Latife Hanım'ın Mustafa Kemal ile evliliği 1925 yılı Ağustos ayında son bulmuştu. Aradan tam 80 yıl geçti. Ölümünden sonra mahkeme kararıyla mühürlenen evrakının üzerindeki 25 yıllık yasak son bulunca Latife Hanım büyük bir ilgi odağına dönüştü.
Onu aslında çok az ve çok yanlış tanıyoruz. Adını bile yanlış biliyoruz. Her gazetede farklı bir soyadı ile anılıyor. Burada hiç değilse bu soyadı kargaşasını düzeltmek istiyorum.
Soyadı Uşşaki
Latife Hanım'ın soyadı Uşaklıgil değil Uşşaki. Doğumu ise 17 Haziran 1900.
Latife Hanım'ı gerçek yüzüyle tanıyanların büyük çoğunluğu artık bugün hayatta değil. Onu daha çok Atatürk biyografilerinde ve anı kitaplarında yazılan yüzüyle tanıdık. ( Zaten bu anı kitaplarında kadınlar yok ki! )
Kendisiyle ilgili üç beş satırda da kah horlandı, kah karalandı. Onu hiç anlamayan erkeklerin kaleminden sürekli yargısız infaza uğradı.
Ezberin tekrarı
İşin en acıklı yanı Latife Hanım, 1975 yılına dek yaşadığı için bu yazılanların hepsini okumuş ve tek cümle ile bile yanıt vermeye tenezzül etmemişti.
1975 yılında da büyük sessizliğini koruyarak aramızdan ayrılmıştı. Değerli evrakını tarihçilere bırakmayı da kendisine görev bilmişti. Yani ilk tasnifi o yapmıştı. Çünkü kanserdi ve öleceğini biliyordu.
Türkiye'de Latife Hanım'ın aleyhine birkaç söz söylemek geleneğin bir parçası sayılıyor. "Basiretsiz" ve "hırçın kadın" yaftası bir ezberin tekrarı olarak üzerine yapıştı kaldı.
Başka bir Latife hanım
Bu yargılar merakımı kamçıladı. Onunla ilgili ne bulduysam okumaya başladım. Latife Hanım kafamda bambaşka bir imajla yeniden canlanmaya başladı.
Okul sıralarında çirkin olduğunu düşündüğüm Latife Hanım'ın aslında güzel bir kadın olduğunu fark ettim. Son derece moderndi, bilgiliydi, kültürlüydü, çağıyla ilgiliydi.
Kadınla erkeğin eşitliğini savunuyordu. Kocasıyla da eşit bir ilişki sürdürmek istiyordu.
Eşitlik iddiası bir nimetti
Erkek gözlüğüyle Latife Hanım'ı anlatmaya çalışanların çaresizliğini fark ettim. Aslında onu anlayan tek erkeğin Mustafa Kemal olduğunu gördüm.
İlginç bir rastlantı Mustafa Kemal'in karşısına dönemin en gelişmiş, en eğitimli kadınlarından birini çıkartmış, o da bu fırsatı değerlendirip Latife Hanım'la evlenmiş ve onunla çağdaş bir beraberlik kurmaya çaba göstermişti.
Latife Hanım'ın eşitlik iddiasını kadın davasının çözümü açısından bulunmaz bir nimet olarak görmüş ve onun yeteneklerinden, bilgisinden herkesin yararlanmasını istemişti. Türkiye'nin değişim ve modernleşme yolculuğuna birlikte çıkmışlardı.
Türkiye ona kötü davrandı
Latife Hanım tavırlı bir kadındı, pek çok konuda fikirleri vardı, yetiştiği ortam ve gördüğü eğitim onu yetkin kılmıştı.
Ancak o bir karargaha gelin gelmişti. Ama emir komuta zincirinin tamamen dışında kalıyor, günü geldiğinde Milli Önder'e kafa bile tutabiliyordu. Tahammül edilir gibi değildi yani!
Türkiye, çağının çok ilerisindeki Latife Hanım'a çok kötü davrandı. Çünkü onu hiç anlamadı. Anlamaya da uğraşmadı. Şablon, döneme uygundu. Aslında, anlaşılmamak yalnız Latife Hanım'ın kaderi değildi.
