Dilin sözlü, yazılı, vb. kullanımı
1920 ve 30'larda ve yine 1950 ve 60'larda "Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyaları açıldı ve devletçe desteklendi.
Kıbrıs sorununun alevlendiği 1950 ve 60'larda özellikle Rumca gazetelerin yöneticileri baskı gördü, içlerinden tutuklananlar oldu.
Kürtçe 1925'ten sonra köylerde ve kentlerde değil ama, kimi kasabalarda belediyeler tarafından yasaklandı; 1930'larda kimi belediyeler Kürtçe ve Arapça kelime ba.ına para cezası kestiler.
Lozan 39/4'e hiçbir zaman uyulmadı. 12 Eylül döneminde 39/5'e bile uyulmadı; hatta Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana mahkemede Kürtçe savunma yapmak isteyince
kendisine ayrıca dava açıldı.
1960'lardan itibaren görülmeye başlayan Kürtçe basılı yayınlar yasaklandı. Burada da 39/4'e hiç uyulmadı.
Ogni gibi Lazca bir gazete çıkar çıkmaz yasaklandı.
Haziran 2004'e kadar Kürtçe, Çerkezce vb. radyo ve TV yayını yapılmıyordu ve yapılmasına ilişkin kurallar da çok katı koşullara bağlanmıştı.
12 Eylül 1980 cuntası döneminde çıkartılan ve ancak 1991'de kaldırılan 2932 sayılı yasa Türkiye'de Türkçe'den başka dillerin ancak "Türkiye'nin resmen tanıdığı devletlerin birinci resmî dili" olma durumunda kullanılabileceğini belirterek, bir örneğine daha rastlanması güç bir yasaklama getirmişti.
Ana babaların çocuklarına ahlaka vb. aykırı olmadığı halde isim koymaları engellendi.
Dilin öğretimi ve kültürün korunması-geliştirilmesi
1927'de İmroz ve Bozcaada'da Rumca eğitim yasaklandı ve bugün de durum aynıdır.
Annesi Ermeni olmayanlar Ermeni azınlık okullarına alınmadı.
Aralık 93'te Milli Eğitim Bakanlığı bu okullarda Ermenice'yi yasaklamaya kalktı.
Bütün azınlık okullarına, aynen yabancı okulları gibi, "Türk asıllı ve Türkiye Cumhuriyeti uyruklu" müdür başyardımcıları atandı; bu okulların gerçek yöneticisi haline gelen bu başyardımcılar şu anda da görevdedirler ve sicil amiridirler.
Lozan'daki açık hükme rağmen Ermeni, Rum, Musevi dışındaki gayrimüslimler hiçbir zaman azınlık sayılmadılar ve pozitif kültürel haklardan yararlandırılmadılar. Örneğin Süryanice öğretimi hiçbir zaman olmadı.
Kürtçe ve diğer diller (Lazca, Çerkezce, vb.) hiçbir zaman eğitim yapamadı.
Alevilerin kendi kültürlerini koruma çabaları engellendi.
Laikliğin aşırı bir yorumuyla Alevi ve Bektaşi dernekleri kapatıldı.
Dinsel haklar
Genel olarak, üç geleneksel gayrimüslim azınlığın Lozan md. 40'la getirilmiş pozitif dinsel haklarına karışılmadı ama, dolaylı olarak engeller çıkartıldı. Örneğin, yeni kilise açmaları, kilisenin yerini değiştirmeleri, istisnalar dışında yeni dinsel ve hayrî vakıf kurmaları engellendi.
1971'den sonra din adamı yetiştirmeleri ruhban okulları kapatılarak engellendi ve
böylece dinlerini uygulamaları dolaylı yoldan zorlaştırıldı.
"1936 Beyannamesi" uygulaması sonucu 1970'den sonra gayrimüslim vakıf taşınmazlarına el kondu ve bu uygulama 2003'e kadar sürdü.
Bugün bile kilise cemaatleri azaldı diye dinsel vakıflara el konmaktadır ("mazbutaya almak"). Cemaat yönetim kurulu seçimlerine müdahale edilmektedir. (Bununla birlikte Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinden öğrendiğime göre, bu seçimlerin esas ve usullerine ilişkin yeni bir yönetmelik çıkartılarak soruna adil çözüm bulunması yolundaki çalışmalar son aşamasına varmıştır).
Aleviler, 1924'te kurulan Diyanet İşleri Başkanlığından dışlandılar. Dinsel kuruluşları (cemevleri, cem ayinleri, vb.) herhangi bir devlet desteği alamadığı gibi, zaman zaman baskı da gördü.
Okullardaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinde Sünni-Hanefiliği okumak zorunda bırakıldılar.
Köylerine Sünni imam tayin edildi. Halk arasında Alevilerin gördüğü baskılara da devlet tarafından engel olunmadı. Kimi zaman cem ayinleri basıldı. Hatta, kimi katliamlarda devlet güvenlik kuvvetleri pasif kaldı (1978 Kahramanmaraş, 1979 Çorum ve 1993 Sivas olayları, vb.).
Sonuçta, kendini çok farklı hisseden ve Sünni halktan baskı gören Aleviler çoğu zaman toplum içinde ve özellikle iş ararken kimliklerini gizlemek zorunda kaldılar.
Özet olarak, yukarıda sayılan dil-din hakları uygulaması örneklerinden anlaşılacağı gibi, Türkiye'de kimi gruplar kültürlerini uygulamak yüzünden hem devletten ayrımcılık gördüler, hem de halktan ayrımcılık ve baskı gördükleri zaman devlet bu ayrımcılığa ve baskılara yeterince engel olmadı.
* Baskın Oran'ın " Türkiye'de Azınlıklar: Kavramlar, Lozan, İç Mevzuat, İçtihat, Uygulama " kitabından bianet tarafından özetlendi.