını talep etmemesi nedeniyle işletilmemiştir.
GÜMRÜK BİRLİĞİ SONRASI DÖNEM MALİ YARDIMLARI
(1996-1999, milyon Euro)
KAYNAK
DÖNEM
TAAHHÜT
KULLANIM
AB
Bütçesi
AYB
Hibe
Toplam
Bütçe kaynaklı yardım
1996-2000
375
375
375
Avrupa Yatırım Bankası kredileri
1996-2000
750
750
Yenileştirilmiş Akdeniz
Programı
1992-1996
340
340
339.5
MEDA I
1995-1999
376
376
376
15.3
EURO-MED
1997-1999
205
205
205
Makroekonomik yardım
200
TOPLAM
751
1.295
751
2.246
559.8
Türkiye-AB ortaklığının kuruluşundan, Helsinki Zirvesi'ne kadar geçen dönemde, Topluluk tarafından taahhüt edilen toplam mali yardım tutarı 3.679 milyon euro iken, kullanılabilen yardım tutarı 1.393 milyon euro olmuştur. Kullanılamayan miktar ise, 2.286 milyon euro gibi son derece çarpıcı bir rakamdır.
ADAYLIK DÖNEMİ
Türkiye'nin adaylığının teyidiyle birlikte, ilişkiler yeni ve farklı bir boyut kazanmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, Türkiye için diğer aday ülkelerde olduğu gibi bir katılım ortaklığının tesis edilmesi ve AB kaynaklı tüm katılım öncesi mali yardımların tek bir çatı altında toplanması kararı alınmıştır. Aynı şekilde, adaylık sürecinin bir gereği olarak Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'ye sağladığı mali paketlerin sayısı ve fonların miktarı da artırılmıştır.
Çerçeve paket içinde yer alan hibe nitelikli kaynaklar, kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin kullanımına, AYB kaynakları ise gerek kamu, gerek özel sektör yatırımlarının kullanımına açıktır. Burada AYB kredilerinin kullanımı konusunda bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Bugün Türkiye'nin gündeminde olan IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan sağlanan dış yardımlar, kamu sektörünün ya da finans sektörünün rehabilitasyonuna yönlendirilirken, AYB kredilerinin temel farkı, kamu ve özel sektörün yatırım projelerine kanalize edilecek olmasıdır.
HİBE NİTELİKLİ YARDIMLAR
AB, katılım öncesi mali yardımların kullanım prosedürünü hızlandıracak ve kolaylaştıracak olan Tek Çerçeve Kararı'nı 8 Mart 2001 tarihinde onaylamıştır. Bu kararın uygulanmasını sağlayacak Mali İşbirliği Yönetmeliği ise Komisyon tarafından 25 Nisan 2001 tarihinde kabul edilerek Konsey'e sunulmuştur. Konsey'in yönetmeliği onaylamasını takiben hibe nitelikli mali işbirliğine işlerlik kazandırılacaktır.
Komisyon'un hazırladığı yönetmelik, mali yardım için varolan üç kaynağı (MEDA II, Türkiye'de ekonomik ve toplumsal gelişmeyi desteklemeye yönelik Avrupa Stratejisi ve Gümrük Birliği'ni güçlendirmeye yönelik Avrupa Stratejisi) tek bir prosedüre dayalı bir program çerçevesinde yeniden düzenlemektedir. Sağlanacak yardımın ise, yalnızca Katılım Ortaklığı'nda belirlenen öncelikler doğrultusunda kullanımı amaçlanmaktadır.
Diğer aday ülkelere uygulanan sistemle paralellik taşıyan bu yaklaşımla, mali yardım, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerine uyumunu destekleyecek faaliyetlere; tarım, ulaştırma, adalet ve içişleri, çevre, bölgesel politika gibi KOB'da yer alan öncelikli konulara; sınır-ötesi işbirliğine ve Türkiye'nin Topluluk program ve ajanslarına katılımına yönelik çalışmaların finansmanına yönlendirilecektir. Bir başka ifadeyle adaylık sürecinde mali yardımın kullanımı, tam üyelik perspektifiyle uyumlu olmak zorundadır.
