Şikayetçiler, İmam-Hatip okullarında başörtüsüyle derslere girilmesine getirilen yasağın eğitim ve din özgürlüklerine aykırı olduğu ve ayrımcılık oluşturduğu tezlerini savunmuşlardı.
Diğer karar ise, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde öğretim üyeliği yapan ve derslere başörtülü giremediği için Ankara'dan davacı olan Sevgi Kurtulmuş'un 2001 yılında yaptığı başvuruyla ilgili.
Kurtulmuş da, din özgürlüğünün ihlal edildiği ve kendisine ayrımcılık yapıldığı tezlerini savunmuştu.
Leyla Şahin kararı içtihat oluşturdu
AİHM her iki başvuruyu da tüm tezleriyle reddetti. Mahkeme bu kararlarını büyük ölçüde, kısaca "türban davası" olarak bilinen Leyla Şahin davası kararındaki hükümlere dayandırdı ve Türkiye'de laikliğin spesifik önemine bir kez daha vurguda bulundu.
Kararlarda; Türkiye'de gerek Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği, gerekse Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık-Kıyafet Yönetmeliği'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle uyumlu olduğu belirtiliyor.
AİHM kararlarında bu konulardaki Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına da atıfta bulunuluyor ve bu kararların Strasbourg Mahkemesi tarafından benimsendiği not ediliyor.
Kamusal alanda dini inançların ifadesi
AİHM'nin kamu personeline yönelik kılık-kıyafet yönetmeliği kararında, devlet memuru statüsüne sahip kişilerin dini inançlarını kamusal alanda ifade etme konusunda ihtiyatlı davranmaları gerektiği de vurgulanıyor.
Her iki kararda, gerek İmam-Hatip okullarına girenlerin gerekse kamu personeli sıfatıyla üniversitede çalışmaya başlayanların kılık-kıyafet yönetmelikleri konusunda okula yazılırken veya işe girerken bilgilendirildikleri de hatırlatılıyor.
AİHM bu iki kararı şikayetlerin kabul edilebilirlik aşamasında aldı. Bu da Leyla Şahin kararının hem başörtüsü hem de kamusal alanda kılık-kıyafet yönetmelikleri konusunda gerçek anlamda bir emsal haline geldiği şeklinde yorumlanıyor.(AD/EÖ)