Kentlerin kimlikleri, LGBT kimliklerin yaşamlarını etkiler mi? Ya da diğer bir deyişle, LGBT kimliğin özgürce yaşanmasıyla, kent arasındaki ilişkiler nasıl tanımlanabilir/ düşünülebilir? Kentlerin daha özgür/ özgürlükçü olması bakımından LGBT kimliklerin varlığı/ özgürlüğü bir ölçü gibi düşünülebilir mi?
Sinem Kuzucan: Kent ne kadar özgürse, LGBT bireyler daha açık ve daha özgürdür. Ankara için ise 1980'lerden bu yana daha muhafazakarlaşma, daha kapanık toplum olma konusunda yükselen bir olgu var.
LGBT'lerin yaşam alanları gittikçe daralıyor. Eğlencenin, sosyalleşmenin azaldığı kentler daha kapalı daha tek tip insanları barındırıyor ve LGBT'ler göç etmek zorunda kalıyor. Bence; evet LGBT'lerin yaşamadığı kentte hiçbir canlı yeterince özgür değildir.
Umut Güner: Heteronormatif yapı tarifi yapıyoruz. Bu tarif aslında somut olarak bir ihlal alanına değil, toplumsal yaşamın, kentin kurulumuna ilişkin bir tarifleme. Kentin kurgusunda herkesin heteroskesüel, erkek, sağlam, Müslüman/suni olduğu varsayılarak kuruluyor. Heteronormatif yapının kurgusu sadece eşcinsel, trans yurttaşları değil aslında kadınları, engellileri, yaşlıları, çocukları, farklı etnik kökendeki insanlar içinde yaşanası zor bir hale getirebiliyor.
Farklı etnik kimliklerin, dini azınlıkların, kadınların, engellilerin, yaşlıların, çocukların içinde daha rahat yaşadığı bir kent olduğu kadarıyla eşcinsel ve trans bireyler için özgürleştirici bir ortam oluşabilir. Yani tek renk olarak eşcinsel ve transların olduğu bir şehir benim için kentin mevcut hali kadar sıkıcı olabilir ancak.
Eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin var oluyor olmasının tek başına özgürlük ortamını oluşturacağına inanmıyorum. Homofobi ve transfobi karşıtlarının örgütlenme pratiklerinin hepimizi özgürleştireceğini düşünüyorum.
Örneğin 1 mayıs alanında, en çok eğlenen, dans eden gruplar anarşistler, feministler ve LGBT bireyler ve biz çoğu zaman birbirimizin içinde eriyiveriyoruz. Çünkü bizim için 1 mayıs alanında olmanın kendisi değerli ve özgürleştirici. Bir misyonu hayata geçirmek için orda değiliz, dans etmek için ordayız. Ve kim nasıl dans ediyor, ben dans ederken kim bakıyor"lara karnımız tok oluyor genelde.
Kentlerle kimlikler arasındaki ilişki üzerinde düşünürken, kentin resmi güçleri (kolluk/ adliye/ sağlık vb) ile kentin insanları (kentliler) iki farklı grup gibi ayrılarak, iki farklı tutum hakkında konuşmak mümkün müdür? Yoksa, bir kentin resmi güçlerinin tutumu neyse, halkının tutumu da aynıdır mı demek gerekir?
Sinem Kuzucan: Resmi güçle, toplumu kesinlikle ayırmak gerekir. Kent insanı LGBT'lerle, özellikle görünen yüz olan trans bireylerle yaşamayı biliyor. Birçoğumuz mahallelerimizde saygı görüyoruz. Komşuluk ilişkilerimiz çok iyi. Bizlerin de toplumun bir bireyi olduğumuzu biliyorlar.
Resmi gücü anlatmak da, anlamak da zor. Aslında özellikle polis, toplumu kullanıyor ve sanki şikayet eden topluma karşı bizi baskılıyormuş gibi yapıyor. Mahallelerde polis halkı da kışkırtmaya, çalışıyor yaptığı şiddeti onaylatmak istiyor.
Umut Güner: Kentin mülki idaresinin tavrı bizim görünür olup olmamamızı etkiliyor. Ancak toplumsal önyargılar ile toplumsal önyargılarla görevi kötüye kullanma ya da haddini aşma diyebileceğimiz durumlar ortaya çıkabiliyor. Şunu da belirtmek gerekir ki, kentte özellikle trans kadınların mülki idare ile yaşadıkları sorunlar ile halk ile yaşadıkları sorunların paralellik göstermemesi halkın idareden daha özgürleştirici bir yerde olduğunu söyleyebiliriz.
Bu arada bizde bu halkın bir parçasıyız, esnaf, komşu vs. iletişim kurarken herkesin farklı şekillerde yaşadığı sorunları biz de yaşıyoruz. Karşılıklı bir gerilim hattı bazen dostluğa bazen düşmanlığa dönüşüyor. Ancak her şeye rağmen açık kimliklerimizle apartmanımızda, sokağımızda ve kentte rahatça yaşayabiliyorsak bu kent aslında bizi o kadar da ötelemiyor diyebiliriz.
