Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) ve Terörle Mücadele Yasası'na (TMY) dair uygulamalara dikkat çekmek amacıyla yapılan ve yüzlerce kişinin "duyarlılık" çağrısı yaptığı açıklamaya ben de imza koymuştum, gazeteci olarak.
Yetkililerin, "Gaye" adlı operasyonla Marksist Leninist Komünist Partisi (MLKP) isimli örgütün çökerttiklerini açıklamaları ve gözaltına alınanlar içerisinde medya çalışanlarının da bulunduğunun ortaya çıkması dikkatimi ağır iddialara çevirmişti.
İlk duruşmada tahliye yedi ay sonra oldu...
Böyle bir örgütün varlığı etrafından iddialar bir yana, basın çalışanlarının CMK dayanağıyla yedi ay hapiste tutulması, belki de güvenlik kuvvetlerinin başındaki kişilerin hiç de dikkat etmedikleri, olsa olsa operasyonun yan etkileri olarak gördükleri bir durum.
Duruşmada tutuklu ailelerinin yakınlarında bir yer buldum kendime, diğer yanımda da birkaç gazeteci... Duruşma başında sanık avukatları topluca soruşturma evresinde gözlemledikleri "usulsüzlükleri" ve hukuka aykırılıklarını toplu bir dilekçeyle sıralıyorlar...
Ardından nezaketle, tutukluların kimlik ve diğer bilgileri kendilerinden soruluyor... Bu durum, biraz da olsa, çifte jandarma ve polis kordonunu yarattığı soğuk havayı gideriyor.
Tutuklu insanlar işsiz olduklarını, asgari ücretle çalıştıklarını, hiçbir gayri menkullerinin bulunmadığını, Gebze veya Tekirdağ cezaevlerinde kaldıklarını söylüyorlar, mahkeme başkanının sorularına karşılık.
Operasyon "bomba", tahliyeler sessiz...
Ancak yorucu ve sabırlı bir günün ardından aylardır tanık olmaktan dahi endişeleneceğimiz durum karşımıza çıkıyor: Gerçekten de ciddi iddialarla gümbürtülü şekilde gözaltına alınıp tutuklanan 16 kişiden 10'u tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.
12 Eylül 2006 tarihinde gerçekleştirilen kurum baskınlarında tutuklandıktan sonra 13 Nisan günkü duruşmada, Beşiktaş 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin tahliye ettiği kişiler arasında İstanbul "Özgür Radyo" haber müdürü Halil Dinç ve radyo çalışanı Sinan Gerçek de bulunuyor.
Meslek sıkıcı, Türkiye değişmez kalır
Bazen "çok tekrar ettik" hayıflanmalarıyla haberlerimizde devamlı altını çizmekten geri durduğumuz hukuka dair en temel sakıncaları, Türkiye pratiğinde yaşamaktan bıkmadık, öyle görülüyor.
Operasyonun duyurulduğu basın toplantısında heyecanla kameralarının ışıklarını açan kameraman ve kalemlerine sarılan haberci arkadaşlarımızı, aynı ağırlıkta örgüt davasında göremedik...
Mesele terörle mücadele kapsamına dahi girse, hiçbir sorunun adaletsiz çözülemeyeceği kanaati meslektaşlarımızda yaygınlaşmadıkça, meslek sıkıcı kalmaya, Türkiye'de değişmez olmaya mahkumdur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), "keyfi tutuklanmama", "ifade özgürlüğü", "adil yargılanma" gibi vazgeçilmez hakların günümüz Türkiye'sinde gözetildiğine dair işaret göremiyoruz, ne yazık ki.
AİHM'ye öderiz, olur biter! (EÖ/TK)