Fotoğraf: Necla El-Magnuş, Libya Dışişleri Bakanlığında/gnet.news
Gilbert Achcar'ın ilk olarak 30 Ağustos'ta El Kuds El Arabi'de Arapça olarak yayınlanan makalesi, Middle East Monitor'un 30 Ağustos tarihli İngilizce internet yayınındaki versiyonundan çevrilmiştir.
72 yaşındaki Lübnanlı sosyalist akademisyen ve yazar Gilbert Achcar Londra Üniversitesi Şarkiyat ve Afrika Çalışmaları Okulu'nda Kalkınma Çalışmaları ve Uluslararası İlişkiler profesörü olarak ders veriyor. Achcar, Yakın Doğu, ve Kuzey Afrika, ABD dış politikası, küreselleşme, İslam, ve İslami temelcilik alanlarında çalışıyor.
* * *
Günah keçisi kurban etmek en kadim gelenek ve yönetim usulleri arasındadır. Halkın hoşnutsuzluğuna yol açan herhangi bir ciddi hata veya eylemden sorumlu görülen baştaki kişilerin, suçu mevkilerine bakmaksızın astlarına yükleyerek sorumluluğu kendi üzerlerinden atmaya çalışmaları vakayı adîyedendir. Devlet başkanları, eylemlerinin bedelini ödesinler diye sık sık başbakanlarını feda ederler, Başbakanlar bakanlarından birini, Bakan, bakanlık görevlilerinden birini ve bu böyle sürer gider. Bunlara patriyarkal toplumlarda kadınlara, aynı durumdaki bir erkeğe yapıldığından da büyük nefret ve aşağılamayla muameleye yönelik olağan eğilimi ekleyecek olursak görevden alınan Libya Dışişleri Bakanı Necla El-Magnuş'un başına gelenler özellikle de [Lİbya'da] bu mevkiye getirilen ilk kadın olduğu için içimizi yakar.
Bu bağlamda gerçeği konuşmak gerekir: Son yıllarda bölgemizde kadınların hükümet görevlerine getirilmelerinin biraz olsun artması, uygarlığın ilerlemesiyle ya da Arap yöneticilerin toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesini benimseme bilincinin farklılaşmasıyla hiç ilgili olmadığı gibi, ne yazık ki, bölgede kadın hareketinin gücünün artmasından da kaynaklanmıyor. Bu daha ziyade, erkek yöneticilerin ne kadar modern bir zihniyete sahip olduklarını göstermeye ve Batılı hükümetlerin, özellikle de Amerikan hükümetinin gözünde bir miktar takdir kazanmaya yönelik simgesel olmaktan ileri gitmeyen bir jestidir. Bunun nedeni, ABD'deki kadın hareketinin, tıpkı siyah hareketi ve diğer toplumsal hareketler gibi, Donald Trump'ın başını çektiği ataerkil ve ırkçı aşırı sağın yükselişi sırasında da görüldüğü üzere konu hala kırılgan ve nüksetmeye açık olsa da, toplumlarına eşitlik standartlarını dayatmayı başarmış olmasıdır.
Örneğin, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in iki yıl önce, Anayasa'ya karşı darbesinden kısa süre sonra Necla Budin'i Başbakanlığa ataması, bu vesileyle ilerici toplumsal önlemlerin önünü açtığı iddiasıyla demokratik kurumlara yönelik gerici meydan okuyuşunun sonuçlarını yumuşatmaya yönelik bir girişimden ibaretti. Said, Ağustos başında Necla Budin'i çöpe attı ve ekonomik ve sosyal başarısızlıklarının suçunu da dolaylı olarak ona yükledi. Aynı şekilde, Libya Başbakanı Abdülhamid Dibeybe'nin Necla El-Magnuş'u Dışişleri Bakanlığına getirmesi de başta ABD yönetimi olmak üzere Batılı hükümetlere yaranmaya yönelik bir manevradan ibaretti.
Dibeybe'yi Bakanı'nı Roma'da İsrailli mevkidaşıyla buluşturmaya, bu süreçte her iki tarafla da yakın işbirliği içinde olan ilgilenen Amerikan hükümeti dışında herkesten gizli tutulması gereken bir toplantıya katılmaya itenin de aynı yaltaklanma mantığı olduğundan bir an olsun kuşku duymuyoruz.
ABD Dışişleri Bakanlığı, aşırı sağcı Siyonist hükümetin, haberi sızdırarak dikkatleri İsrail toplumunda şiddetlenen soğuk iç savaş nedeniyle karşı karşıya kaldığı sivil itaatsizlikten uzaklaştırmak üzere bu ucuz girişimde bulunmasını şiddetle kınadı.
Ayrıca, Dibeybe'nin yapılması planlanan toplantının öncesindeki bütün hazırlıklardan bütünüyle haberdar olduğundan ve bu yönde bir karar olmasa bu toplantının asla gerçekleşmeyeceğinden bir an olsun kuşku duymuyoruz. El Manguş'un yaptığının "kendi başına bir eylem" olduğuysa Libya halkını aşağılayan ve hiçe sayan bir iddiadır. Özrü kabahatinden büyük Dibeybe, Trablus'taki Filistin Yönetimi büyükelçiliğini ziyaret ederek Necla El-Manguş'u Bakanlıktan kovduğunu açıkladı. Sanıyor ki, İsrail hükümetiyle işbirliği yapan bir iktidarın temsilcilerinin ziyareti, Filistin halkına, davasını samimiyetle desteklediğini göstermeye yeter.
Bununla birlikte, görevden alınan Bakan, Dibeybe kimi Arap müstebitler gibi davranamayacak kadar zayıf olduğu için şanslı sayılır. Çünkü onu hapse atmak yerine ülkeyi güvenli bir şekilde terk etmesini sağladı (basında yer alan haberlere göre bir hükümet uçağıyla ve belki de ağzını kapalın tutması karşılığında sorunsuzca sürgünde kalmasını güvenceye aldı). Günahlarını saklamak isteyen Arap yöneticilerin sıkça yaptıkları gibi ona daha sert davranmaktan imtina etti.
(AEK)