İstanbul Modern Sanat Müzesi, 60. yılını kutlayan Magnum Photos Ajansı' ndan 16 fotoğrafçının çeşitli dönemlerde çektikleri Türkiye fotoğraflarıyla kapsamlı bir sergi oluşturdu.
Serginin açılış toplantısı dün sabah (16 Şubat) Müze Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, Müze Direktörü David Elliot ile sergi küratörleri Engin Özendes ve Diane Dufour'un ve Magnum fotoğrafçılarının katılımıyla yapıldı.
Birkaç saat ayırmakla bitmeyecek kadar kapsamlı bir sergi
Bugün (17 Şubat) başlayıp 20 Mayıs'ta sonlanacak, İstanbul Modern'in tüm alt katını kapsayan sergi üç bölümden oluşuyor:
Süreli Sergi Salonu'nda yer alan "Magnum Fotoğrafları ile Türkiye" başlıklı bölüm, 16 fotoğrafçının 1940'lardan günümüze uzanan bir zaman dilimi içinde ve farklı dönemlerde çektikleri Türkiye fotoğraflarını içeriyor.
Sergide, Robert Capa (1913-1954) , Erich Lessing (1923), Costa Manos (1934), Ara Güler (1928), Gilles Peress (1946), Leonard Freed (1929), Abbas (1944), Alex Webb (1952), Nikos Economopoulos (1953) Gueorgui Pinkhassov (1952), Bruno Barbey, Jim Goldberg (1953), Antoine d'Agata (1961), Paolo Pellegrin (1964), Martin Parr (1952) ve Harry Gruyaert'ın (1941) toplam 205 fotoğrafı yer alıyor.
İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, Magnum'un 60.Yılı'nı ajansın kuruluşundan bugüne uzanan bir seçkiyle kutluyor.
Bu bölümde olaylar, alıntılar ve dünya fotoğraf tarihinin kilometre taşı olmuş 65 fotoğrafın yanı sıra Magnum'un 71 özgün yayınına da yer veriliyor.
Müzenin alt kat fuayesinde, "Magnum Fotoğrafları ile Türkiye" bölümünde yer alan fotoğrafçıların diğer önemli çalışmaları sunuluyor. 16 adet LCD televizyonda, sanatçıların kariyerlerinin en çarpıcı fotoğrafları gösterilecek.
Sergi küratörlerinden Özendes, Türkiye'nin son 60 yılına "dışarıdan bakışı" toplu olarak yansıtan Magnum sergisinin önemini vurguluyor.
Özendes, İstanbul Modern'de açılan bu en geniş çaplı fotoğraf sergisinde; Türkiye gerçeklerine farklı yorumlar getiren eserlerin yanı sıra bir şerit halinde akıp giden tarih içinde, dünya fotoğrafının kilometre taşı olmuş eserlerinin de yer aldığına dikkat çekiyor.
Küratör Dufour ise, on altı fotoğrafçının 60 yıl boyunca, ülkedeki deneyimlerinden ve bireysel duyarlıklarından beslenen "Türk hikâyeleri" oluşturduklarını belirtiyor.
Bu derlemede dünyanın her yerinden fotoğrafçıların kendi egzotizmlerini de beraberlerinde getirdiklerine değinerek, "Ne var ki, bu yabancılık onların Türkiye'yi algılama biçimlerini ne onaylar ne de geçersiz kılar; olsa olsa bakışlarına, yeni bir deneyim alanı sayesinde oluşan bir keskinlik katar. Her durumda, fotoğrafçıların çoğu Türkiye'de kişisel tutkularının peşine düşmüştür. Uç uca yerleştirilen bu fotoğraflar on altı "iç dünya" ölçeğinde bir Türkiye sunmaktadır" diyor.
Sergiyle eş zamanlı sinema ve kütüphanede de Magnum
Sergiyle eşzamanlı olarak multimedya turlar sürecek, müzenin eğitim bölümünde sergiye yönelik eğitim programı gerçekleşecek, sinemada Magnum filmleri gösterilecek, İstanbul Modern Kütüphanesi'nde ise Magnum sanatçılarının yaşamlarına, sanatlarına ilişkin kitaplar ve çeşitli kaynaklar yer alacak.
Müze Mağazası'nda ise Magnum fotoğrafçılarının yapıtlarından oluşan poster ve kartpostallar satışa sunulacak.
Magnum fotoğrafçılarının gözünden Türkiye
Magnum'un kurucularından Robert Capa, İspanya İç Savaşı'nda çektiği, vurulmuş düşerken can veren monarşi yanlısı asker fotoğrafıyla ünlendi, 1939-1945 yılları arasında II. Dünya Savaşı'nı fotoğrafladı, Amerikan birliklerinin Omaha kumsalına çıkışını ve Paris'in Alman işgalinden kurtuluşunu röportaj yaptı.
