Cumhuriyet, Star, Milliyet, Yeni Şafak, Akşam, Hürriyet, Radikal, Yeniden Özgür Gündem, Evrensel ve Sabah gazetelerindeki konuyla ilgili Salı köşe yazılarını taradık.
Hürriyet'te Hükümete hiç eleştiri yok
Hükümete eleştirel yaklaşımda en dikkatli olan Hürriyet gazetesindeki konuyla ilgili 8 köşe yazısı yer alıyor, eleştirel yazı hiç yok.
Eleştiri rekoru 4 yazının 4'üyle Evrensel, 2 yazının ikisiyle Yeniden Özgür Gündem, ve 14 yazıdan 5'iyle Cumhuriyet'e ait. Cumhuriyet'teki kalan 9 yazı ya durum tespiti yapıyor ya da beklemekten yana.
Milliyet'teki 8 yazının 2'si, Yeni Şafak'taki 11 yazının 1'i, Akşam'daki 10 yazının 1'i, Radikal ve Sabah'daki 9'ar yazının 1'i duruma eleştirel yaklaşıyor.
Eleştirel yaklaşan yazarların köşelerinden alıntılar yayımlıyoruz.
Cumhuriyet
Toktamış Ateş, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, ("Birinci adam kim" ve nasıl geldik bugünlere nasıl), Orhan Birgit (Kıbrıs ve Simitis), Oral Çalışlar (AKP takıyye mi yapıyor? - Yaşayarak göreceğiz), Özgen Acar (Annan Planı), İzzettin Önder, Metin Erksan (Olmayan adalar ve Kıbrıs Adası) yazılarıyla daha çok durum tespiti yapıyorlar.
İlhan Selçuk: "Katolik nikahı"
(...) 3 kasım seçimleri bir kuşkulu senaryoyla birden bire tezgahlanmıştı; hesap kitap kısa sürede iktidara oturtulacak hazırlıksız bir İslami partiyle Türkiye'yi ketenpereye mi getirmekti.
Erdoğan Gül ikilisi şimdi bu tuzağa mı girecek? Mütareke basını istediği kadar yalakalık yapsın kar etmeyecek! Burası Türkiye!
Müslümanlığın şiarında "Katolik nikahı"na girmek için ulusal çıkarları hiçe saymak İslamın beş şartından biri sayılıyorsa, ona bir şey diyemem!... Bu yolda Gül'ü de göreceğiz...
Erdoğan'ı da...
Cüneyt Arcayürek: Oksijen çadırındaki plan
(...) Daha ilk günden seçimlerde vaat ettikleri, örneğin dokunulmazlıkların kaldırılacağı vaadinden vazgeçmelerini nasıl değerlendireceğiz? Zira RTE (Recep Tayyip Erdoğan) "dokunulmazlık öncelikli sorunumuz değildir" diyor.
10 gün önce söylediğini, 10 gün sonra yadsıyan bir genel başkanının, bugün ustaca gizlediği İslamcılıktan vazgeçtiği savlarına AB neden inansın?
Biz neden inanalım?
Mustafa Balbay: Acil Eylem
(...) Planda dile getirilmesi gereken konu çok, şimdililik burada keselim... Plana nazar değmesin, bir tekerleme takalım:
Oh be; alem kör, millet sersem.
Değirmene gidip ipe un sersen.
Bütün iş alemi peşinden koşar,
Masaya altı yedi ihale sersem!
İzzettin Önder: Mutlak iktidarın maliyetleri
(...) AKP'nin sivil toplum örgütleriyle ve hatta muhalefetle işbirliği içinde olacakları yönündeki olumlu söylemlerine karşın, kritik dönemlerde kendine has yerel çıkışları fevkalade çirkin olduğu gibi, bizzat kendi gücünü de ülke ve ekonomi aleyhine sınırlayan bir davranış tarzıdır.