Ancak ötelemeler de bizi en çok üzen şey dost dediğimiz insanlardan çektiklerimiz ya da onların izleyici kalması ama artık daha fazla insan bizimle beraber yürüyor ve özgürleşiyor.
LGBT kimliklere karşı kent halkının tutumunda, kadın-erkek farkı olduğundan bahsedilebilir mi? erkeklerin daha tutucu veya ahlakçı olması, ya da tam tersi?
Sinem Kuzucan: Pek bir fark yok aslında. Kadınlar biraz daha uzaklar sanki. Diyalog az. Ama kadını LGBT'lere yönelik kışkırtan da erkekler genelde. Ama yine de ayrımcılık yapmak doğru değil, çünkü tüm toplumu eğiten sistem faşist ve heteroseksist.
Eğer insan kendini yetiştirmezse, sadece sistemden beslenirse bazen LGBT bireyler bile ayrımcı olabiliyor. Sorun tüm düzende sadece bir iki kanunla ya da birkaç mahalleyle olacak bir şey değil. Günde beş kadının katledildiği bir ülkede, önyargılar ve hoşgörüsüzlük yok olmadıkça değişim zor.
Umut Güner: Erkekler daha tutucu değiller, sadece bizimle işledikleri "suçun", "günahın" görünür olmasından korkuyorlar. Kadınlar bu konuda daha samimiler... Ama kadınlar kentin sahibi değiller, erkekler apartmanlar, sokaklar, caddeler, bulvarlar kendilerininmiş gibi davranıyorlar ve kuralları onlar koyuyorlar yada koyduklarını düşünüyorlar.
Bu yüzden şiddetin kaynağında erkek failler duruyor. Seks işçiliği yapan trans kadınların deneyimlerine bakınca hep şunu görüyoruz, gündüz bizi sokağında görmek istemeyen bütün adamlar gece yatağımıza giriyorlar. Onlarında özgürleşmeye ihtiyacı var. O yüzden erkek kentte açabildiğimiz kadar delik açmalıyız sadece kendimiz için değil aynı zamanda düşmanmış gibi davrananların da özgürleşmesi için.
Farklılıkların kabul edilmesi ve ayrımcılık yapılmaması bakımından, tanıdığınız diğer kentleri (özellikle İstanbul, İzmir ve diğer kentler: belki Eskişehir, Konya, Diyarbakır vb, diğer ülke kentleri de olabilir) Ankara ile karşılaştırdığınızda, Ankara için neler söylenebilir. Ankara'nın LGBT kimliklerle ilişki kurma biçimleri diğer kentlerden farklı mı? Ne bakımlardan? Ben her hangi bir karşılaştırma yapmayı doğru bulmuyorum. Ancak Ankara herkesin söylediği gibi gri ve memur kenti. Ancak bu memur kenti olma halini ben seviyorum. Çünkü bir yandan herkes kendi işinde gücünde uğraşıyor. Bunun yanında iyi yada kötü süprizi olmayan bir şehir, nerede başınıza ne geleceğini ait olduğunuz topluluk içinde öğreniveriyorsunuz ve ona göre yaşadığınızda zor olmayan bir şehre dönüşüyor.
Sinem Kuzucan: Hep söylenen bir şey var Ankara için "memur kentidir". Aslında bizler için diğer kentlerden ayıran özellik de bu. Polisi, çeteleri, birkaç faşisti saymazsak Ankara insanı daha sıcak, daha hoşgörülü.
Ama Ankara marjinali sevmez. Her şeyin bir sınırı vardır ve buna uyduğun sürece seninle iyi geçinir. İzmir, İstanbul daha farklılığa açıktır. Özellikle İstanbul'da yaşamaya giden kendini rahat yansıtırken, Ankara'ya gelen bir süre sonra gerçekten Ankaralı olur.
Hangi kültürden, hangi kimlikten gelirse gelsin Ankara'nın özellikleri insanı içine alır, zaten Ankara'ya ayak uyduramayan özellikle trans bireyler İzmir ya da İstanbul'a göç eder. Bir bakıma Ankara, insanı asimile eden bir kent demek daha doğru.
Umut Güner: LGBT kimlikler açısından insanların görünürlük sorunları devam ettiği müddetçe kentin heteronormatif ablukasını yıkmak zor olacak. Ne kadar çok açılırsak ne kadar çok birbirimize temas edersek kent o kadar özgürleşecek.
Küçük başarı hikayelerine ihtiyacımız var bu şehirde daha özgür yaşamak için, sıhhıyede bir simitçinin trans olmasına, sakaryada bir bar işletmesinin açık lezbiyen olmasına, belediye meclis üyeleri içinde LGBT bireylerin olmasına, mahallemizde muhtarlık seçimlerinde açık LGBT bireylerin aday olmasına ihtiyacımız var. Ancak böyle özgürleşebiliriz. (ÇT)
* Bu röportaj Ankara'nın Gayrıresmi Gazetesi Solfasol'un Ağustos 2012 sayısında yayınlandı.