HİBE NİTELİKLİ YARDIMLAR (2000-2002)
milyon euro
(Kitap 1)
KAYNAK
DÖNEM
TOPLAM
MEDA II
2000-2002
127x3
AVRUPA STRATEJİSİ
(ekonomik ve toplumsal kalkınma-
nın güçlendirilmesi)
(Gümrük Birliğinin güçlendirilmesi)
2000-2002
50x3
MALİ YARDIMLARIN KULLANIMI İÇİN GEREKLİ SİSTEM
Üç yıllık bir dönem için öngörülen bu paketi içeren yardımların kullanılabilmesi, Türkiye'nin diğer aday ülkelerde de uygulandığı gibi, yeni bir idari yapılanmaya gitmesini gerektirmektedir. Bugüne kadar uygulanan sistem, Hazine Müsteşarlığı'nın koordinasyonunda yürütülmüştür. Hibe ve kredilerin projelendirilmesi, finansman anlaşmalarının imzalanması, projelerin uygulayıcı kuruluşlarca yürütülmesinin izlenmesi ve denetimi Hazine Müsteşarlığı'nın yetkisi altındadır. Ancak, katılım öncesi mali işbirliğinde AB, tüm aday ülkelerin yardımları KOB önceliklerine uygun projelerde kullanması koşulunu getirmektedir. Yardımların kullanımında ise farklı birimlerden oluşan ve yetkiyi paylaşan bir idari yapılanmayı talep etmektedir. Bunun anlamı, mali işbirliğinin değişik aşamalarının farklı birimler ve kişilerce uygulanması ve denetlenmesi gereğidir.
Bu çerçevede AB tarafından öngörülen yapı şu birimleri içermektedir:
-Ulusal Fon: Topluluk fonlarının, aday ülkeye aktarımını sağlayan ve muhasebesini tutan merkezi hazine birimi (central treasury entity). Fonların, projeler doğrultusunda serbest bırakılmasının talep edilmesinden, mali yönetiminden, yardımların kullanımı ile ilgili mali raporların oluşturularak Komisyon'a sunulmasından sorumlu bu fonun bağlı bulunduğu bakan ya da müsteşar düzeyindeki kişinin Ulusal Fon Başkanı olarak da tanımlanması,
-Ulusal Mali Yardım Koordinatörü: AB fonlarının, KOB ve Ulusal Program öncelikleri doğrultusunda kullanımını sağlayacak programlamadan sorumlu olan, oluşturulan projelerin bu perspektifle seçimini ve uygulanmasını sağlayacak Ulusal Fon Başkanı'ndan farklı bir bakan ya da müsteşar (National aid coordinator),
-Ortak İzleme Komitesi: Mali işbirliğinin her aşamasında, konuyla doğrudan ilgili kurumların katılımıyla oluşturulacak ve önceliklerin belirlenmesinden, mali kaynakların programlanmasından ve izlenmesinden sorumlu birim.
Merkezi Finans ve İhale Birimi: Programa uygun bulunan projeler için ihale açılması, ihalelerin sonuçlandırılması ve mali yardımın projeyi uygulayacak kuruluşa aktarımını da içeren, proje uygulamasına ilişkin tüm işlemlerin sorumlusu olan birim,
-Uygulama Kurumları: Merkezi Finans ve İhale Birimi'ne bağlı ya da bağımsız olarak düzenlenebilecek, Ulusal Programın önceliklerine göre ilgili bakanlıklar, yerel yönetimler ya da diğer resmi kurumlarca oluşturulacak projelerin değerlendirilmesinden ve Ulusal Mali Yardım Koordinatörü'ne sunulmasından sorumlu birimler,
Avrupa Birliği, tüm aday ülkeler için aynı yapılanmayı gerekli görmekte, ancak aday ülkelerdeki farklı sistemleri göz önünde bulundurarak bu yapılanma kapsamında yer alan birimlerin hangi kurumlarca üstlenileceğini aday ülkelere bırakmaktadır. AB'nin tüm aday ülkelerde aynı yapılanma üzerinde ısrarla durmasının nedeni:
-Terminoloji birliğinin sağlanması
-İdari yapılanmada bütünlük oluşturulması,
-Aday ülkelerle üye ülkeler ve aday ülkelerin birbirleriyle ortak projeler temelinde işbirliğinde etkinliğin sağlanmasıdır.
Bir başka önemli husus ise, söz konusu yapılanma ile Topluluğun aday ülkeleri üyelik döneminde de fonların kullanımı konusunda hazırlamak istemesidir.
Türkiye'nin, AB tarafından öngörülen ve tüm aday ülkelerce de oluşturulan bu yapılanmaya uygun bir düzenlemeyi süratle oluşturması gerekmektedir. Bu konuda kamu kurumları arasında henüz bir mutabakat sağlanmamıştır. Çerçeve Yönetmeliğin işlerlik kazanmasıyla birlikte sağlanacak yardımlardan süratle ve etkin bir biçimde yararlanılabilmesi için bu yapılanmanın yönetmelik onaylanmadan tamamlanması büyük önem taşımaktadır.
