Şairlerden başlayalım: Salamon Bicerano, Eli Perahya ve Beki L. Bahar. Bir şairin kızı da vardı aralarında: Beki Albukrek Bardavid. Hem annesi Lina Kohen Albukrek'in hem de diğer pek çok şairin mısralarını Türkçe'ye kazandırmıştı.
Klara Perahya, antolojiye değerli makaleleriyle katkıda bulunmuştu. Türkiye'de ve dünyada Sefarad şair ve araştırmacılarıyla bağlantı kuran, kitabın basımında büyük emeği geçen Robert Schild'i de ekleyince, ekip tamamlanmış oluyor.
Judeo-Espanyol, Türkçe ve Almanca olmak üzere üç dilde şiir ve yazılara kucak açan kitap, "EYE-Emirgan Yayınları Editions"in "Azınlık Dilleri Yazını" dizisinin son halkası.
"Vaktiyle Toledo'da Yahudiler, Müslüman ve Hıristiyanlar ile aynı toplumda barış içinde yaşarken her birinin kendi dillerinde yazdıkları metinleri diğerlerinin dillerine çevirmek, birbirlerine açıklamak ve bu yolla yakınlaşmalarını sağlamak için 1216'da kurulmuş bir tercüme okulu vardı. Bizler de bu okulun geleneğini devam ettirmek amacıyla, bir umut belirtisi olması için bu antolojiyi derlemiş olduk"
Yayınevi sahibi Gerald Kurdoğlu Nitsche, bu kitabın önemli bir misyon yüklendiğini ifade ediyor, çünkü Judeo-Espanyol dili yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Onları buluşturan: Bir tesadüf
Salzburg Üniversitesi dilbilimi öğretim görevlisi, ozan ve çevirmen Dr. Armin Eidherr, kitabın editörlüğünü üstlendi. Kitabın üç babasını (Gerald Kurdoğlu Nitsche, Robert Schild ve kendisi) buluşturan ise bir tesadüf:
"1999 yazının başlarıydı. Ankara'ya geçmeden önce bir hafta kadar, doksanlı yılların başından beri İstanbul'da yaşayan Gerald Kurdoğlu Nitsche'de kalıyordum. Geç bir akşam vakti, Emirgan'daki dairesinin terasında kağıt, kitap dolu masasının başında oturuyorduk; önümüzde rakı kadehleri. Gerald bir kitap uzatarak,
- 'Böyle bir şeyle ilgilenir misin? Burada yaşayan Sefarad bir şaire ait; Kantes de Maturidad' dedi.
"Şairin adını, Salamon Bicerano'yu, hiç duymamıştım. Gerald'a bu kitabı, o zamanlar henüz tanımadığım, İstanbul'da doğmuş ve orada yaşayan bir Askenaz olan Robert Schild vermişti."
Gerald'i bu şiirlerin çevirisi için harekete geçirmiş ve kısa bir süre içinde, İstanbul'da yaşayan Sefarad yazarlarla bir araya gelmelerini sağlamıştı.
Haberler yayıldı ve 18 ozanın şiirleri bir sepete doluştu. Şairlerin bir kısmı Türkiye'de doğmuştu.
Kimileri ise, ABD, Arjantin, İsrail, Yunanistan, İtalya ve Fransa'da. Aralarında, Türkiye kökenli ailelerin çocukları var.
Onları tanır misiniz? Gloria Joyce Ascher, Beki L. Bahar, Sara Benveniste Benrey, Salamon Bicerano, David Fintz Altebe, Ritta Gabbai Simantov, Matilde Gini de Barnatan, Matilde Koen-Sarano, Lina Kohen Albukrek, Margalit Matitiahu, Beatriz Mazliah, Ester Morguez Algrante, Clarisse Nicoidski, Eli Perahya, Avner Perez, Vitaly Sadacca, Haim Vidal Sephiha ve David W. Siman.
Herkesin Judeo-Espanyolu kendine
Üyesi olduğum nesil, şu anda 20'li yaşlarını sürenler, Judeo-Espanyol'u pek bilmiyor, anlamıyor. Bu dil, bizim için nostaljik bir masala dönüşüyor gün geçtikçe. Büyüklerime sordum: "Formülü nedir? İçinde hangi dilleri barındırır?" Meğerse, hiç de kolay değilmiş bu sorunun cevabı.
Beki Bardavid: "Burada kaç kişi varsa o kadar tarif alacaksın."
Robert Schild: "Ben hariç."
Söyleşimizin boyunu aşıyorduk, konu derindi. Ama ben size yine de küçük bir özet sunabilirim:
İbranice, Fransızca, İtalyanca, Rumca, Portekizce, Arapça ve Türkçe kelimeler var Judeo-Espanyol'un içinde. Sefaradlar, gittikleri yörelerdeki kelimeleri katmışlar dillerine. Dolayısıyla, herkesin kendine has bir Judeo-Espanyolu var diyebiliriz. Hatta aynı ülkede bile farklılıklar olabiliyor. İstanbul, İzmir, Edirne ayni dili konuşmuyor. Türkçe sözcük ve fiiller İspanyolcalaştırılıyor.
Salamon Bicerano şöyle bir örnek verdi: "Büyükada'ya gidiyordum. Vapurda iki hanımın konuşmasını duydum,
'Kuando el vapor esta yanasayando ala iskele de Büyükada, va yamar al hamal ke tasideye mi bavules..."
Klara Perahya söz aldı: "Babamı tanımadım. Büyükbaba ve büyükannemin evinde büyüdüm. Onların konuşması böyle değildi. Bunu söylemekten her zaman çekinirim, ama Judeo-Espanyol sosyal kademelere göre değişik şekiller alır."