Her 10 Kasım'da gazeteciler kapıda
Mustafa Kemal'in de aynı kaderi paylaştığını düşünüyorum. Latife Hanım boşanmış bir kadın olarak "tehlikeli"ydi. Mustafa Kemal'in özel yaşamına dair bilinmeyenleri açıklayacak bir potansiyel tehdit olarak kabul edildi.
Sürekli karalandı. Hani bir gün olur da konuşursa korkusuyla saygınlığı hızla ve bilinçle tüketildi. Her 10 Kasım'da kapısına dikilen gazeteciler onu sürekli taciz etti.
Ama o soğukkanlılığını hiç bozmadan kendine kurduğu yeni dünyada ayakta kalmasını bildi. Türkiye için bir şeyler yapmak istiyordu, bu talihsiz boşanma nedeniyle yasaklı bir kadın oldu.
Susmayı tercih etti
Ondan çok az yararlanabildik. Muhakkak ki kendisi de çok acı çekti.
Yıllar sonra Latife Hanım'ın karalanmış imajı yeniden şekillendi. "Hepimizi mahcup etti, hiç konuşmadı!" değerlendirmesi öne çıktı bu defa.
Ya konuşursa diye korkanları gerçekten de mahcup etmişti. Bence o Türkiye'nin durumuna bakarak susmayı tercih etmişti. Ne söylese boştu, anlamaya niyetli kimse yoktu...
"Tamam açıklamıyoruz..."
Evraklar tartışması noktalandı. Günlerden beri "Açıklıyoruz," çığlıklarıyla ortalıkta tuhaf bir mezat hali yaratan Halaçoğlu'nun son demeci öncekilere oranla çok gösterişsiz oldu.
"Tamam. Açıklamıyoruz, aile itiraz etti" deyiverdi. Günlerdir süren tartışma da bir anda noktalandı. Ailenin itirazı gündeme gelmeden, pek çok kalem Latife Hanım'la ilgili evrakın açıklanmasının Türkiye'nin başına yeni felaketler getirebileceğini yazıp durmaktaydı.
Yani doğrusu ben son anda birilerinin "ne evrakı, durun bakalım" diyeceğini hep düşünüyordum.
Ondan çok kim sevdi?
Latife Hanım'ın belgeleri arasından bence Türkiye'nin o yıllarını anlamamızı kolaylaştıracak kimi notlar, değerlendirmeler ve sevgi mektupları çıkacak. Onun sakladığı her şeyin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.
Özellikle mektuplarını çok merak ediyorum. Çünkü Latife Hanım'ın fevkalade edebi bir kalemi olduğu yayınlanmış bir kaç mektubundan anlaşılıyor.
Hürriyet gazetesinde açıklanan içerik listesine göre gayet kıymetli yazışmalarla dolu mühürsüz torba.
Bu belgeler tarihimize bir kadın soluğu getirecek...
Latife Hanım'dan korkmaya gerek yok. Mustafa Kemal'i ondan daha çok kim sevdi ki acaba?
Ezber bozulacak diye korkanlar...
Ancak bu açıklansın açıklanmasın telaşında, her gün yükseltilen tansiyonda beni de inciten bir şeyler vardı.
Ezberleri bozulacak diye huzursuz olanlar, Latife Hanım'a saldırmaya hazır bir kapının arkasında korolarını kurmuş bekliyor gibiydiler. Sanırım ailenin itirazı da biraz buradan kaynaklandı.
Açıklanmayacak sözcüğünün şu anda ne anlama geldiğini tam olarak kestiremiyorum. Sonuç olarak verilmiş bir mahkeme kararı yok. Arşivlerimizin, belgelerimizin hiç değişmeyen bir kaderi var.
Böceklere yem olabilecek kadar da ...
Açıklanamayacak kadar kıymetli, ama böceklere yem olabilecek kadar da kıymetsizler her zaman. Kendi tarihimize resmi evrak ve dedikodu olarak yaklaştık yıllardan beri.
İkisinin ortasını yani gerçeği bulabilmek için saklı tutulan arşivlere, belgelere ihtiyacımız var.
Türk Tarih Kurumu bir haber ajansı gibi davranmaktan vazgeçse ve ailenin "bunlar özeldir, kapalı kalmalı" diyeceği belgelerin dışında kalanları bir kitaba dönüştürüp yayınlasa ve bizler de bir bütünlük içinde okusak diyorum. Evraklar ve cümleler havada uçuşmadan...(İÇ/NM)