Alman Dış Politika Cemiyeti (DGAP) tarafından Robert Bosch Stiftung Vakfı, Almanya Dışişleri Bakanlığı Kültürel İlişkiler Enstitüsü (Institüt Für Auslandsbeziehungen/Ifa) ve Fas-Jacques Berque Beşeri ve Sosyal Bilimler Merkezi ortaklığıyla 19’uncusu düzenlenen Yeni Yüzler Konferansı “Critical Voices, Not Welcome? Media, Politics and Freedom of Expression in North Africa” başlığıyla 14-17 Kasım tarihlerinde Fas’ın başkenti Rabat’ta düzenlendi.
DGAP’nin AB-Ortadoğu Forumu kapsamında Fas, Mısır, Tunus, Yunanistan, Almanya, İtalya, Fransa, Türkiye ve Lübnan'dan 30’a yakın sivil toplum temsilcisi, gazeteci, akademisyen ve araştırmacının katılımıyla gerçekleşen konferansın ana teması Kuzey Afrika’da ifade özgürlüğü ve yeni iletişim teknolojileriyle açılan ulus-aşırı kamusal alanların barındırdığı uzun erimli toplumsal ve siyasal etkileşim, dayanışma ve dönüştürme potansiyeliydi.
Konferansın Türkiyeli katılımcıları arasında bianet’in yanı sıra “Sosyal Ağ Aktivistleri Arasındaki Etkileşimlerin Haritalandırılması” başlıklı sunumuyla Cüneyt Gürcan Akçora (Insubria Üniversitesi-İtalya) ve “Medya Sansürü, Yurttaşlığın Depolitizasyonu: Mısır ve Türkiye’deki Yurttaş Muhalefeti” başlıklı sunumuyla Burcu Özçelik (Cambridge Üniversitesi-Büyük Britanya) yer aldı.
Guetat: Tunus'ta yasal düzenlemeler yetersiz
Kamu Hukuku doktora öğrencisi Tunuslu Myriam Guetat (Sophia Antipolis Üniversitesi-Fransa), Ben Ali’nin 2011’de cumhurbaşkanlığı görevini bırakarak ülkeyi terketmesinin ardından Tunus’ta ifade özgürlüğünün korunmasına dönük yasal düzenlemelerin anti-demokratik uygulamaların önüne geçecek nitelikte olmadığını belirtti.
Guetat, Tunus’ta devrim sonrasında medyanın maruz kaldığı hükümet baskısını, ülkenin tanınmış televizyon programcısı Sami Al Fehri ve gazeteci Zied Al Heni’nin salt mesleki etkinlikleri nedeniyle çarptırıldıkları cezalar üzerinden örnekledi.
Arroub: Fas'ta kırmızı çizgiler duruyor
Faslı siyaset bilimci ve insan hakları aktivisti Hind Arroub, yeni sosyal medya ağlarının Fas'taki ifade özgürlüğünün gelişimine dönük etkilerini sorgularken Arap ayaklanmalarıyla esen devrim rüzgarlarının özgürleştirici etkilerini göz ardı etmemek gerektiğini; ancak ülkedeki kırmızı çizgilerin yerli yerinde durduğunu dile getirdi:
"Monarşi, Din ve Batı Sahara odaklı bölgesel bütünlük... Son iki yılda bu üç konu hakkında dile getirdikleri eleştiriler nedeniyle bir çok gazetecinin ve sosyal medya aktivistinin teröre destek vermekle suçlanarak hapse atılması Fas'taki otokratik pratiklerin yeniden canlanmasına dair önemli birer göstergedir."
Anmuth: Mısır'da her iki taraf da dezenformasyona başvuruyor
Üç yıldır Mısır’da serbest gazeteci olarak çalışan Fransalı Sophie Anmuth, Mısır’da son yıllarda derinleşen toplumsal yarılmanın, ister devrimci ister statükocu olsun her iki tarafın da dezenformasyona olan eğilimlerini artırdığın dile getirdi: “Son zamanlarda darbe karşıtlarınca dahi dolaşıma sokulan kimi haberler çelişkili bilgilerden oluşuyor. Bazen aynı konu hakkında yapılan Arapça ve İngilizce açıklamalar farklı oluyor. Yerel imaj, dıştaki imaj...”
Anmuth’a göre Mısır’da olan biten hakkında dış dünyaya güvenilir bilgiler ulaşmasının temel zorluklarından biri uluslararası medyanın editöryel müdahaleleri. Örneğin yabancı basın ajanslarıının tamamıyla barışçıl olduğuna tanıklık ettiği bir gösteriyi dahi “silahlı çatışmalar” olarak çerçevelendirme eğilimi. 6 Ekim 2013’de güvenlik güçleri tarafından 50’den fazla darbe karşıtı göstericinin öldürülmesi ile ilgili uluslararası dolaşıma giren ilk haberler bunun son örneklerinden biri.
