Gürcüce, Megrelo-Lazca ve Svanca Güney Kafkas Dil Ailesini oluşturmaktadır. Güney Kafkasya Dil Ailesi izole bir dil ailesidir, yani bugün bilinen hiçbir dil grubuna bağlanamamaktadır. Tabii ki bu dilin de daha öncesi olması gerekir. Fakat şu ana kadar yapılan araştırmalarda bu dil ailesi ile bağlantılı olabilecek diller hakkında sadece teoriler oluşturmayla yetinildiği görülüyor.
Gürcüler, akademisyenler de dahil olmak özere, Gürcüce, Megrelo-Lazca ve Svanca arasındaki dilsel akrabalığa dayanarak hepimizin aynı olduğunu, yani Megrelo-Lazların, Svanların ve Gürcülerin bir olduğunu savunmaktadırlar. Bazı milliyetçi politikacılar daha da ileriye giderek Megrelo-Lazcanın Gürcüce'nin bir diyalekti olduğunu bile savunmaktadırlar. Ama milliyetçilerin savlarının bizzat gürcü akademisyenler tarafından bile kabul edilmediği için burada tartışmaya gerek yoktur. Zira politikanın insanları hangi ruh ve düşünsel sektelere uğratabildiğini dünyada belki de en iyi Türkiye'de yaşayanlar bilmektedir.
Gürcü akademisyenler Güney Kafkas Dil Ailesine Kartveli dilleri ve bu dil ailesine mensup insanları Kartveliler olarak adlandırmaktadır. Bilindiği gibi ve Gürcü akademisyenlerin de belirttiği gibi bu adlama, yani 'Kartveli' terimi Gürcülerin kendilerine verdikleri ad olan Karti'den türetilmiştir. Gürcüce'de Gürcü dili "Kartuli ena" olarak adlandırılır. Bu durumda üç dilin oluşturduğu dil ailesi bu ailenin bir üyesi olan dille, Kartuli ena ile aynı adı taşımaktadır. Bir dil kendisinin de üyesi olduğu dil ailesine adını vermek bilimsel değildir. Bu üç dilden oluşan dil ailesinin ana kaynağı olabilecek ortak dile de Proto-Kartveli veya "common-kartvelian" dili şeklinde adlandırmaktadırlar ve bu da bilimsel değildir.
Ayrıca M.Ö. 4000-5000'lerde var olduğu varsayılan bu ortak dil ayrı bir dildi ve bu insanların kendilerine veya komşularının onlara hangi isimle tanıdıklarını da bilmemiz mümkün değildir. Çünkü bu döneme ait, yani M.Ö. 4000-5000'lere ait herhangi bir yazıt mevcut değildir. Bana göre varsayılan bu ortak dile benzer durumlarda coğrafik yere göre verilen ve doğru olarak kullanılan adlama şekli olan Güney Kafkas Dil Ailesi ve bu dönemdeki Halkada Güney Kafkasyalılar (veya Svano- Kartlo- Kolhi) demek doğru olanıdır.
Bu adlandırma bile varsayıma bağlı olacaktır. Çünkü zamanla parçalanıp bugünkü Megrelo-Lazcayı, Svancayı ve Gürcüce'yi doğuran bu dili konuşan insanların o dönemde Güney Kafkasya'da yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz. Bugüne kadar yapılan arkeolojik kazılarda Kafkasya'da bilinen en eski kültür Şulaveri-Şomu Tepe Kültürüdür. Daha sonra Kafkasya'dan Lübnan'a kadar, çok geniş bir alana yayılan Kura-Araks Kültürü gelmektedir (M.Ö.3200-2200), bunu Marktkopie-Bedeni Kültürü ve Trialeti kültürleri izlemektedir. Bu kültürlerin hepsi doğu Gürcistan Transkafkasya) orijinlidir. Bugüne kadar bu kültürlerden hiçbiri, Güney Kafkas dilini konuşan halkla bağlantı kurulabilecek arkeolojik delil bulunamamıştır. Bu durum Megrelo-Laz, Svan ve Gürcülerin kökeni sorununun hala gizemini koruduğu anlamına gelir.
Megrelo-Lazlar, Svanlar ve Gürcüler arasındaki ilişkiyi anlamak için bu dillerin ortaya çıkış süreçlerinin ve bıraktıkları materyal kültürlerinin birbirleri ile olan benzerlik veya ayrılıklarına bakmak gerekir.