Deniz Som: Ne dediler
(...) Varsa yoksa yabancı gazeteler bizim için ne dedi' Aslında yabancı gazetelerin pek bir şey söylediği yok... Onlar hükümetlerinin mesajını veriyor...Dünyayı yönetenler medyalarını yönetmekten geri kalmayacaktır!
Star
AKP ve hükümete eleştirel yaklaşan Erdal Bilaller, Ömer Faruk Günel, Umur Talu, Engin Ardıç dışındaki köşe yazarları Rauf Tamer, Mustafa Mutlu ve Ümit Aslanbay bekleyip görmekten yanalar.
Murat Çelik (Ciddi bir durum- Yunanistan gezisi), Zeynep Gürcanlı (Diplomatlar dışarıda - Kıbrıs), Ömer Çelik (Konvansyonal siyaset ve Kıbrıs) yazılarıyla AKP ile de ilgili olmakla birlikte esas olarak başlıklarındaki sorunu irdeliyor.
Engin Ardıç: Halk Çocuğu
(...) Bizim evde 'iyi su küpü' vardı, bakır maşrapalı, üzeri sakız gibi işlemeli örtüyle kaplı, sizinki hala duruyor mu Hamdi amca? Duruyordur.
1950 seçimlerinde iktidara halk değil, 'halk adına' Anadolu toprak ağaları, eşraf ve tüccar gelmişti... 2002'de bu kez halkın kendisi iktidarda. Seçkinler, hiç lamı cimi yok, katlanacaklar!
Siyasi fikirlerimiz pek uyuşmuyor ama, ben sizi sevdim Gül ailesi...
Küçükken de Kasımpaşa'ya, dayımlara giderdik, 'tonozun' orada top oynar, koştururduk, belki 'Tayyip'le' de oralardan tanışırız...
Ben size muhalifim ama asla düşman değilim kardeşler.
Bizim kırk-kırk beş yıl önceki dalga boyumuzdasınız. Çocuklarınız elbette daha da ileri gideceklerdir.
Umur Talu: Ölmeyen mezara koymayın bizi
(...) Başkalarının hayatlarını şu veya bu şekilde hep kasalarına tıkıştıranlar, kumandalarına yapıştıranlar, keyiflerine iğneleyenler, ihtiraslarına katık edenlerin unuttuğu ve unutturduğu gerçek hayat o.
Bir seçim, her şeye rağmen, en azından simgesel olarak, birilerine bunu hatırlatmış mıdır acaba?
Alabildiğine varken, birdenbire yoksun işte.
* * *
Aslında, Tayyip Erdoğan'ın Demirel'e ziyaretinden sızan 'ombudsman'lık fikri üstüne yola çıkan bir yazı, yoldan çıkıp ölüme kadar dayandı.
Madem işsizlere iş bulmaya oradan başlanıldı, ki kötü bir şey değil, kuyruk epey uzun.
Fikir fikirdir, iş iştir, rehabilitasyon da yanlarına kâr kalır!
Sevaptır.
Ömer Faruk Günel: Gönül'ün gönlü nasıl alındı?
(...) Günlerdir Başbakan ismi tartışıldı. Üç-dört aday konuşuldu. Bunlar Abdullah Gül, Vecdi Gönül, Bülent Arınç ve Abdülkadir Aksu oldu. Gönül, muhafazakar-milliyetçi kanadın adı olmaktaydı. Arınç ise öteden beri yani Refah ve Fazilet döneminden bu tarafa hep ön plana çıkan,'Milli Görüş'ün yandaşı olan bir isim olarak dikkat çekti. Özellikle partinin bu görüşü savunan kanadına hakimdi. Bu bakımdan Gönül'e yönelik perde arkası karşı kulis olduğunu da biliyordu.