Aday ülkeler örneklerine bakıldığında, bu yapılanmada AB'den sorumlu bakanlıkların etkin rol üstlendikleri görülmektedir. Bu açıdan, Türkiye'de de Ulusal Program'ın hazırlanması ve uygulanması aşamalarında iç koordinasyondan sorumlu olan AB Genel Sekreterliği'nin ve bağlı bulunduğu bakanlığın yapılanma içinde aktif rol alması yararlı olacaktır.
AVRUPA YATIRIM BANKASI KAYNAKLARI
Adaylığının teyidi ile birlikte, Avrupa Yatırım Bankası'nın Türkiye'ye sağladığı mali paketlerin sayısı ve fonların miktarı artmıştır. 2000 yılında Türkiye 575 milyon euro tutarında AYB kredisi kullanmıştır. Önümüzdeki dönemde Türkiye'nin kullanabileceği kaynak miktarı netleşmemiş olmakla birlikte yararlanabileceği finansman paketleri belirlenmiştir.
AYB, bölgesel kalkınma, ulaştırma ve iletişim alt yapıları, KOBİ'ler, sanayiinin rekabet gücünün artırılması, doğal ve kentsel çevre, enerji, eğitim ve sağlık alanlarındaki kamu ve özel sektör projelerini kredilendirmektedir.
TÜRKİYE'NİN 2000 YILINDA KULLANDIĞI AYB KREDİLERİ
(milyon euro)
KAYNAK
KREDİ
EUROMED II
200
TERRA
375
TOPLAM
575
TÜRKİYE'NİN ADAYLIK SÜRECİNDE KULLANABİLECEĞİ AYB KREDİLERİ
(milyon euro)
KAYNAK
DÖNEM
KREDİ
TERRA?
Deprem sonrası
rehabilitasyon ve
Yeniden yapılanma için
2000-2002
600
AYB Yeni Kredi Paketi
2000-2004
450
Toplam
1050
?Türkiye bu paketten 2000 yılında 375 milyon euro kullanmıştır
TÜRKİYE'NİN DAHİL OLDUĞU AYB KREDİ PAKETLERİ
(milyon euro)
KAYNAK
DÖNEM
KREDİ
EUROMED II ?
(Tüm Akdeniz ülkeleri için)
2000-2006
6 425
KATILIM ÖNCESİ YARDIM
PAKETİ (Tüm aday ülkeler için)
2000-2003
8 500
? Türkiye bu paketten 2000 yılında 200 milyon euro kullanmıştır.
Euromed programı ve Katılım Öncesi Paketi kapsamındaki kaynaklarda, ülkelere göre bir kredi dağılımı öngörülmemiştir. Bir ülkenin alabileceği kredi miktarı, sunulan projelerin niteliğine bağlıdır. Bu nedenle Türkiye'de ekonomik öncelikler dikkate alınarak süratle nitelikli projeler üretilmesi gereklidir.
Bilindiği gibi, AB'nin bütçe kaynaklı hibe niteliğindeki fonlarından sadece kamu sektörü ve sivil toplum örgütleri yararlanabilmekteyken, AYB kredileri özel sektörün kullanımına da açıktır. Ciddi bir ekonomik krizin yaşandığı, iç ve dış kaynak arayışlarının sürdürüldüğü bu dönemde, AYB kredilerinin ekonomiye sağlayacağı katkı büyük önem taşımaktadır.
Halihazırda, Katılım Öncesi Paketi dışındaki tüm AYB kredileri Türkiye'nin katılımına açılmıştır. Katılım Öncesi Paketi konusunda ise, AYB Mayıs 2001'de Türkiye'nin yararlanabilecek ülkeler listesine alınmasını onaylanmıştır. Paketin kullanılır hale getirilmesi için işlemler sürdürülmektedir.
Geçen süre içinde diğer aday ülkeler paketten 1.6 milyar euroluk kaynak kullanmışlardır. Fonların kullanımında ülke kotası bulunmadığı ve sunulan projeler doğrultusunda kaynak tesisi sağlandığı için işlemlerin bir an önce tamamlanarak Türkiye'nin bu imkandan yararlanır hale gelmesi son derece önemlidir. Bu konuda Türkiye AYB nezdinde gerekli girişimleri ısrarla sürdürmeli ve paketin bir an önce açılmasını sağlamalıdır.
