“Siyah” adında bir şiir, belki de okumuşsundur kardeşim, intihar eden bir şair için yazılmıştır.
Epey zaman önce şiiri yazan Seyyidhan Kömürcü’ye, Diyarbakır’da, bu şiirden bahsederken sormuştum:
“Zafer Ekin’le yakın mıydınız?”.
“Hayır” demişti, “Aslında onu hiç görmedim.”
O zaman biraz şaşırmıştım ben bu yanıta. Artık şaşırmıyorum, insanın bir yerlerde hiç görmediği kardeşleri olmalıdır.
TIKLAYIN - MEHMET FATİH TRAŞ "AKADEMİK GELECEK ÖNGÖREMİYORUM" DEMİŞTİ
Bir fidan diktik senin için Mehmet Fatih. Yürüdük, sloganlar attık. ‘İntihar değil bu, cinayet!’ dedik.
Sonra arkadaşın bir şeyler söylemek istedi, boğazı düğümlenerek:
“Mehmet Fatih hiçbir zaman mağdur olmadı, böyle bilinmek de istemezdi, bilakis, siyasi bir özneydi, bunu böyle bilelim.
"Bir diğeri, Türk-Sünni bir çevreden geliyordu, buna rağmen Kürt sorununa, insanların ölmesine-barış meselesine kayıtsız kalmadı, sadece aklını ve vicdanını dinledi.
"Son olarak, onu sarsan şey üniversiteden atılmak, bir şeylerden yoksun kalmak vb değildi. Onu yaralayan şey yalnız bırakılmaktı, yanında olacağına inandığı kişilerin onu yalnız bırakması yani.”
Hayır, bir ölümü, üstelik ‘seçilmiş’ bir ölümü ‘açıklama’ cüreti, hadsizliği değil. Ama bildiklerimiz var.
Bir hakikati “dile getirmek”, barış için imzacı olmakla başlayan mücadelini biliyoruz.
O suçlamalar, fişlenmeler, tehditlerle geçen son bir yılını. Bilemediğimiz yalnız bırakılman, bütün bunlar olurken ne kadar incinebileceğindi. Sadece yalnız kalmak değil, insanın boğazını sıkan şeyin o durmadan dayatılan “taviz verme” seçeneği, seni yalnız bırakanlardan “ricacı olma” ihtimali, “hakikat ya da yaşam” arasında sürekli bir tercihe zorlanma laneti olduğunu da pek bilemedik senden önce. Bilemediklerimiz için bizi de affet, yapabilirsen.
Ve bir gün senin o “atıldığın” kapılara adını yazdıramazsak, bil ki zaten yenilmişizdir kardeşim.
siyah
şüşa dile min şikest ! *
zafer ekin karabay içindir
işte! patlayan parantez, sırayı bozan ölüm
söndürüp ışıklarını karşıdan karşıya geçirmeye yarayan hayat
bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum;
mutlak bir ekip çalışmasıdır
üç el oyuk bir yağış biçimidir ölüm
demişken diyelim ve öyledir;
olmayan davaların işi değildir divana kalmak
ya da aşkın ara sokağında balkondan sarkmak
çünkü çocuk oyuncağıdır harç taşımak
taş toplamak, kuyu kazmak
demişken diyelim ve öyledir;
işte! ben dolaylarında hayatını kaybeden eşim
önce aşk, sonra ara sokağında taş taşıyan şüphe yani
bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum;
yok kimseye –makilerin orda- anlatacağım bir şey
demişken diyelim ve öyledir,
hala şüphe taşıyor her taş
süslü cami avlularında yalın ellere tapıyorum
öldüğünü bilmeyen iplerden
hala süslü siyah mektuplar alıyorum
günlerdir –makilerin ordan- yazıyorum;
sigara ve kahveyi saymazsak evde yalnızım
günlerdir söylüyorum;
sigara ve kahveyi saysak da evde yalnızım
aslında günlerdir çok ileri gittiğim de söyleniyor
ısrarla yüzündeki kışa benzediğim ya da
kış dediğim aynamızın önünde elek
günlerdir hoh taşıyorum
taş topluyorum deliklerine
yani ısrarla kuyuları güldürüyorum kendime
işte! ben dolaylarında hayatını kaybeden hayat
önce aşk, sonra ara sokağında taş taşıyan şüphe yani
bilinsin ve süssüz siyah bilinsin istiyorum;
yok kimseye –makilerin orda- anlatacağım bir şey
seyyidhan kömürcü
* ‘içimdeki şişe kırıldı’: annemin ölümü karşılama cümlesidir.(SG/HK)