Bu çekişme, Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığının yasal olarak çözümüne kadar 'başbakan' koltuğuna oturacak isim belli olma aşamasında daha da belirginleşti. Bu çekişmeyi bilen Erdoğan da çözüm yolunu, parti içerisindeki rekabeti su yüzüne çıkarmamak için, Abdullah Gül'ü kendi yerine 'emanetçi olarak' Başbakanlık koltuğuna oturttu. Böylelikle dengeleri sağladı.
Erdal Bilaller: Devlet bakanı Beşir Atalay
(...) Rektörlükte bulunduğu sırada türbanlı öğretim üyelerinin ders vermesine gözyuman...
İran ve Arap Dili ve Edebiyatı bölümleri oluşturmasına rağmen, bir tek Batılı dil bölümü kurmayan...
YÖK dosyalarına göre, Veteriner Fakültesi bulunmaması halinde yandaşlarını korumak için öğretim üyesi kadrolarına veterinerler alan...
Hatta doktora tezinin kapağına Humeyni'nin resmini koyan Yardımcı Doçenti sağ kolu yapan Prof. Dr. Beşir Atalay, görevden alındıktan sonra bir süre YİMPAŞ'ta danışmanlık yaptı, ardından da ANAR adlı araştırma şirketini kurdu...
Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay'ın Başbakan Gül'e hayırlı olmasını dilerim...
Başbakan GÜL oldu tamam da; bu millet ne zaman GÜLecek?
Milliyet
Gazetenin AKP ve hükümetine eleştirel yaklaşan iki yazarı var: Meral Tamer ve Melih Aşık.
Genel Yayın yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz (Kıbrıs bir ada mıdır), Hasan Cemal (Zurnanın zırt dediği yer: Kıbrıs), Fikret Bila (Kıbrıs planına bakış) yazılarıyla konunun hem içindeler hem de dışında. Can Dündar tarafsız bakarken, Taha Akyol ise "AKP'nin üçlüsü" yazısıyla gelişmelerden umutlu bir yerde duruyor.
Meral Tamer: AK Parti'nin bile Demirel'e ihtiyacı varsa....
(...) Umarım Tayyip Erdoğan'ın Demirel'i ziyareti, "siyasetçi olarak gerçek bir derinliğe erişmiş olduğunun göstergesi" değildir. Siyasetçi olarak gerçek bir derinliğe erişmiş olmak için hâlâ Demirel'den icazetin gerekli olduğu düşünülüyorsa vay halimize! Kaldı ki Demirel'in rahle-i tedrisinden geçmiş (ya da geçmemiş), aynı kıstaslarla siyaset yapanların seçmenden yedikleri büyük tokat da ortada...
Tayyip Bey'in AK Parti'de "ortak akıl"a büyük önem verdiği, her konuda son sözü söylemeden önce mutlaka herkesin fikrini aldığı, dilinden düşürmediği "kurullarımız karar verir" cümlesinin AKP örneğinde sahiden gerçeği yansıttığı ısrarla belirtiliyor.
Şu ortak akıl, hangi akla hizmet Erdoğan'a "Sen koşa koşa Demirel'e git de akıl al" dedi fevkalade merak ediyorum.
Melih Aşık. Mazi önemlidir...
(...) Eski bir karikatürde yaşlı adamla genç bir kız başbaşa oturmuş fısıldaşıyorlar.
Yaşlı adam soruyor:
Mazimin nesini beğenmiyorsun şekerim?
Genç kızdan yanıt:
Uzunluğunu...
Mazi önemlidir. Hele devlet hayatında, daha da önemlidir. Dün ilan edilen bakanların mazisine baktık. Bazılarınınki çok karışık... Bu durumda Hükümet'e güven nasıl sağlanacak?
