Açıklamada, "Prof. Dr. Yayla hakkında başlatılan karalama ve linç kampanyasının vardığı boyut, Türkiye'de ifade ve akademik özgürlüklerin durumunu ve medyanın insan haklarına yaklaşımını bir kez daha gözler önüne sermiştir" denildi.
"Türkiye'de akademik özerklik sağlanamadı"
İnsan Hakları Derneği (İHD), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER), İnsan Hakları Gündemi Derneği (İHGD) ve Helsinki Yurttaşlar Derneği'nden (HYD) oluşan insan hakları örgütleri, Yayla'ya yönelik uygulamaların Türkiye'deki insan haklarının vahim durumunu ortaya koyduğunu bildirdiler.
Yaşananların insan hakları durumunu dört farklı açıdan gözler önüne serdiğini savunan örgütler, bunları şu tespitlerle açıkladı:
"Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri olan ifade özgürlüğü probleminin hala devam ediyor. Türkiye'de ifade özgürlüğü konusunda en fazla hassas olması ve ifade özgürlüğünü en fazla savunması gereken medya, bu işlevini yerine getirmedi, aksine olumsuz bir rol oynadı. Türkiye'de akademik özerklik ve özgürlük hala sağlanamadı. AB süreciyle başlatılan olumlu yöndeki reformların hiçbirisinin kalıcı nitelik kazanamadı, bu reformlarla sağlanan özgürlükler her an geri alınabilir nitelikte."
Basın yazdı, Savcı inceleme başlattı, üniversite attı
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) İzmir Gençlik Kollarının 18 Kasım'da düzenlediği " Avrupa Birliği ve Türkiye İlişkileri'nin Toplumsal Etkileri" konulu konferansta konuşan Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Öğretim Üyesi Prof. Atilla Yayla, Türkiye Cumhuriyeti tarihini 1925-1945 ve 1950 sonrası şeklinde iki döneme ayırarak değerlendirme yapmış ve bu arada Kemalizm hakkında bazı eleştirel düşüncelerini açıklamıştı.
Bu görüşleri gerekçe gösterilerek önce Ege Bölgesinde yayın yapan bir mahalli gazetenin, Yayla'yı hedef gösterdiğini aktaran insan hakları savunucuları, ulusal basında bazı emekli generallere ait "saldırıların" da yer almasından İzmir Başsavcılığı'nın konuyla ilgili olarak inceleme başlattığı ve son olarak da Prof. Yayla hakkında Gazi Üniversitesi'nin inceleme başlatarak, kendisini görevinden uzaklaştırdığına yer verildi.
"İfade özgürlüğü, demokrasinin olmazsa olmaz konuşu"
Açıklamalarında örgütler Handyside/Birleşik Krallık Davasına (1976) dair AİHM Kararına atıf yaptılar:
"İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız ya da ilgilenmeye değmez görünen 'bilgi' ve 'düşünceler' için değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, şok eden, rahatsız eden düşünceler için de uygulanır. Bunlar, 'demokratik toplum'un olmazsa olmaz unsurlarından olan; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir.".
Uzunca bir süredir Ceza Yasası'nın 301. maddesiyle gündemde olan Türkiye'deki ifade özgürlüğü sorununun halen sürdüğünü belirten dört örgüt, "Demokratik bir toplumun olmazsa olmaz koşullarından biri olan ifade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin en temel gereklerinden biridir. Ne yazık ki hükümet, kendisinden önceki diğer hükümetler gibi bu konuda utangaç hatta, çoğu zaman ihlalci olma özelliğini devam ettiriyor."
Medyanın ifade özgürlüğünün en önemli koruyucusu ("watch dog") olduğunu açıklayan örgütler, bazı medya kuruluşlarının yayınlarıyla Dr. Yayla'yı doğrudan hedef haline getirdiğini ileri sürdü.
Prof. Yayla hakkında üniversite yönetiminin başlattığı incelemenin 12 Eylül yıllarının 1402 uygulamalarını anımsattığını ifade eden örgütler, "Görüşlerini barışçıl bir şekilde ifade eden bir öğretim üyesi hakkında inceleme başlatıp, onu görevinden uzaklaştırmanın demokratik ve insan haklarına saygılı bir hukuk devletiyle bağdaştırılması mümkün değil" dediler.
Açıklamada son olarak, "Özgürlükler bir bütündür. Demokrasilerde özgürlükler, kutsallık atfedilen düşüncelere sığınılarak sınırlandırılamaz" dendi.
Çölaşan iki gündür Prof. Yayla'yı yazdı
Yayla'nın konuşmasını "Hürriyet" gazetesinin dünkü (21 Kasım 2006) sayısında eleştiren gazeteci Emin Çölaşan, Yayla'nın "Kemalizm ilerlemeden çok gerilemek demektir. Kemalizm, medeniyeti çözücü bir süreçtir...", ve "AB sürecinde bize neden her yerde bu adamın (Atatürk'ün) heykelleri, fotoğrafları var diye soracaklar. Üstünü örtemezsiniz. Bu mutlaka tartışılacaktır." şeklindeki sözlerine tepki gösterdi.
Çölaşan, gazetesinin bugünkü (22 Kasım 2006) sayısında da, Prof. Yayla'nın kendisiyle yaptığı telefon görüşmesinde kendisini tartışmaya davet ettiğini yazdı. (EÖ)