AYB'nin üye olmayan ülkelere sağladığı krediler, AB bütçesinden garanti edilmektedir. Ancak Katılım Öncesi Yardım paketi, AYB'nin kendi girişimi ile oluşturduğu ve kredi risklerini kendisinin üstlendiği bir pakettir. Bu nedenle kaynakların kullanımı için başvuru yapan ülkenin kredi notu esas alınmaktadır.
Söz konusu paketten yararlanacak aday ülkede kamu kuruluşlarınca yapılan başvurularda ilgili ülkenin kredi notunun en az BBB, özel sektör tarafından yapılan başvurularda ise özel sektörün kredi notunun A+ olması ön koşuldur. Mevcut durumda farklı bir düzenleme getirilmemesi halinde Türkiye'nin bu kredilerden yararlanabilmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle, diğer aday ülkelere yapılan uygulamalar da göz önünde bulundurularak, Türkiye'nin AYB nezdinde gerekli girişimlerde bulunması ve paketten Türkiye'nin yararlanmasını sağlayacak uygun kredi koşulların oluşturulması için çözüm önerilerinde bulunması gerekecektir.
Gerek bütçe kaynaklı mali yardımlar, gerek AYB kredileri Avrupa Birliği'nin Türkiye'yi tam üyeliğe hazırlamak ve adaylık sürecinde belirlenen önceliklerin uygulanmasını desteklemek amacıyla üstlendiği yükümlülüklerdir. Tüm aday ülkelerin Katılım Ortaklığı Belgelerinde, AB yardımlarını tek bir çatı altında toplayan finansal paketin, Kopenhag kriterlerine uyum ve KOB'un öncelikleri doğrultusunda kullanılması gerektiği, bunun aksi halinde yardımların askıya alınabileceği belirtilmektedir. Bunun amacı, aday ülkelerin söz konusu yardımları tam üyelik perspektifi doğrultusunda kullanmalarını güvence altına almaktır.
Bu açıdan iki hususu ısrarla vurgulamak istiyorum. Bunlardan birincisi, Türkiye'nin KOB ve Ulusal Program önceliklerini bir an önce hayata geçirme yönünde somut adımlar atması ve mali yardımları da bu amaca hizmet edecek projelere yönlendirmesi gereğidir. İkincisi ise, mali yardımların 2001 yılı tamamlanmadan kullanılabilir hale gelmesi için süratle gerekli idari yapılanmanın oluşturulması, programlamanın tamamlanması ve proje öncelikleri konusunda ilgili kurum ve kuruluşların bilgilendirilmesi gereğidir.
Unutulmamalıdır ki çok ciddi kaynak sıkıntısı çektiğimiz bu dönemde, sistemin zamanında kurulamaması, varolan kaynakları kullanma imkanını ortadan kaldırabilecektir.
İş dünyası olarak, ülkemizin ihtiyaç duyduğu bu desteğin süratle harekete geçirilmesi yönünde gerek Hükümetimiz, gerek AB ve AYB nezdinde konunun ısrarla takipçisi olacağımızı ifade etmek istiyorum.
Değerli Arkadaşlar,
Sözlerime son vermeden önce, bugün burada üzerinde durduğumuz birkaç temel hususu tekrar vurgulamak istiyorum.
-AB ile müzakerelerin başlatılması temel önceliğimizdir. Bu amaçla önümüzdeki dönemde siyasi kriterlere uyum yönünde hızlı ve somut adımlar atılmalıdır.
-AB'ye uyum sürecinde yapılacak çok iş vardır. Bunlar eş zamanlı olarak yürütülmeli ve birbirini tamamlayarak sinerji yaratmalıdır.
-Siyasi irade yeterli gayreti göstermemektedir. AB konusunu gündemde tutmak ve siyasetçileri harekete geçirmek hepimizin sorumluluğudur. İş dünyası, sivil toplum örgütleri, medya, akademi dünyası ve ilgili tüm kesimler bu yönde çaba harcamalıdır. Türkiye'nin artık kaybedecek zamanı yoktur.
-AB kaynaklı mali yardımlar, gerek uyum sürecinde yapılacak çalışmaların finansmanı, gerek ekonomiye sağlayacağı katkı açısından çok önemlidir. Bunlara bir an önce işlerlik kazandırılması ve kullanılabilmesi için gerekli idari yapının süratle oluşturulması gerekmektedir.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.