Yeni Şafak
Mehmet E. Yavuz ( Eee, n'olmuş ilk sen yazmışsan), Taha Kıvanç (dostluk önemli), Ali Bayramoğlu ( Türkiye'ye neler oluyor?), Cengiz Çandar (Gül Hükümeti - Erdoğan İktidarı), Fehmi Koru (Yeni hükümet yeni umut), Mustafa karaalioğlu ( Abdullah Gül ile "o gece"), Kürşat Bumin ( Bu tür açıklamalar da artık 'baraj altında' kalmalı..), Ahmet Taşgetiren ( Tecrübe ve enerji), Nazlı Ilıcak (Gül, başbakan) yazılarıyla hükümete ve Gül'e "hoş geldin" diyorlar.
Yeni Şafak yazarları genelde heyecanlı ve sevinçliler ama "eleştiri haklarını" saklı tutmak istiyorlar...
Akif Emre: Eleştirme Hakkı
(...) Bu noktada altı çizilmesi gereken husus şu: AKP'lilerin sergiledikleri olumlu üslupla olumlanan siyaset çizgisi arasındaki nüans ortaya konmadan siyasi atmosferdeki yumuşamanın sorun çözücü mü yoksa sorun örtücü mü olduğunu netleştirmek mümkün değil. Türkiye'nin nerede yanlışa sürüklendiği konusunda yanlış yapanların da muzdarip olanların da olumladığı bir üslup kaygılarımızı artırmalı mı yoksa özlediğimiz toplumsal uzlaşının keyfini mi sürmeliyiz?
Henüz iktidarı devralmamış bir hükümet (bakanlar kurulu listesi şu satırların yazıldığı sırada açıklanıyordu) için çok erken bir eleştiri, önyargılı bir olumsuz tavır gibi algılanabilecek bu eleştirel yaklaşımın diri tutulmasının, negatif olmaktan çok pozitif bir işlevi olduğunu düşünüyorum.
Akşam
Mehmet Barlas (Başsavcı Kanadoğlu, Tayyip Erdoğan'ın yolunu kesebilir mi?), Zülfükar Doğan (BDDK'nın havası... Ne diyor, bu memleketin anayasası? ) Deniz Gökçe (Esas sorun garibanizm!), Oya Berberoğlu (Eğer başarırlarsa Türkiye'nin kaderi değişir), Zeynep Atikkan (Latin Amerikalaşma ve İslamcı alternatif), Güler Kömürcü (Erdoğan ne zaman başbakan olacak?), Şakir Süter (Yeni hükümet ve Arınç), Nuray Başaran (Atina izlenimleri), İsmail Küçükkaya (Erdoğan- Simitis: Zor oyun) yazılarında AKP ve hükümetine eleştirel değil, daha çok konular üzerinden yaklaşıyor.
Akşam'da eleştirel denebilecek tek yazı Yalçın Pekşen'e ait.
Yalçın Pekşen: Dam Üstünde tecavüz
(...) Cevabı apaçık olan konulara dinsel kılıflar uydurarak Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu unutturmaya çalışmak mı?
Biliyorum, siz bu soruları sormak için henüz çok erken diye düşünüyorsunuz. Haklısınız; çünkü her kesimden birçok aklı başında kişi de öyle düşünüyor. En önemlisi kamuoyunu yönlendirme olanağı bulunan gazetecilerin büyük çoğunluğu dahi öyle düşünüyor. Yabancı gazetecilerin bile aklına gelen sorular bizimkilerin aklına gelmiyor.
Dün ciddi bir fikir gazetemizin ünlü bir kadın yazarı Brüksel'de karşılaştığı İtalyan meslektaşının sorularını ve kendi cevaplarını yazıyordu.
Önceden tanışıklıkları olduğu anlaşılan İtalyan gazeteci soruyor:
-Ne diyorsun? (Konu AKP'nin iktidara gelişidir)
-Göreceğiz.
-Korkmuyor musun?
-Hayır.
-İran'da da böyle olmuştu. Aydınlar sizin şimdi Türkiye'de yaptığınız gibi İslamcılara yol açıp destek vermişti.
