Bursa'nın Küçük Delilli Köyündeki Mustafa Kabakçı'nın köy evi müzesine ilişkin yazımı noktalarken aklıma geldi; Safranbolu'daki "Yörük Köyü". Safranbolu'yu ve evlerini herkes bilir.
Ama "Yörük Köyü"nü çok fazla bilenin olduğunu sanmıyorum. Bu nedenle orası da bu yazı dizisi içinde anılmaya değer bir yer.
Çünkü orada da neredeyse her ev Mustafa Kabakçı'nın evi gibi "yaşayan müze" halinde. Dolayısıyla "Unutma özürlü" aklımın ceremesi bu yazı olacak.
Anayollar-arayollar
Geçen yıl ağustos ayında bir baştan bir başa dolaştığım Karadeniz turunun son bölümünde yolu yine ara yollara çevirmiş, Kastamonu'dan Safranbolu'ya yönelmiştik.
Minicik "Araç" ilçesinde verdiğimiz küçük çay molasından sonra Safranbolu'ya doğru giderken, öğle yemeği molasını daha önce de bir defasında tabelasını gördüğüm "Yörük Köyü"nde vermeye karar verdim.
İyi de yapmışım. Daha önce bir kez yaptığım gibi "Es geçilir" bir yer değilmiş. Epeydir "koruma alına altına alınan, araştırmalar yapılan ve artık "çok kitaplı" bir köy haline gelen "Yörük Köyü" yolu düşenin mutlaka uğraması gereken bir yer bence.
Çünkü günümüzde tüm değerler, doğa, kültürün yarattığı unsurlar her yer, her şey büyük bir hızla yok oluyor, kayboluyor.
En azından onların olduğunu bilmek, yaşayan örneklerini görmek, değerlere sahip çıkma konusunda insanı daha bir "dirençli" kılıyor.
"Kitaplı" Köy
Köyü dolaşırken aldığım İstemihan Talay'ın Kültür Bakanlığı yaptığı sırada bakanlıkça desteklenerek bastırılan; "Safranbolu Yörük Köyü Geleneksel Yaşam Biçimi ve Evleri" adlı büyük boy kitaptan söz etmek istiyorum ilkin.
Kitabın aynı zamanda editörlüğünü de üstlenen ve bu yörede uzun araştırmalar yapan Doç. Dr. Can Mehmet Hersek'in de kitabın önsözünde vurguladığı gibi aslında köy bir çok yönden önemli.
Şöyle diyor Hersek: "Bozulma ve rant baskısına maruz kalmamış yörelere zamanında müdahale edilerek kültürel mirasımıza ait bazı örneklerin korunması mümkün olabilir.
"İşte bu kitapta sizlere tanıtmak istediğimiz Yörük Köy geleneksel konutları açısından hemen hemen el değmemiş biçimde korunmuş olan ender bir yerleşimdir.
"Ayrıca dünya kültürel miras listesine dahil olan Safranbolu'nun hemen yanı başında yer alması nedeniyle de uzun yıllar pek dikkat çekmemiş olup; ancak son yıllarda özellikle Yörük Köyü Kültür Mirasını Koruma, Tanıtma ve Dayanışma Vakfı'nın çabaları ile gündeme gelmeyi başarmış bir yöremizdir."
Korumaya katkıda bulunmak
Araç yolundan gelirken Safranbolu'ya 13 km. kaldığında yolun sağıda "gösterişli" bir tabela size Yörük Köyü'nün yolunu işaret ediyor.
Çok yüksek olmayan meyve ağaçlarının arasından giden 1 km.lik bir yoldan geçerek, köyün dar sokaklarına, biraz ilerleyince de köyün meydanına ulaşılıyor.
Köyün içine girildiği andan itibaren "eskilere" döndüğünüzü sanabilirsiniz; ya da bir "film platosu"nda olduğunuzu. Ama hiç bir şey yapay değil. Hepsi "özgün ve korunmuş" haliyle ve canlı olarak karşınıza çıkıyor.
Yolun kenarlarında binaları anlatan bir çok tabelalar var. Ayrıca sizi yönlendiren, yarı reklam, yarı tanıtım ve yardım amacıyla konulmuş tabelaları izleyerek, bugün serbestçe gezilebilen köy evlerine -aslında konakları demek gerekir- ulaşabilirsiniz.
Aracınızı köyün girişine bırakıp yürüyerek gitmeniz daha uygun bir davranış olabilir. Böylelikle hem aracınızın egzozundan çıkanların orayı kirletmemesini sağlamış olursunuz, hem de "modernite"nin unsurlarını o korunmuş eskinin güzelliğini bozmamasına katkınız olur. Ayrıca güzellikleri daha kolay ve ayrıntılı görebilirsiniz.
Köy değil "açıkhava müzesi"
Köyle ilgili yazılanlarda ve tanıtımlarda böyle bir başlık yer alıyor. Bunun doğru olduğunu gezdikçe anlıyorsunuz.
Yörük Köyü, 1997'de koruma altına alınıp turizme açılmış. Köyün kuruluşunun 14-15. yüzyıla kadar uzandığı söyleniyor.
