“Polis gidecek, işçiler kalacak…”
Konuldukları fabrika kapısı önünde, polisin bugün (Çarşamba) ikinci kez copladığı MEHA tekstil işçileri, uğradıkları şiddetin ardından hınçla böyle haykırıyor…
Çoğu kadın 110 işçinin 16 gündür süren direnişine karşı işveren güvenlik güçlerini harekete geçirmek için gereksindiği hukuksal mesnedi bugün ele geçirmiş: Fabrikası haczediliyor!
MEHA işvereni, 117 işçisinin 110’unu iflas gerekçesiyle Mart başında işten çıkarmış. İşçiler tazminatları için de direniyorlar. Ancak patron tazminat ödememekte kararlı…
"Haciz" şeklinde lokavt
İşçiler, haczin muvazaalı olduğundan hiç kuşku duymuyor. “Hırsız” diye anmaktan kaçınmadıkları patronun bir dostuna borçluymuş gibi görüneceği senetler düzenlediğine ve fabrikayı haciz görüntüsü altında boşaltarak aslında lokavt yaptığına inanıyorlar.
Sabah erken saatlerde fabrikadan haczedilmiş makine ve büro eşyasını boşaltmaya gelen kamyonları durdurmak üzere fabrika kapısını tutan işçilerin ikisi gözlem altına alınmış.
Geride kalanlar, biber gazından gözleri nemli, yorgun, ama çok öfkeli yolun iki tarafında bekleşiyorlar.
“Bize, sizi atacağım ve yerinize ucuz işçi alacağım diye meydan okuyordu hep”, diyor bir kadın işçi, sızlayan omzunu tutarak. “Tazminatımız, bir buçuk aylık ücretimiz, altı aylık fazla mesailerimiz ve vergi iadelerimiz onda kaldı. Kaçıp gitmesine izin vermeyeceğiz.”
"Sol"dan destek
İstanbul milletvekili Ufuk Uras ve Gaziosmanpaşa DTP Belediye Başkan Adayı Ahmet Korkmaz’ın ikinci saldırı öncesi işçilerin taleplerini iletmek üzere patron temsilcileriyle yaptığı görüşme de beyhude.
“Size direnişinizde başarılar dilerim,” diyor Ufuk Uras. “İşveren 500 milyon TL borcunu çeviremediği için hacze uğradığını söylüyor. Borçları ödedikten sonra ‘sıkıntıyı paylaşmak’ istermiş.”
Uras, ortaya çıkan adaletsizliğin hükümetin krizin maliyetini işçilere ödettirme politikasının sonucu olduğunu açıklıyor ve her zaman işçilerle birlikte olacaklarını söyledikten sonra seçim bürosuna doğru yoluna devam ediyor.
İşçiye zor...
O ana kadar, fabrika avlusunda “haczedilmiş” trikotaj makineleri, büro eşyaları yüklü üç kamyon birden açılan raylı kapıdan hızla dışarı fırlıyor peş peşe.
Kadınlı erkekli işçiler, “Hırsız Habib” diye haykırarak araçların üstüne atılırken, saatlerdir coplarını ovuşturan polis güçleri olanca güçleriyle öfkeli tekstilcilere girişiyor. Coplar inip kalkıyor, kimse kaçmıyor. Karşılık veriyor kadınlar ve gençler.
Beklenmedik direniş öfkelendiriyor “Yunuslar”ı, havalı görünüşlerinin işçileri korkutmamış olması sinirlerini bozuyor. Yumruklar işlemeye başlıyor, neyse ki, amirleri deneyimli ve “orantısız güç” meraklısı değil. Ekiplerini işçilerin uzağına götürüyor…
Patron gitti, işçiler Gaziosmanpaşa'da
"16 yıldır çalışanlar vardı” diye söyleniyor yaşlıca bir mahalle sakini, “Tazminat vermemek için uydurdular bu haciz işini…”
Bunca yıl sendikasız çalışmış işçiler, hoyratça işten çıkarılmaları ve emeklerinin karşılığı olan tazminat ve ücretlerine el konulmasına karşı bir araya geliyorlar. Yerel seçimler için bölgede faaliyet gösteren bütün partiler ve adaylar işçilere destek sözü veriyor…
Ancak işverenle karşı karşıya yürüttükleri 16 günlük bilek güreşinin en kritik gününde kendi çıplak ellerinden başka hiçbir şeyleri yok.
“Ah be” diyor birisi, “yetmedi gücümüz”. Nasıl yetsin? Onlar bir fabrikanın deneyimsiz işçileri, karşılarında yargısıyla, kolluk gücüyle, hükümet politikalarıyla orkestra gibi çalışan devlet iktidarı… Gene de, işçiler orada, Gaziosmanpaşa'dalar, hiçbir hükümet ise ebedi değil, kriz sonsuza kadar sürmeyecek...(EK)