Büyük tarihsel değişimleri kaydeden Robert Capa 1946'da, "Zamanın İlerleyişi" başlıklı haber belgesellerinin Türkiye hakkında olanını yönetmekle görevlendirildi. Fotoğrafları için Illustrated dergisiyle anlaştı. Belgeselinin amacı, Türkiye'yi hızla batılılaşan ve Amerikan desteğini hak eden bir ülke olarak göstermekti. Capa, İstanbul camilerinden Ankara'nın çağdaş mimarisine, Boğaz'daki balıkçılardan üniversite öğrencilerine, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile ofisinde yapılan çekimlerden tütün işçilerine dek çok çeşitli konuları ele alarak yeni modernlik göstergelerini kaydetti.
Çatışma içindeki toplumların siyasal ve toplumsal yaşamını belgeleyen Abbas, İslam, Hıristiyanlık ve Çoktanrıcılık üzerine uzun soluklu projelerinden sonra, 11 Eylül sonrası dinler çatışması üstüne çalışıyor. Dinin, uluslararası anlaşmazlıkların ardındaki itici güç olarak siyasal ideolojinin yerini alışı olgusunu inceleyen Abbas'ın 2002-2005 yılları arasında Konya, Tarsus, Mardin ve Kayseri'de çektiği fotoğraflar da bu projenin parçası.
ABD'li fotoğrafçı Alex Web 1968 yılında on altı yaşında ilk kez geldiği İstanbul'a, otuz yıl sonra yeniden geldiğinde farklı kültürlerin bir araya geldiği, kimi zaman çatıştığı kimi zaman kaynaştığı sınırlara, toplumların kıyılarına sürüklenir ve 2007'de ise Istanbul: City of a Hundred Names başlıklı kitabı yayınlanır.
New york'ta yaşayan Fransalı Gilles Peress'in fotoğrafları sinematografik bir duyguyla, çeşitli Avrupa kentlerinde çalışan Türk işçilerin yaşam koşullarının öyküsünü sunuyor.
Cezayir, Libya, Mısır, Darfur, Irak, Afganistan, İsrail ve Filistin'de çekilmiş fotoğraflarla İslam topraklarında bir yolculuğu belgeyen İtalyalı Poulo Pelegrin'in sergidehem İstanbul'daki hem de Güneydoğu'daki Kürtler ile ilgili fotoğrafları bulunuyor.
1966 yılında çektiği, Vietnam'da öldürülen bir siyah askerin cenazesindeki yaslı annenin fotoğrafı dünya çapında yayınlananan Costa Manos. Sergide yer alan fotoğraları Elia Kazan'ın Türkiye'deki yoksulluktan kaçıp ABD'ye ulaşan Yunanlı bir gencin serüvenlerini anlatan "Amerika Amerika" filminin 1962'de Yunanistan'daki çekimini aktarıyor.
Sergide Eric Lessing'in, 14. yüzyıldaki Osmanlı egemenliğinden beri Bulgaristan'da yaşayan Türkiyeli azınlığın, 1950-1951 yıllarında komünist yönetimin baskısı yüzünden ülkeyi terk etmek zorunda kalarak trenle Edirne sınır kapısına gelişinin fotoğrafları yer alıyor.
Musevi cemaati, ABD'deki siyahlar, ABD yurttaşlık hakları hareketi, İsrail'deki olaylar gibi konulara yoğunlaşan Leonard Freed, fotoğrafı, toplumda şiddeti ve ırk ayrımcılığını araştırma aracı olarak kullandı.
Çeşitli konuların yanı sıra, Alman toplumunu ve kendi Musevi köklerini de birçok kitap ve filmde ele alıp inceleyen Freed'in bu sergideki çalışmaları, 1965 yılında Köln'deki bir tren istasyonda, tatil için yurda dönüş yapan Türk işçileri yansıtıyor.
Türkiye sevdalısı Economopoulos
Önce Yunanistan ve Türkiye'de uzun süreli bir projeye başlayan Atinalı Nikos Economopoulos, sonra Balkanlar'da fotoğraf çekmeye başladı; bir yandan bölgesel, etnik ve dinsel gerilimleri, öte yandan geleneksel toplumsal ve dinsel törenlerin sürekliliğini inceledi. Türkiye'ye ilk kez seksenlerin ortalarında gelen fotoğrafçı ülkeye hayran kaldığını dile getirir ve yirmil yıl boyunca fotoğraf makinesiyle Türkiye'nin her yerini dolaşır.