Madem gidilen her yörede yeni kelime ve yapılar katılıyor kervana, o zaman dünya Sefaradları birbirlerini tam olarak anlayamazlar herhalde, diye düşünüyordum. Onaylandım.
"Peki Judeo-Espanyol neden kayboluyor?"
Beki Bardavid: "Sadece konuşmamak değil. Anlamıyorsunuz da... En kötüsü bu."
Klara Perahya: "Korkunç bir önyargı oldu."
Antoloji, sadece şiir değil yazı da sunuyor demiştik. Klara Perahya'nın "İstanbul'da Konuşulan Judeo-Espanyol Dili ile ilgili Düşünceler" adlı makalesinde bu konu aydınlanıyor;
"19. yüzyılın sonunda bazı Musevi gruplar bu dili değersiz bulmuşlar ve seviyesi düşük olan kişilere bırakarak, Fransız dilini ve 1931'den sonra, mecburiyetler sonucu Türkçe'yi yeğlemişler. Böylece, atalarımızın dili olan Judo-Espanyol günlük konuşmaların dışında kalmış. Buna rağmen, takriben 30 yıldan beri, gerek dile gerekse Sefarad kültürüne karsı büyük bir ilgi görülmekte. Netice itibariyle, bir dil nedir? Geniş anlamıyla, kaidelere bağlı, az çok istikrarlı ve düzgün bir ifade tarzıdır. Judeo-Espanyola gelince, şimdiye kadar nesilden nesice şifahen, ağızdan kulağa, istikrarsız bir şekilde aktarılarak yol almış, ve böylece Yahudilerin yaşantısını, korkularını, ümit ve ümitsizliklerini bünyesinde taşıyan bir dil olmuştur."
Beki Bardavid'in de iki yazısı yer alıyor antolojide. Yazılardan biri, Sorbonne Üniversitesi'nde açılan Judeo-Espanyol Kürsüsü'nün müjdesini veriyor. Dünyada ilk kez, Fransa'da 4 Kasım 1984'te Prof. Haim Vidal Sephiha tarafından kurulan bu kürsüyle, dilimiz akademik yaşam buluyor.
Beki Bardavid'in diğer yazısı, çevirmenlik deneyimi ile ilgili. Eski ve ünlü bir İtalyanca söz ile başlıyor. "Traduttore, Traditore" veya "Çevirmen, Hain" Çevirmek, yeniden yaratmaktır. Annesinin şiirlerini çevirirken, "ulvi bir görev" üstlendi kalemi ve diğer şairlerin tercümanı oldu. Salvo Yesua Loya ve Habib Gerez'in de katkıları oldu.
Neden şiir yazıyorsunuz?
Robert Schild'in belki yıllardır bir soru vardı zihninde. "Öğrenciyken, bir Alman tiyatro yazarı ile tanışmıştım. Hayli meşhur bir adamdı. Politik oyunlar yazıyordu. Söyle demişti: 'Bak, edebiyatın hepsi palavra. Roman, öykü hele şiir saçma sapan şeyler. Tek edebiyat ürünü tiyatrodur. Tiyatroda, karşında bir adam görürsün. Birebirsin. Halbuki şair bir şey yazar, o kadar da soyuttur ki çoğunlukla... Yaşam yok. Roman upuzun bir olaydır. Ama sen tiyatroya gidince, 1,5-2 saat oyunun içindesin. Şiirde bu yok.' Niye şiir yazıyorsunuz?"
Eli Perahya, bir şiirinden mısralarla cevap verdi:
Vezin ve kafiyelerle/ Şiirler yazan kimseler/ Daima şair değildir.
Şair odur ki/ Yazarken ağlayan/ Alev dalgalar gibi/ Kaleminden/ Doğruluk ve özgürlük/ Fışkıran kimsedir.
Şair odur ki/ Doğanın sihirli/ Güzellikleri karşısında/ Hayranlık duyan kimsedir.
Salamon Bicerano; "Tanrı, şarap, kadın, aşk, tabiat ve ölüm lirik sistemimi oluşturur. Bir toplum, şiiri zamanı gelince anlar. Biz, bugün yatırım yapıyoruz. Ama yazdıklarımız şiir, bizler şair miyiz ona toplum karar versin" dedi.
Robert Schild, samimi bir itirafta bulundu: "Bay Bicerano bir gün bize gelmişti. Ben Judeo-Espanyol'u anlamıyorum ama, eşim Meriye bir şiirini okudu. Kıskandım, öyle içtendi ki. Meri de eridi. Bay Bicerano dedim, bir tane şiir yeter."
Beki Bardavid: "Şair, ileriyi gören bir büyücüdür, falcıdır. Sanatçıların hepsi öyledir. Bedri Baykam, ikiz kulelerin yok oluşunu resmetmiş, 11 Eylül'den önce. Dünyanın nereye gideceğini görmüş. Annem 87 yaşında şiir yazmaya başladı. 64 tane yarattı ve öldü."
26 Şubat akşamı, sizi Avusturya Kültür Ofisi'ne bekliyoruz... Kitap, Türk kamuoyuna tanıtılacak. Ozanlar şiirlerini okuyacaklar, tiyatro sanatçısı Sumru Yavrucuk ise Türkçelerini seslendirecek. Yayımcı, editör ve çevirmenler de orada olacak.
Judeo-Espanyol müziği kulağınızda, deniz karşınızda, bir bakarsınız siz de şair olmuşsunuz!(SA/ÇM)
-------------------
Bilgi için:
Avusturya Kültür Ofisi
Köybaşı Cad. No: 44
Yeniköy
(212) 223 78 43 - (212) 223 78 44