Hürriyet
Gazetede, AKP ve hükümetine eleştirel tek yazı yok, Emin Çölaşan "Haydi, Hodri Meydan" başlıklı yazısı ise tam da başlığının söylediği gibi.
Pakize Suda (Gülsen gülüm olayım), Yalçın Doğan (Atilla ile görüşemedik), Oktay Ekşi (İlk izlenimler), Yalçın Bayer (Bakanlarımızı tanıyalım), Hadi Uluengin (Bize ilgi neden) başlıklı yazılarda yeni hükümetin çevresinde dolaşıyor.
Ertuğrul Özkök (Erdoğan konuşurken Gül bitmesini bekledi) ve Fatih Altaylı'nın ( 3.5 yıl önceki yazı) yazılarında bir nevi heyecan gözleniyor.
Radikal
Radikal'in tek muhalifi ise Türker Alkan.
Genel yayın yönetmeni İsmet Berkan (58. hükümet hayırlı olsun) başlıklı yazısıyla hükümete başarılar dilerken Nuray Mert (Müslüman, demokrat), Murat Yetkin (Atina'da ikinci bahar), Hakkı Devrim (Akıllı biri var bu AKP'de), Erdal Güven (Annan planı, dış dengeler) başlıklı yazılarında AKP bağlantılı ya da bağlantısız konulara mesafeli bir yerden bakıyorlar.
Tarhan Erdem beklemekten yana, Korkmaz İlkkorur da "Gizli fren" başlıklı yazısında ekonomi konuşuyor.
Türker Alkan: Oldu da bitti maşallah
(...) Erdoğan'ın ilk ziyaret ettiği politikacının Demirel olması bir rastlantı olmamalı. Malum, dün dündür...
İyi de, onlar politikacıdır, çıkarlarına göre konuşmaları normaldir. Ya basının büyük bir kısmını eleştiri görevini unutarak, sünnet çocuğu pışpışlarcasına, "oldu da bitti maşallah" teraneleri içinde işi götürmesine ne demeli...
Yeniden Özgür Gündem
Az sayıda köşe yazısının bulunduğu Yeniden Özgür Gündem'de Mustafa Yalçıner (Solun erimesi ve politika sorunu), Selahattin Erdem (Yeniden yapılanma ve çatı parti) başlıklarıyla "sol" üzerine tartışılırken, AKP ile ilgilenen tek yazı İnsan Hakları derneği Genel Başkanı Hüsnü Öndül'e ait, D. Ali Küçük ise, hükümetten ziyade muhalefet üzerine yazıyor.
Hüsnü Öndül. Yeni Hükümet
(...) ANAP, DYP ya da CHP tek başına iktidar olduğunda ne kadar demokrasi getirecekse, AKP de o kadar getirecek. Onların demokratik adımlar konusundaki saiki ne ise AKP'nin de odur. Önceki hükümet ve yüksek bürokrasi, nasıl demokrasi ve insan hakları standartlarını, devletin dış politika ihtiyaçları doğrultusunda ele alıyorlarsa, AKP de aynı tarzda alacak. Şimdiden de iradelerini açıkladılar. Nasıl 57. hükümetin değiştirdiği yasaların bir kez daha değiştirilmesi gerekiyorsa, AKP'nin çıkaracağı yasaların da gelecekte yeniden ele alınması kaçınılmaz olacak.
İnsan hakları ve demokrasi alanında, geçmiş hükümet döneminde yükselen kaba inşaat, bu hükümet döneminde de aynı özde yükselecek. Bu inşaatın projesinde ve uygulamasında standartlara aykırılıklar had safhada. O nedenle de yaşama geçmesinde ve yurttaşların bunu hissetmesinde sorunlar yaşanıyor. İnsan hakları ve demokrasinin özüne uygun düzenlemeler ve uygulamalar ise, demokrasiyi içselleştirmiş politik ve bürokratik kadrolarla gerçekleşecek. O nedenle, süreci dikkatle izlemek, müdahil olmak ve geleceğe hazırlanmak gerekir.
