Türkiye Yahudilerini merkeze alan "Kulüp" dizisi, izleyiciyle buluştuğu 5 Kasım'dan bu yana Sefaradlar, konuştukları dil Ladino, Varlık Vergisi, oyunculuklar ve dönemin atmosferini yaratması bakımından gündemde.
1955 yılı İstanbul'unda geçen hikaye, dönemin popüler gece kulübünde çalışan eski mahkum Matilda ve hapisten çıktığı güne kadar kendisinin varlığından habersiz olan kızı Raşel'in yaşam macerasını anlatıyor.
Dizinin başrollerini Gökçe Bahadır, Barış Arduç, Asude Kalebek, Salih Bademci, Metin Akdülger ve Fırat Tanış paylaşıyor. "Kulüp"ün yaratıcısı Zeynep Günay Tan, Seren Yüce ile dizinin yönetmenliğini paylaşıyor.
Türkiye Yahudilerinin basında temsilcisi olan Şalom gazetesi de 10 Kasım'da "Kulüp" dizisi dosyasıyla okurlarıyla buluştu.
Birinci sayfadan "Türk Yahudilerinin tarihinin hüzünlü kesitine bir bakış" manşetiyle verilen dosyada öne çıkan yazılar şöyle:
Molinas: Türkleştirme politikası
İvo Molinas "Zamlar, AKM ve 'Kulüp'" başlıklı yazısında, gayrimüslimlerin aleyhine sonuç veren Varlık Vergisi'nin yarattığı zincirleme yıkılış hikayesinden söz ediyor.
Molinas yazısında, "Türk Yahudi Toplumu'ndan bazı kişilerin de rol aldığı dizide bugün unutulmaya yüz tutmuş Ladino dilinin 1950'lerde nasıl da yaygın olmakla birlikte yerini yavaş yavaş Türkçeye bıraktığını görürken, Varlık Vergisi ile başlatılan 'Türkleştirme' politikasının tüm gayrimüslimlere keskin bir ötekileştirme başlattığını da gözler önüne seriyor" diyor.
Gürler-Kurtuluş: Medina, Aseo, Pinto, Vedre...
Tülay Gürler - Kurtuluş ise "Kulüp ve gülibrişimler" yazısında dizinin geçmişe kısacık açtığı koridorlarla, seçtiği kilit kelimelerle kendi hikayelerini yeniden yazdırmayı başardığını aktarıyor.
"Bizi siyah - beyaz bir geçmiş karesinde Aşkale'ye, Varlık Vergisine kısacık götürüp uzun uzun düşündürdü. Atılan bir tokadın acısında; aşkın, sevginin ziyan tarafını, insan olmanın ne zor bir iş olduğunu anlattı. Büyük Hendek'e Bankalar Caddesine, Tepebaşı'na, Tünel'e, İstiklal'e, Yemenici'ye, Lebon'a, Markiz'e, Adalar'a bir kez daha baktırdı. Medina'yı, Aseo'yu, Pinto'yu, Vedre'yi, Borekitas'ı, Şabat'ı, Sinagog'u, Purim'i; ekmek sepetinin beyaz örtüsünü, gülibrişim ipliklerle yumuşacık birbirine bağladı. Biz; bildiğimiz, duyduğumuz her kelimede, onun arkasına saklananları düşündük. Bu sözcükleri ilk defa duyanlarsa, merakla baktılar hiç bilmedikleri hikayeye...1950'lerin Türkiye'sine, İsrail'e baktılar. Soyadlarına, sokaklara, insanlara, öteki olmanın zorluğuna; patlıcanlı, peynirli, ıspanaklı, patatesli çöreklerin gevrek tadına... Haksızlığa, acımasızlığa, seçkinliğe, farklılığa, benzersizliğe, dikkate, zekaya odaklandı herkes; düşünmeye, hissetmeye..."
Apalaçi: Aşkale'yi babamın ölümünden sonra öğrendim
Bir yaşında olduğu 1943 yılında, kendisinden istenen Varlık Vergisini ödeyecek birikimi olmadığı için babasının Erzurum´un Aşkale ilçesine gönderildiğini anlatan Viktor Apalaçi ise "Kulüp" başlığıyla bir yazı kaleme aldı.
Diziyi anlatırken kendi hikayesini de hatırlatan Apalaçi'nin babası hayatına damga vuran bu olaydan, yaşadığı yıllarda hiç bahsetmemiş. Babaannesi de bu konuda suskun kalmış.
"Aşkale gerçeğini babamın ölümünden sonra ağabeyimden öğrendim. 'Kulüp' dizisinin konusunun geçtiği 1955 yılının 6- 7 Eylül Olaylarının dehşetini Büyükada'da 13 yaşında bir çocuk olarak yaşadım" diyor yazısında.
Kaston: Bizden sonrası birkaç kelimeyi de söyleyemez
Sarp Kaston "Türk Sefarad Yahudileriyle ilgili en gerçekçi yapım: KULÜP" başlığıyla kaleme aldığı yazısında dizinin içeriğini bir kenara bırakarak dizinin biraz da neler ifade ettiğine odaklanıyor.
Kaston şöyle diyor:
"Ben de Türkiyeli bir Yahudi genç olarak diziyi izlerken düşünmeden edemedim. Sadece Türkiye özelinde değil, Yahudi toplumu olarak da birçok alanda değişim gösterdiğimizin farkına vardım. Bu zaten yadsınamaz bir gerçek ancak baktığımızda günümüzde Ladino'yu birkaç kelimesi dışında anlayabilecek genç-çocuk sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bizim dönemden sonrası o birkaç kelimeyi de söyleyemez. Hal böyleyken bir Netflix dizisinde bunları görmek beni şahsen çok mutlu etti.
Diğer yandan dizide en çok hoşuma giden detay, Matilda'nın Anadolu'dan İstanbul'a göç eden bir genç ile yaptığı sohbet oldu. Genç, Matilda'ya Sefarad kelimesinin anlamını bilmediğini söylediğinde ortaya şöyle bir diyalog çıktı:
- Sefarad, eskiden buraya göç eden Yahudiler, benim gibi.
- Bizim gibi yani"
"En duygulandığım an, Ladino öğretmek oldu"
Fotoğraf: Şalom
Virna Banastey ise dizide gerek danışmanlık olarak, gerekse belli rollerde ve figüran olarak yer alan Türkiye Yahudileriyle bir söyleşi yaptı.
"Türk Yahudilerinin tarihine yakından bakış: KULÜP" başlıklı söyleşide İzzet Bana şöyle diyor: "Dizide, dönemin Türk Yahudi yaşantısını doğru yansıtabilmek için en ufak detaylara kadar inildi. Öncelikle mekan seçimi, dekor ve aksesuarlar bilinçli ve büyük bir titizlikle yaratıldı. Geleneklerimiz, ritüel yaşantımızdaki objeler, aile disiplinimizi gösteren kaideler, Ladino konuşma tonlamaları, bunun getirdiği yorumlar, dini ritüel duaları gerektiği gibi uyarlandı."
Dizide Mordiko'nun halalarından birini canlandıran Elza Cemal: "Her zaman hayalini kurduğum ve çok istediğim bir şeydi. Zaten projenin teklifi geldiğinde, rolüm ne olacak diye düşünmeden, hemen kabul ettim."
Dizide bir karakterin annesini canlandıran Forti Barokas: "En duygulandığım olay ise, çekimler öncesinde dizide Yahudi bir karakteri canlandıran Gökçe Bahadır'a Ladino öğretmek oldu. Özellikle de Şabat mumu yakma duasını çalışırken..."
(AÖ)