Ara Güler'in Leica'sıyla Türkiye ve Magnum
1958'de Time-Life İstanbul'da bir şube açtı ve Ara Güler derginin ilk Yakındoğu muhabiri oldu. O dönemde Henri Cartier-Bresson ve Marc Riboud'yla tanıştı, ikisi de Ara Güler'i Magnum'a katılması konusunda destekledi.
1961'de Magnum Muhabiri oldu. İran, Kazakistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Kenya ve bütün Türkiye'yi dolaştı. Güler'in en tanınmış fotoğrafları, büyük bölümünü 1950'lerde ve 1960'larda Leica fotoğraf makinesiyle İstanbul'da çektiği hüzünlü siyah-beyaz fotoğraflardır. Güler fotoğraflarında insana çok büyük önem verir ve kendisini "görsel tarihçi" olarak tanımlar. (EZÖ)
Magnum'un 60 yılı
* 1947'de Robert Capa'nın Normandiya Çıkartması'nda Amerikan birliklerinin Omaha kumsalına çıkışı sırasında çektiği fotoğraflar, İkinci Dünya Savaşı'nın en dramatik fotoğraflarından olur. 1948'de David Seymour, İkinci Dünya Savaşı'nı uzun yıllar Polonya'daki toplama kampında yaşayan mutsuz çocuklar üzerine çalışır. 1949'da George Rodger, Sudan'da, Kordofan bölgesindeki dağlarda, Nuba kabilesi insanlarını görüntüler.
* 1951'de Philip Halsman, Richard Nixon, Windsor Dükü ve Düşesi, Grace Kelly, Marilyn Monroe, Brigitte Bardot, Jacques Tati, Jerry Lewis, Dean Martin, Frank Sinatra ve J.Robert Oppenheimer'ı da içeren 178 portrelik "Jump" (Sıçrama) dizisini gerçekleştirir ve kitap yapar. 1952'de Henri Cartier- Bresson, fotoğrafçılık tarihinde bir kilometre taşı sayılan ve kuşaklar boyu fotoğrafçılara esin kaynağı olacak olan "Karar Anı "kitabını yayımlar. 1954 'te Werner Bischof, Peru Antları'nda, Robert Capa Çinhindi'ndeki Thai Binh'de yaşamlarını yitirmeden önce son fotoğraflarını çekerler. 1955'te Sinema yönetmeni Nicholas Ray, 24 yaşındaki James Dean'i ölümünden bir kaç ay önce fotoğraflar.
* 1956'da Erich Lessing, Budapeşte'de Lenin portresini indiren isyankâr askerlerin fotoğraflarını çeker 1957'de Elliot Erwitt, Moskova'da Rus Devrimi'nin 40. yıldönümü kutlamalarında gerçek bir atlatma haber yaparak Kızıl Ordu'nun yeni kıtalararası balistik füzelerini görüntüler. 1959'da Burt Glinn, yılbaşı gecesi diktatör Batista'nın Küba'dan ayrılmasından dört gün sonra Santa Clara'da Castro'yu izler.
* 1960'da Ian Berry, 21 Mart'ta Vereeniging yakınlarındaki Sharpeville kasabasında Giriş-Çıkış Yasası'na karşı düzenlenen barışçıl bir gösteride, polisin silahsız siyah göstericilerin üzerine ateş açmasına ve 76 kişinin ölümüne, 186 kişi yaralanmasına tanık olur. O andan başlayarak 30 yılı aşkın bir süre boyunca durup dinlenmeksizin apartheid'ı belgeler. 1961'te Eve Arnold, her türlü saldırgan tehditler ve korkunç hakaretlere karşın, Life dergisine siyah Müslümanlar üzerine haber yapar ama bu haber yayınlanmaz. Haberi en sonunda Esquire dergisi Malcom X'in ünlü portresiyle birlikte yayınlar.
* 1963'te René Burri, Laura Bergquist Ernesto Che Guevara'yla röportaj yaparken iki yüzden fazla fotoğrafını, bu arada Che'yi ağzında purosuyla gösteren efsane portresini çeker.
* 1966'da Sergio Larrain, Pablo Neruda'yla birlikte yaşadığı, denizciler, fahişeler, göçebeler ve sokak köpekleriyle dolu Valparaiso'yu şiirsel bir bakışla sunar. Thomas Hoepker yıl boyunca izlediği, dünya ağır sıklet boks şampiyonu Muhammed Ali'nin günlük yaşamını yansıtır.
* 1967'de Marc Riboud'nun, Washington DC'de, yüz binlerce genç Vietnam savaşını protesto ederken, genç bir kadının, kendisine tüfek doğrultmuş askerlerden birine bir çiçek uzatışını çektiği fotoğraf, bir gecede şiddet karşıtlığının simgesine dönüşür.