Dil bilimsel olarak Güney Kafkas dilinde ilk ayrılma Svanca'nın ortaya çıkması ile başlamıştır. Yaklaşık M.Ö. 3000'lerde gerçekleştiği varsayılan bu ayrılmayı M.Ö.2000'lerde Megrelo-Lazca'nın ve Gürcüce'nin ortaya çıkması izlemiştir.
Megrelo-Lazca konuşan insanlar yaklaşık bu yıllarda bugünkü batı Gürcistan'dan Trabzon'a kadar olan bölgede (belki de daha batıya kadar) Kolhi Medeniyetini kurmuşlardır. Bu kültürün ilk elementlerine Megrelo-Lazca'nın ortaya çıktığı kabul edilen yıllara denk gelmesi birbirleri ile uyumludur.
Literatürde İberia kültürü olarak bilinen Gürcüce konuşan insanların yarattığı ilk materyal kültürüne M.Ö. 12-13. yy.larda rastlanmaktadır. Yaklaşık 700 yıllık hiatus (boşluk), Gürcülerin bu döneme kadar Doğu Gürcistan'da izole gurup olarak var olduğu ve bugün arkeolojik olarak karakteristik materyal kültürü ile ispatlanabilecek bir materyal kültürü oluşturamadıkları varsayılmaktadır.
Yukarda belirtildiği gibi Doğu Gürcistan -Trans-Kafkasya-, M.Ö. 6000'lerden bu yana farklı kültürlerin ortaya çıktığı bölge olmuştur. Buna karşın Batı Gürcistan çok küçük alanda görülen İmereti Kültürü dışında M.Ö. 2000'lere kadar, yani Kolhi Kültürüne kadar, arkeolojik bakımdan kültür olarak nitelenebilecek bir gelişme gözlenmemektedir.
Batı Gürcistan ile Doğu Gürcistan'da Mezolitikum'dan beri insanların yaşadığı bilinmektedir. Bu iki bölge arasındaki coğrafik sınır yüksek dağlarla belirlenmiştir. Bu sınır Mezolitikum'dan itibaren kültürlerinde yayılım sınırını oluşturmuştur. Örneğin Kolhi medeniyeti ve onun devamı olan Lazika medeniyetinin doğu sınırı bu dağlarla sınırlanmaktaydı.
Megrel arkeolog ve tarihçi Lordkipanidze, İberia kültürü ile Kolhi kültürünün birbirinden tamamen farklı materyal kültürlerine sahip olduğunu belirtmektedir. Bu durum bu dönemde Megrelo-Lazlar ile İberler (Gürcüler) arasında ilişkinin ya olmadığını ya da birbirlerini etkileyebilecek seviyede olmadığını gösteriyor. Kolhi medeniyeti Megrelo-Lazların Hrıstiyanlaştığı döneme kadar, yani M.S.4-5. yüzyıla kadar uzanıyor (J. Apakidze). Hellen ve Roma kolonizasyonu ve buna bağlı olarak bu uygarlıların etkisinde kalan Megrelo-Lazlar, Hrıstiyanlaştıktan sonra Yunan Ortodoks kilisesine bağlı idiler ve kilise dili Yunancaydı. Gürcüler ile Megrelo-Lazların belki de ilk ciddi kültürel teması Megrelo-Lazların erken ortaçağda Gürcü Ortodoks kilisesine bağlanması ile başlamıştır.
Yukarıda çok genel olarak verilen bilgilerden, bazı Gürcü akademisyenlerin iddia ettikleri; Kolhi medeniyetinin Gürcü medeniyeti olduğu şeklindeki savın hiçbir bilimsel dayanağı olmadığı açıkça görülebilmektedir. Gürcüler ile Megrelo-Lazlar yaklaşık 3000 yıl birbirlerinden tamamen bağımsız bir gelişme göstermişlerdir. Kolhi medeniyeti İberia (Gürcü) medeniyetinden yaklaşık 700 yıl daha gerilerden başlar.
Gerek dil gereksel tarihsel gelişime baktığımızda Megrelo-Lazların Gürcüler'den (Kortu) farklı bir etnik gurup olduğu açık olarak görülebilmektedir. Bu iki halkın fizyolojik görünümleri bile rahatlıkla birbirlerinden ayırt edilebilmektedir.