Dib - Sayed:Kitle iletişim alanı sosyal medyaydı
Mısır’la ilgili paralel bir gözlemi “Medyatize olmuş savaş, medyaya karşı savaş ve medyada savaş: Mısır’da kaybolan hakikat” başlıklı ortak sunumlarıyla Mısırlı Abdel Ghany Sayed (Uluslararası Hukuk-Kahire Üniversitesi) ve Lübnanlı Amal Dib (Medya ve İletişim Enstitüsü-Berlin Hür Üniversitesi) aktardı:
“Olgusal takip yaparken sadece olayların başına ve sonuna odaklanan habercilik perspektifi nedeniyle uluslararası medyanın Tahrir’den 2013 yazına kadar geçen sürede Mursi’ye karşı gelişen tepkiyi görmesi ve aktarması mümkün olmadı. Öte yandan Mısır’daki siyasal dokuyu ‘Mursi yanlısı’ ve ‘ordu yanlısı’ ikiliğine indirgemek Mısır ana akım medyasının da 'üçüncü meydanı' görmezden gelmesine neden oldu. Orduya da, Mursi’ye de muhalif bu kitlelerin iletişim alanı doğal olarak sosyal medyaydı”.
Gostoli: İtalya medyası göçe odaklandı
İtalyalı gazeteci ve araştırmacı Ylenia Gostoli’ye göre özellikle büyük bölümü Berlusconi’ye ait ana akım medyanın Tunus, Libya ve Mısır’daki ayaklanmaları olası göç patlamalarıyla ilişkilendirerek bir ulusal güvenlik sorunu olarak sunması ve toplumu alarma geçirmesinin trajik bir sonucu iltica talebinde bulunanlarla ekonomik nedenlerle göç edenlerin topyekün “belgesizler” olarak kriminalize edilmesi oldu:
“İtalya’daki işsziliği, mutenalaştırma politikalarını, siyasi yozlaşmayı ve kamu hizmetlerindeki kesintileri düşünürsek Akdeniz’in öte yanında hak mücadelesi yürüten kitlelerle diyaloga girip dayanışabileceğimiz ne çok alan olduğunu göreceksiniz. Ancak televizyonu açtığınızda zenofobiye tosluyor, botlara doluşmuş Kuzey Afrikalı göçmenlerin İtalya kıyılarına doğru başlattığı işgal seferlerinden dem vuran, ‘bunların temizlenmesi Akdeniz’i kaşıkla boşaltmaya çalışmaktan farksız' diyebilen adamları izliyorsunuz”
Morayef: Mısırlı grafiticiler olmasaydı faşist polisi lanetleyemezdik
Konferansın son özel oturumunda konuşan Mısırlı gazeteci, yazar ve blogger Soraya Morayef, “Öfke Günü” olarak bilinen ve Mısır Devrimi’nin en önemli tarihlerinden biri olan 25 Ocak 2011’den bu yana önce Kahire’de ardından Beyrut, Filistin ve Libya’da kaydettiği muhalif sokak sanatı örnekleri üzerine konuştu. Fotoğraflayarak blogunda (suzeeinthecity.wordpress.com) yayınladığı grafitiler, kısa belgeseller ve tartışmalarla devrim anının sürekliliğine vurgu yapan Morayef "Resmi anlatıya muhalif herhangi bir eylemin ölümle cezalandırıldığı günlerde Ammar Abo Bakr ve El Zeft gibi grafiticiler olmasaydı Mısır'daki faşist polisi katlettiği çocuklar nedeniyle lanetlemek mümkün olmayacaktı" diye konuştu.
Filistinli, Mısırlı ve Libyalı sokak grafiticilerinin hem içerik hem de yöntem açısından birbirleriyle farklı düzlemlerde muhalafeti ve sanatı buluşturarak yerel toplumsal hareketlerle organik bağlar oluşturduklarıını anlatan Morayef, blogunda yayınladığı ve pek çoğu sadece bir kaç saat içinde silinen çalışmalarda özellikle Mısır’da sokaklarda öldürülen genç devrimcilerin duvarlara çeşitli stilizasyonlarla resmedildiğini, Libya’da ise gittikçe sofistikleşen bir karikatürleştirme tekniği kullanıldığını belirtiti. (EG/HK)
*Konferansın broşürü için tıklayınız.