Onur Yaser Can için yürütülen mücadelesinin 12. yılında, "gerçeğe aykırı bilirkişilik yapma", "resmi belgede sahtecilik", "resmi belgeyi bozma, yok etme" suçlarından, dördü polis beş kişi hakkında açılan davanın dördüncü duruşması Çağlayan’daki İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmeye başladı.
Duruşma daha büyük olan 14. Ağır Ceza Mahkemesinin salonuna alındı.
3 Şubat’ta görülen son duruşmada dinlenen tanıklar Baki Burak Acıl, Selda Taşkın ve Emrah Özgün Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminde (SEGBİS) yaşanan aksaklık nedeniyle yeniden dinlendi.
TIKLAYIN - Mahkeme işkenceye karşı suç duyurusu talebini reddetti
Yeni görüntüler ortaya çıktı
Tanıkların dinlenmesinin ardından Can’ın avukatlarından Çiğdem Şat söz aldı. Mahkemeye, sanık beyanlarını çürüten nitelikte Narkotik Büronun giriş-çıkış kayıtlarından oluşan kamera görüntülerini sundu.
Şat "Görüntülerde sorguyu yaptığını iddia eden Yunus Başar bulunmamakta, Hakan Aydın bulunmadım demesine rağmen görüntülerde yer alıyor. Onur Ülker'in başından itibaren sürecin parçası olduğu görünüyor. Bu kayıtlarla ısrarla ‘Yakalama anında var mıydınız?’ sorusuna açıkça yalan söyleyerek resmi evrakta sahtecilik, kötü muamele ve işkence suçunu ortadan kaldırmaya çalıştıkları görülüyor” dedi.
“Mahkemenin suç duyurusunda bulunmasını istiyoruz”
Avukat Tuğçe Duygu Köksal da "12 yıl içerisinde hiçbir mahkemece izlenmemiş görüntü kaydında, şu an devam eden yargılamanın esas konusu resmi belgede sahtecilikle iştirak bağının kurulması bakımından ifadeye giren, yakalamayı yapan, tahkikatı yürütenlerin sanıklar olduğu açık” diye konuştu. Köksal devamında şunları söyledi:
"3 sanık açısından iştirak bağının kurulabilmesi ve sanıkların kendilerini kurtarmaya yönelik ifadelerinin bulunduğunu gösteren, ilk defa bir mahkemece izlenen kamera görüntüleri bulunuyor.
"Sadece sahtecilik açısından değil yok etme ve gizleme bağlamında iştirak bağının kurulması gerek. Bu delil kolluk mevzuatı acısından da değerlendirilmeli. Burada tutanaklarda, ki 11 tutanakta değişiklik yapılmış, Hakan Aydın’ın bilgisi dışında yapılmış olması mümkün değil.
“Mahkemeniz bir önceki duruşmada 'işkence', 'eziyet' ve 'intihara yönlendirme' eylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunmama karar vermişti. Mahkemenin, Onur Yaser Can'ın yaşam hakkının ihlali bakımımdan, resen suç duyurusunda bulunma yükümlülüğü doğmuştur. Mahkemenin videoyu yeni delil kabul ederek suç duyurusunda bulunmasını istiyoruz.
“Yaşam hakkına ilişkin etkin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, mahkemenin bu tür ihlallere hoşgörü gösterdiği, cezasızlığa sebebiyet verecek bir sürece sebep olacağı, dolayısıyla etkin soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği kanaatine varmamıza sebep olacaktır”
Savcı polislere ceza istedi
Köksal'ın taleplerinin ardından duruşma savcısı esas hakkındaki mütalaasını verdi.
Sanık polisler için iştirak yönünden delillerin olduğunu belirtti ve sanık polislerin 'resmi belgede sahtecilik' ve 'resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek' suçlarından cezalandırılmasını talep etti. Savcı, bilirkişi Zafer Gökdemir'in beraatına karar verilmesini istedi.
Ezgi Can, işkenceden suç duyurusu talep etti
Mütalaa üzerine söz alan Can’ın ablası Ezgi Sevgi Can, mahkemeye sunulan kamera kayıtlarının sanık polislerin ilk duruşmadan beri yalan beyan verdiklerinin kanıtı olduğunu söyledi.
“Evrakta sahtecilik suçu iştirak halinde işlenmiştir” dedi. “Bu suç öncesindeki işkence ve sonrasındaki intihara sürükleme suçunun göstergesidir" diye konuştu.