Özet olarak Gürcüler ile Megrelo-Lazlar arasındaki en yakın ilişki sadece bu iki dilin aynı dil ailesinin üyeleri olmasıdır. Orta çağdan sonra ve özellikle son yüzyıllardaki sosyal değişimler, ortaya çıkan yeni sosyo-politik oluşumlar geçmişteki durumu değiştiremez, sadece geleceği belirleyebilir. Gelecek plan veya kaygıları ve hedefleri gerçekleştirmek için geçmişi çarpıtmak, hele bunu bilim adına yapmak, yapanın bilimsel inandırıcılıklarını çok ciddi olarak sarsmaktadır. Burada Gürcü bilim adamlarının en azından bulunduğum bilim çevresinde şimdiden negatif bir imaj yaratmaya başladıklarını belirtmek isterim.
Megrelo-Lazları, Gürcüleri ve Svanları bir, aynı halk olarak lanse etmek ve Kartvelian olarak adlandırmak tarihsel ve linguistik açıdan mantıksız olmasının dışında bir başka mantıksızlığı da içermektedir.
Bu sav, Megrelo-Lazlar, Svanlar ve Gürcülerin sanki M.Ö. 4000-5000'lerdeki halk oldukları, o dili ve kültürü yaşadıkları anlamına gelir. Buradan yola çıkarak, eğer hepimiz Kartveli isek, yani aynı halk isek o zaman şu anda elimizde olan, bilim ve edebiyat dili olarak kendini geliştirmiş Gürcüce'yi kullanmak gerekir gibi sinsi bir asimilasyonu beraberinde getirmektedir. Buradaki mantıksızlık Gürcüce'nin M.Ö. 4000-5000'lerdeki dil değil onun parçalanması ile ortaya çıkan dil olduğunu görememek veya görmek istememektir.
Dil ruhun tapınağıdır. Neden aynı dönemde ortaya çıkmış olan benim dilimin, atalarımın ruhunun sembollerini unutup aynı dönemde ortaya çıkmış olan Gürcüce'yi ana dil olarak kabul etmem gerekiyor?
Unutulmaması gereken bir şeyde tarihsel değişimlerin sadece geçmişle izole edilmemesi gerektiği ve bugünkü değişimlerin yarının tarihi olduğunun görülmesidir. Ve çoğu zaman tarih birçok zorlukların tünelinden geçer ve o geçişlerde her zaman birileri engellemeye çalışır.
Lazlar yüzyıllardır gecikmiş bir sorumluluğun tam ortasındadır. Bu sorumluluk başkalarının onlara yüklediği bir sorumluluk değil, Laz olmalarının ve onurlu insanlar olarak yaşama ve gelecek neslin onlara yüklediği bir sorumluluktur. Bunun alternatifi de yoktur. Bizleri hedef tahtası yapan, asılsız saldırılarda bulunanların asil olanın halkların kardeşliği olduğunu, siyasetin ise tarihsel dönemlerde devamlı değişen bir durum olduğunu düşünmeleri gerekir. Hiçbir halkla sorunu olmayan Lazların kendilerine düşman edinmenin onları zenginleştirmeyip tersine fakirleştireceğini, ama Lazlarında bu ayrıcalıklı konumlarını zorlandıkları zaman değiştirebileceklerini, onların İsa peygamber olmadıklarını da görmeleri gerekir. Gürcü akrabalarımızın belki de buna en hassas yaklaşması gerekenidir. Lazların artık Gürcülerin veya Türklerin isteklerine uymuyor diye kendilerini gönüllü olarak asimile etmeyeceklerini, bunu istemenin adaletsizlik, haksızlık olduğunu görülmesi gerekir.
Son olarak Megrelo-Lazların, Svanların ve Gürcülerin dilsel yakınlığı orijin olarak da yakınlık olarak kabul edersek, bu üç halkın birbirleri ile akraba halklar olduğu kabul edilebilir. Fakat bu halkların aynı olduğunu iddia etmek sadece propagandist bir çabadır. Aynı şekilde bu halkın hepsini Kartveli olarak nitelemek de yanlıştır. Bizlerin amacı kimseyi zor duruma düşürmek değil, varlığımızla kazanılmış haklarımızı, kimliğimizi, dilimizi korumak ve geliştirmektir. Bundan rahatsız olanların rahatsız olmalarına neden olan unsurları tekrar gözden geçirip gidermeye çalışmaları en doğru ve en medeni olanıdır. (YS/)