D. Ali Küçük: Ana muhalefeti öğrenmek
(...) Meclis halkın iradesini temsil edemeyeceğini icraatıyla ortaya koyar. Meclisin dışında bir yelpaze, blok partisinin geliştirilmesi zorunlu olmuştur.
Har parti varlığını korusun. Öte yandan sosyal-adaleti savunan, sosyal-demokrat, demokratik sosyalizm sentezine, bileşimine dayanan özgürlükçü ve yeniden yapılanmayı üstlenen bir ANA MUHALEFETİ yaratmak, Türkiye'nin gerçek ihtiyacını karşılar.
Bu kez gecikme olmasın, hükümetin ne yapacağı beklenmesin. Demokratik-sosyal adaletçi, özgürlükçü muhalefet kendi cephesinde üzerine düşeni yapsın!
Evrensel
Çetin Diyar (Habur AKP açısından sınav) ve Bahadır Özgür'ün (Hani hepimiz Bergamalıydık) başlıklı köşe yazıları dışında, Seyit Aslan, İhsan Çaralan ve Bülent Tütmez ve Özgür Bilge AKP ve hükümeti farklı yönleriyle değerlendiriyor ve eleştiriyorlar.,
Özgür Bilge: AKP'nin gizli yüzü
(...) Bu bağlamda, 10 Kasım 2002 tarihli Washington Post gazetesinde Karl Vick imzasıyla yayımlanan "Laik demokrat mı, dini fanatik mi?" yazısında yapılan değerlendirme ve AKP'nin değiştiği üzerine duyulan kaygı daha bir önem kazanıyor.
Yorumda, AKP liderinin, katı laik kurallara dayalı olarak kurulan Müslüman ülkede, siyasi İslam bayrağı altında kamu hayatına girdiği belirtildikten sonra Erdoğan'ın şu sözleri hatırlatılıyor: "Allah'a şükürler olsun, Şeriat'tan yanayım. Kişi hem laik, hem Müslüman olamaz. Bizim için demokrasi, amaç için bir araçtır."
Karl Vick yazısında Ruşen Çakır'ın "Tayyip Erdoğan, Erbakan'ın küçük bir kopyasıdır" değerlendirmesini anımsattıktan sonra yine Çakır'a dayanarak şunları yazıyor: Erdoğan dinle alakası olmayan sorulara militanca ve "İslami tavırla" cevap veriyordu ve gerçekten İslamcıydı. Belki Mısır'daki Müslüman Kardeşler ya da Hizbullah gibi değildi, ama Türkiye şartlarında gerçekten bir İslamcıydı.
AKP'nin izleyeceği ekonomik program, önceki hükümetlerin izledikleri ekonomik programlardan farklı olmayacak. Erdoğan'ın açıkladığı "acil eylem planı"nda bu apaçık ortada. Ancak izleyecekleri sosyal politikalardaki belirsizlik sürüyor. Bu alanda izleyecekleri hat, söylediklerinde değil uygulamalarında netlik kazanacak.
Seyit Aslan: Patronlar istiyor, AKP yapıyor
(...) Geçmiş dönemlerde de böyle oldu. 57. Hükümet döneminde isteklerini almak konusunda ısrarlı olan patronlar, bunu büyük ölçüde gerçekleştirdiler. 3 Kasım erken genel seçimlerinden sonra ortaya çıkan Parlamento tablosu karşısında ellerini ovuşturan patronlar, ülkeye istikrar getirecek bir yapının oluştuğunu, tek başına hükümet kuracak sayıyı yakalayan AKP'nin kendi taleplerini daha çabuk ve daha rahat yerine getireceğini dillendiriyorlar. AKP yöneticileri ise patronlara iki gözünü birden kırparak endişelecek bir şeyin olmadığının garantisini veriyorlar. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki dönem patronlar isteyecek, AKP yapacak.