Köyün yerlileri kendilerini "Oğuzlar"ın Kayı boyunun "Karakeçili" aşiretine bağlıyorlar. Bazı kayıtlar ise kökeni Orta Asya'da olan ve "Taraklı" adlı bir topluluğun devamı olduğunu ortaya koyuyor.
Köyde en eskisinin 450 yıllık olduğu söylenen yüze yakın ev ve konak var. Bunların 93'ü Kültür Bakanlığı tarafından kayda alınıp tescillenmiş.
Başka bir deyişle köy artık bir "kentsel SİT alanı" durumunda. Bunun sonucunda bazı yenilemeler ve turizme yönelik onarımlar söz konusu olmuş.
Hersek'in kitabındaki verilere göre 1997 itibariyle köyde 140 hane ve çoğu yaşlı 145 kişi var. Köyden çok sayıda göç olmuş. Bugün yaşayanlar genellikle turizme yönelik faaliyetleri sürdürüyorlar. Eskiden yöre insanı hayvancılıkla geçinirmiş.
Bu arada opera sanatçısı Leyla Gencer'in ailesi "Çeyrekgiller"le, Cemil İpekçi'nin de kökeninin bu köye dayandığını vurgulayalım. Ünlü insanların çıktığı bir köy "Yörük Köyü"
Bu evleri dolaşarak ve orada halen yaşayanların yaşamlarını ve aile geçmişleri ve öykülerini dinleyerek o günleri daha yakından tanımak anlayabilirsiniz.
Özellikle ziyaretçilere yardımcı olan köylü kadınlar, her alandaki çalışkanlıklarını bu konuda da gösteriyorlar ve çok kısa sürede çok fazla şeyi anlatarak sizi o günlere götürebiliyorlar.
"Turistik" evler
Yörük Köyü'ne gelenler, iki Sipahioğlu Konağı'nı gezebiliyor. Konakların önünde "Gezi Evi" tabelası bulunuyor.
1 YTL vererek bu evleri ev halkından birinin refakati eşliğinde, girişte ayakkabılarınızı çıkararak gezebiliyorsunuz. Odaları dolaşırken şaşırıyor, ev halkının başından geçenleri dinleyebiliyor, kimin hangi odada yaşadığını, nerede oturduğunu öğrenebiliyorsunuz.
Evler üç dört katlı. Giriş ve en alt kat ahır, onun üzerinde ortak kullanım alanları ve daha yukarıda da çoğu "ağa", "hanım", "bey" olan ev sahiplerinin, "oğulları" ve "gelinleri"nin odaları var. Her taraf ahşap ve her yanda dolaplar, çıkmalar, cumbalar var.
Tavanlar, kapılar hep işlenmiş veya boyanmış. Odaları donatan sedirler, yastıklar, örtüler, kilimler, gündelik kullanılan eşyalar aynen eskiden olduğu gibi korunuyor.
Buralarda yaşayanların giydiği giysiler ve kişisel kullanımlarına ait aksesuarları da gezerken görmek olası. Kısacası anlatılmakla bitmez güzellikler.
İsterseniz geziniz bittiğinde sohbeti, ev sahibi hanımların hemen birkaç dakika içinde hazırladığı "gözleme"leri yiyerek ve ev yapımı soğuk, yağlı ve köpüklü ayranınızı içerken sürdürebilirsiniz.
Yeniden gelme sözü vererek ayrıldığınızda bir yandan da "keşke burada bir evim de benim olsa" diye düş kurabilirsiniz.
Ben de o zaman size orada bir evi olmak yerine sizin geçmişinizden kalan izleri aramanızı ve oralarda yeni ve benzer güzellikleri bulabileceğinizi söylerim.
Yörük Köyü'nden bir "Romeo-Jülyet" hikayesi
Köyde eskiden beri dile getirilen aslında "hüzünlü bir aşk öyküsü" de var. Anlatılanlara göre, yakınlardaki Konarı Köyü'nden güzel bir kızla, bu civarlarda konup göçen yörüklerden yakışıklı bir delikanlı, birbirlerine aşık olmuşlar. Kızı babasından istemişler ama kızın babası, "yörükler" göçebe diye kızını vermek istememiş.
Oğullarının bu aşkla yanıp tutuştuğunu gören yörük ailesi, hiç olmazsa oğlan kızı görebilsin buraya yerleşmişler. Denildiğine göre "Yörük Köyü" de böyle kurulmuş.
Sürekli olarak buluşan iki genç, sonunda kaçmaya karar vermişler ve köyün yakınındaki "Dipsiz Göl"ün olduğu yerde sözleşmişler. Delikanlısı gölün olduğu yere gidip beklemiş. Belirli bir süre sonra umudunu kesmiş ve "onsuz bana yaşam haram" deyip, Dipsiz Göl'e atlayıp intihar etmiş.
Bir zaman sonra kız buluşma yerine gelmiş. Bakmış sevgilisi yok. O da beklemiş. Bir zaman sonra o da umudunu kesmiş ve aynı şeyleri söyleyip o da kendisini göle atmış. Orada buluşmuşlar mı, bilinmiyor. Gölün dibine ulaşılamadığını söylüyor köylüler.
Anlatılanlardan biz de gölü öğrendik ama derinliğini ölçmek üzere oraya gidemedik. Bir sonraki ziyarete bıraktık. (MS/TK)