* 1968'te Josef Koudelka, Prag Baharı'nda Sovyet tanklarının ve Varşova Paktı ordularının Çekoslovakya'yı işgalini bir dizi fotoğraf ile belgeler ve fotoğrafları gizlice ülkesinden çıkarmayı başarır. On altı yıl sonra bu fotoğraflarla Robert Capa Altın Madalyası'nı kazanır.
1970 Bruce Davidson, 1966'dan 1968'e kadar New York'un suç oranının en yüksek olduğu yoksul mahallelerinden Doğu Harlem, 100.Cadde'yi anlatan bir sergi açar ve kitap yayınlar. 1971'de Vietnam'da üç yıl geçiren Philip Jones Griffiths'in fotoğraflarından oluşan "Vietnam Inc." başlıklı kitap, Amerikan kamuoyunu barış hareketine yönlendirecek itici gücü sağlar.
* 1975'te Josef Koudelka'nın 1962-1970 yılları arasında, büyük bölümünü Slovakya ve Romanya'da çektiği Çingeneler dizisi dünya fotoğrafçılığının klasikleri arasında yer alır. 1979'da Gilles Peress, İran Devrimi sırasında, 1979'un Aralık ayından 1980'in Ocak ayına kadar beş hafta boyunca, Magnum çalışanlarıyla teleksle haberleşmesinden ortaya çıkan "İran Teleksi" başlıklı kitabını 1984'te yayınlar.
* 1982'de Bruno Barbey, 1981 yılında Polonya'da Lech Walesa ile General Jaruzelski arasındaki mücadelenin sürdüğü Solidarnose döneminde sekiz aylık bir yolculuğa çıkar. Katoliklikle Komünizm arasında parçalanmış bir ülkenin fotoğraflarını çeken Barbey, Berlin Duvarı'nın yıkılışından yedi yıl önce, Polonya kitabı ile bir çağın bitişini resmeder. 1985'te Steve McCurry'nın Sovyet-Afgan çarpışmalarının en şiddetli zamanlarında Pakistan'da Peşaver yakınlarındaki Nasır Bey mülteci kampında çektiği on yedi yaşındaki genç Sharbat Gula'nın portresi bütün dünyada yayınlanır.
* 1989'da Stuart Franklin'in, 5 Temmuz sabahı Pekin'deki Tiananmen Meydanı'nda toplanan göstericilerin üstüne hücum eden tanklara karşı tek başına durup yerini terk etmeyen göstericiyi görüntülediği fotoğrafı, dünyada diktatörlüğe karşı direnmenin simgesi haline gelir. Raymond Depardon'un duvara çıkmış genç bir Almanı gösteren fotoğrafı ise Berlin Duvarı'nın yıkılışının simgelerinden biri olur.
* 1992'de Eli Reed, "Amerika'daki Siyahlar" ile gündelik yaşamdaki ırkçılığı yansıtır. 1994'te Gilles Peress, Ruanda'da bir milyon insanın hayatını kaybedeceği iç savaşı haber yapar. 1996'da John Vink, Guetemala'da, Laos'ta ve Kafkaslar'ın Gürcistan sınırları içindeki kesiminde dünyadan yalıtılmış yaşayan ve ekonomisiyle küreselleşmeye direnen dağ topluluklarını belgeler. 1999'da James Nachtwey, 1990'larda Ruanda, Somali, Romanya, Bosna, Çeçenistan, Kosova ve Hindistan'da süre giden yaklaşık 400 savaş ve çatışmayı içeren Inferno'yu yayınlar.
* 2000'de Gueorgui Pinkhassov'un 1996'da Tokyo'da çektiği bir fotoğraf, "Magnum°, Dünya Üstüne Denemeler" başlıklı serginin amblemi haline gelir. 2001'de 11 Eylül'den sadece iki ay sonra "Magnum Fotoğrafçılarının Gözünden New York 11 Eylül" kitabı yayınlanır.
* 2003'te ABD bombardımanı sırasında Bağdat'ta kalan Illka Uimonen Irak halkının Saddam Hüseyin'in devrilmesine gösterdiği tepkiyi belgelemeyi başarır. Paul Fusco da "Acı Meyva" başlıklı dizileriyle, Irak'ta ölen Amerikan askerlerinin cenaze törenlerinin fotoğraflarını çeker. 2006'da Jim Goldberg Magnum'a üye olan son fotoğrafçıdır. Avrupa'da göçmenlik üstüne çalışırken deneysel öykü anlatıcılığını, imgeyle metni birleştirme potansiyelini araştırmayı sürdürür.(EZÖ/EÜ)