Haberin İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde eğitimci ve araştırmacı Doç. Dr. Ulaş Karan, bianet/IPS İletişim Vakfı’nın yayınladığı BİA Medya Gözlem Raporlarına dair “Medya Özgürlüğünün 20 Yılına Bir Bakış 2001 - 2021” başlıklı bir değerlendirme raporunu Etkiniz desteği ile yazdı.
Medya organlarına ve gazetecilere yönelik müdahalelere odaklanan BİA Medya Gözlem Raporları (MGR), 2001 yılından bu yana Erol Önderoğlu tarafından üçer aylık ve yıllık olarak yayınlanıyor.
Karan, bu değerlendirme raporunda BİA Medya Gözlem Raporları ışığında Türkiye’de medya organları ve gazeteciler bakımından ifade özgürlüğünün son 20 yılına bakıyor ve geçen yirmi yıla dair çeşitli vakalara not düşerek özet bir değerlendirme yapıyor.
Rapor Türkçe, İngilizce ve Kürtçe olarak yayımlanacak.
TIKLAYINIZ - BİA Medya Gözlem Raporları
İfade özgürlüğünü sınırlama gerekçeleri
İfade özgürlüğüne ve BİA Medya Gözlem Raporlarının kapsamına genel olarak değinerek başlayan çalışma, ifade özgürlüğünün sınırlanmasında öne çıkan aktörlerle devam ediyor. “İfade özgürlüğünün sınırlanmasında ortaya çıkan örüntüler” başlığında MGR’de öne çıkan sınırlama gerekçelerinden bahsediliyor.
Raporlarda gazetecilere yönelik en çok öne çıkan sınırlama gerekçesi “Terörle mücadele” iken “hakaret”, “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik”, “Türk Milletini, Devleti veya Devlet Organlarını Aşağılama” gibi gerekçeler de yer alıyor.
Raporlar, son 20 yılda olmasa da son sekiz yıldır ifade özgürlüğü ihlalleri ile birlikte en çok anılan yasal düzenlemelerin başında, TCK md. 299’da düzenlenen cumhurbaşkanına hakaret suçu geldiğine işaret ediyor.
RTÜK, “Yayın Yasakları Şeklinde Ortaya Çıkan Müdahaleler”e konu edilirken erişim engellemeleri de bir diğer müdahale biçimi olarak görülüyor. Ek olarak raporda, “Türkçe Dışındaki Dillerdeki Yayınlara Dönük Müdahaleler” ve diğer müdahaleler de listeleniyor.
BİA Medya Gözlem Raporları'nın yirmi yıllık öyküsü- Erol Önderoğlu anlatıyor
Uluslararası standartların hâlâ uzağında
Karan, BİA Medya Gözlem Raporlarının işaret ettiği üzere medya organlarının ve gazetecilerin en sık ve en ağır müdahale ile karşılaşan grupların başında geldiğini ve Türkiye’nin ifade özgürlüğü bakımından uluslararası hukuktaki standartların hala uzağında olduğunu söylüyor.
Bilanço başlığıyla sonlandırılan çalışmada, BİA MGR’nin başladığı dönemin öncesi ve sonrasına dair kısa bir karşılaştırma da yapılıyor. Medya gözlem raporları yazılmaya başlamadan önceki ifade özgürlüğü bakımından koşulların ne olduğuna (2003 yılında uluslararası alanda Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye taraf olunması gibi) ve MGR’nin yazıldığı bu yirmi yıllık dönem boyunca öne çıkan olaylara ve bu olayların (Gezi Parkı Protestoları ve 2016 darbe girişimi gibi) medya organlarına ve gazetecilere yönelik etkilerine (baskılara) değiniyor.
BİA Medya Gözlem Raporlarına dair yazılan bu değerlendirme raporu, “Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve mevzuatta yer alan hukuki düzenlemelere aykırılığın zaman zaman devam ettiği ve niceliksel anlamda katmerlendiğini gösteriyor. Türkiye bu hukuki çerçeve ile ortaya çıkan hukuki yükümlülüklerini yerine getirmiyor, aksine başta uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile korunan ifade özgürlüğünü her boyutuyla sistematik bir şekilde ihlal ediyor” notuyla bitiyor.
Rapordan
“…Öte yandan son 20 yıl beşer yıllık dönemler halinde incelenirse ilk beş yılda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan (TCK md. 216) açılan davalar öne geçerken ikinci beş yılda, diğer bir deyişle 2005 yılı ve sonrasında, Türk milletini, devleti, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçunun (TCK md. 301) öne geçtiği görülüyor.
Üçüncü beş yılda ise, gazetecilere yönelik müdahalelerin 2010 yılı öncesinde daha çok bireysel düzeyde ortaya çıkarken 2010’lu yıllarda toplu gazeteci yargılamaları olarak adlandırılabilecek çok sayıda gazetecinin aynı anda aynı davada yargılandığı bir olgu belirgin hale geliyor.
Son beş yılda ise Cumhurbaşkanına hakaret suçu en çok öne çıkan suç haline gelmiş gözüküyor. Öte yandan, hakaret suçundan açılan ceza davaları ve hakaret iddiasıyla açılan tazminat davaları ile Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili maddelerinden açılan ceza davaları son yirmi yılda değişmeyen bir olgu olarak göze çarpıyor.
Son beş yıl ayrıca Basın İlan Kurumu’ndan ilan alamama veya ilan kesme cezasına maruz kalma, basın kartının iptal edilmesi ve yenisinin alınamaması, radyo ve televizyon kanallarına ağır maddi yaptırımların uygulanması gibi uygulamalar da öne çıkan diğer müdahale örneklerinden.”
Rapora erişmek için tıklayınız.
* Bu rapor, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği ve Etkiniz AB programı kapsamında Avrupa Birliği finansal desteği ile üretilmiştir. Bu yayının içeriğinden yalnızca IPS İletişim Vakfı/bianet sorumludur ve hiçbir şekilde Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.
(SA/SO/NÖ)