İhsan Çaralan: AKP'nin aciliyeti, sermayenin istekleri
(...) Kısacası bütün sermaye hükümetlerinde olduğu gibi AKP hükümeti de en acil ve en önemli sorun olarak sermaye güçlerinin iştahlarını tatmin etmeyi, hortumcuları, rantiyecileri, vurguncuları "rahatlatmayı" kendisi için baş görev yapacağını daha hükümeti kurmadan ilan etmiş bulunmaktadır. AKP'nin önceki partilerden farkı ise, sermaye yanlılığını çok pervasız yaparak, sermaye içinde kendileri için oluşmuş "yanlış imajı yıkmaya" çalışmasıdır.
Ve elbette Meclis'e bu kadar güçlü girmesinin faturasını da AKP halka kesecektir!
Eğer halk oylarını sermaye lehine kullanırsa bu oyların kendisine karşı bir silaha dönüşeceği gerçeği hiçbir dönemde bu kadar açık ve çabuk olmamıştır. Yeni dönemin bir özelliği de bu olacak görünmektedir.
IMF'ci yeni bir partinin macerası bugünden itibaren başladı. AKP'nin akıbetinin de şimdi tarihin çöp sepetinde debelenen diğer IMF'ci partilerden farklı olmayacağını bugünden müjdeleyebiliriz.
Bülent Tütmez: AKP'nin dış politikası
(...) Özetle, genel bir dış politika anlayışından söz etmek için erken olmasına karşın, iç politik kazanımları (türban, İmam Hatip Okulları, siyasi kadrolaşma gibi) heba etmek istemeyen AKP'nin, geleneksel Türk dış politika hatlarını zorlamayarak uygulamaları kendine yontup 'pragmatik ve popülist bir hat üzerinden' kendi işine bakacağını söylemek kehanet olmayacak.
Sabah
Erdal Şafak (AKP Koalisyonu), Ali Kırca (İstifa), Kazım Yılmaz (Vergi reformu), Yaman Törüner (Yönetim üslubu), Abdurrahman Yıldırım (Hedef enflasyon değilse seçim mi), Mehmet Tezkan (AKP hükümetinde ANAP ruhu), Ömer Lütfü Mete ( Yeşil üstüne fırıldakları görmek) ve Yavuz Donat (Bülent Arınç: Neden ısrar ettim) yazıları da haber ve tespit şeklinde.
Tek eleştirel yaklaşım ise, Necati Doğru'nun.
Necati Doğru: Kesme gül gitti, köklü gül geldi
(...) Böylelikle siyaset tarihimize derin çentiklerle kazınmış olan; "Sağ-Sol... İlerici-Gerici... Modern-Gelenekçi... Nazım Hikmetçi-Necip Fazılcı..." gibi keskin kamplaşmaları bitirme niyeti sergiliyorlar. Sanki bu kamplaşmalar gerçekte hiç yoktu, sadece insanların beyninde üretilmişti.
****
Talih rüzgarı işte.
Böyle esti.
Onlara bu rolü verdi.
Açıkladıkları eylem planının bir çok kaleminin maddi kaynakları yok. Parayı nereden bulacaklar net değil. Türkiye'ye çok yüksek faizle, yüksek borç vermiş (köklemiş) dünya finans kurtları ile IMF'yi nasıl ikna edecekler belli değil. Enflasyonu hortlatmadan büyümeyi nasıl ateşleyecekler açık değil.
Dehşetle merak ediyorum.
Nasıl başaracaklar?
Başarırlarsa; "Seyhan Nehri'nin Akdenize'e akması gibi..." başarıya akmış olacaklar. Başaramazlarsa; tarih onlar için; "köklü gül olarak başladılar fakat katır tırnağı kalarak bitirdiler" diye not düşecek. (BG/NM)