Can "13 yıldır iğneyle kuyu kaza kaza bu sürece gelindi. Annem ve babamın, oğullarının yaşam hakkı ihlal edilirken nasıl yıprandıklarının tanığıyım. Bu süreçte işlemeyen adalet onları öldüren şeydi sadece evlat acısı değil. Onların acısına su serpen bir karar olsaydı şu an aramızda olacaklardı. Sanık polislerin suçları sadece evrakta sahtecilik değildir, bu hikayenin öncesi ve arkasıyla değerlendirilmesini talep ediyorum. Bir önceki duruşmadaki ara karardan dönmenizi ve mahkemenin işkence yönünden suç duyurusunda bulunma yükümlülüğünü, yaşam hakkı ihlali yönünden etkin soruşturma yürütme yükümlülüğünü yerine getirmenizi talep ediyorum. Kaybettiğim ailem adına, lütfen işkence yönünden talebimizi değerlendirin.” ifadelerini kullandı.
Mahkeme suç duyurusunu hükümle birlikte değerlendirecek
Ezgi Sevgi Can'ın beyanı ardından taraflar mütalaa için süre talep etti. Mahkeme taraflara esas hakkındaki mütalaayla karşı beyanda bulunmaları için süre vererek, bir sonraki duruşmayı 5 Haziran saat 10.00'a bıraktı.
Bir önceki duruşma işkence suçundan suç duyurusunda bulunmamasına hükmeden mahkeme, bu ara kararında polislerin 'işkence' ve 'intihara yönlendirme' eylemleriyle ilgili suç duyurusunda bulunulması talebinin hükümle birlikte değerlendirilmesine karar verdi.
TIKLAYIN - Onur Yaser Can: 4 polis 12 yıl sonra hakim karşısında
Ne olmuştu?28 yaşındaki mimar Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010'da İstanbul Harbiye'de esrar satın aldığı iddiasıyla narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. Can, götürüldüğü Narkotik Şube Müdürlüğü'nde polisin işkence, cinsel taciz ve aşağılamalarına maruz kaldı. "Çıkış Doktor Raporu" da işkence şüphelisi polislerin yanında hukuk dışı olarak düzenlendi. Salıverilmesinin ertesi günü polislerin telefonla arayarak, tutanaklardaki "tarih hatasının düzeltilmesi" gerekçesiyle yeniden emniyete çağrılan ve başkaları aleyhinde ifade vermeye zorlanan Can, bir avukata başvurdu. İfadesi işkence altında iki kez alınmış olmasına rağmen, polisler üçüncü kez emniyete çağrınca Can, 23 Haziran 2010'da oturduğu evin balkonundan kendini atarak intihar etti. Can arkadaşlarının ısrarıyla o gece karakolda neler yaşadığını sırasıyla yazmıştı. O notta, “Gözaltında çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler… Bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi” ifadeleri yer alıyordu. Oğullarının yaşamını yitirmesinin ardından adalet mücadelesi başlatan Can ailesi, bir sonuç alamadı. İşkence iddialarına takipsizlik veren savcılık, Onur Yaser Can’ı gözaltına alan iki polis hakkında, gözaltı evrakında sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle 8 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan ilk yargılama sonunda 2 polis memuru 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırıldı. 15 Mayıs 2012’deki ilk yargılamaya ilişkin karar duruşmasına katılan anne Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak 2 Mart 2014’de oğlunun intihar etmek için seçtiği yolu seçti ve evinin penceresinden atlayarak intihar etti. Baba Mevlüt Can da 8 Ekim 2019’da ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye küçük kardeş Ezgi Can kaldı. Yargıtay, yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yapılan yargılamada, Onur Yaser Can'ın emniyetteki görüntülerine ve orada yapılan işlemelere ilişkin imajın(birebir kopya) yer aldığı CD'nin emniyette bulunmadığı, yine incelenmek üzere görüntülerin ve bilgilerin yer aldığı imajın da güvenlik gerekçesi ile bilirkişi Zafer Kökdemir tarafından kırıldığı ortaya çıktı. Mahkeme 4 polis ve 1 bilirkişi hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. İstanbul Valiliği, soruşturma izni vermedi. İtirazlar sonucu soruşturma izni verilmemesine ilişkin karar geçen yıl kaldırıldı ve polisler hakkında dava açıldı. Davada, biri meslekten ihraç edilen başkomiser olan 4 polis, ‘kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’, bir bilirkişi ise ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık yapma, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği, resmi belgeyi bozma, yok etme veya gizleme’ suçlarından 30 Eylül'de yargılanmaya başladı. |
(HA)