Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup göndererek basın özgürlüğünü tanıması çağrısında bulundu. Mektup Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na da gönderildi.
Adalet Bakanlığı aracılığıyla Başbakan’a iletilen 16 Eylül tarihli ve CPJ idari yöneticisi Joel Simon imzalı mektup ana hatlarıyla şöyle:
“Hükümetinizin basın özgürlüğünü koruma konusunda gösterdiği başarısızlık ülkenize zarar veriyor ve CPJ bu konuda büyük endişe duyuyor.”
“Ekim 2012’de Türkiye’deki basın özgürlüğü konusunda yayınladığımız raporda hapiste ve gözaltında bulunan gazetecilerin durumunun ve otosansürü güçlendiren hükümet uygulamalarının altını çizmiştik. Bu mektubun üzerinden yaklaşık bir yıl geçti ama Türkiye’de durum daha da zorlaştı, hatta aşağıda belirttiğimiz endişeler de başgösterdi.”
* Gazetecilerin mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklanmalarının devam etmesi ve tutuklama sebeplerinin terör faaliyetleriyle ilişkilendirilmesi.
* Yetkililerin basın-karşıtı söylemlerinin savcıları cesaretlendirmeye devam etmesi ve medya patronlarının kendi ekonomik çıkarlarını korumak adına yazıişlerindeki bağımsız sesleri temizlemeye çalışması sonucu bir korku medyasının oluşması.
* Hükümetin bazı hassas konu ve olaylar üzerinde sansür uygulama teşebbüsleri.
* Bağımsız ve muhalif seslerin kendini ifade edebildiği sosyal medyanın devlet tarafından kontrol edilme tehdidi.
* Sosyal medyanın bağımsız muhabirlerinin devlet tarafından halk önünde küçük düşürülmeye çalışılması.
* Gezi Parkı olaylarıyla ilgili yayın yapan bağımsız ve muhalefet yanlısı gazeteci ve basın organlarına uygulanan baskılar.
“Haber akışını durdurmaya çalıştınız”
Başbakan Erdoğan’ın Abdullah Öcalan-BDP görüşmesini yayınlayan Milliyet gazetesine yaptığı eleştirileri ve yazar Hasan Cemal’in işten çıkarılmasını hatırlatan CPJ, endişe duydukları konularla ilgili değerlendirmelerini şöyle sıraladı:
“1 Aralık 2012’deki raporumuzda, Türkiye’de birçoğunun iddianamelerini bile görmediği, 49 medya çalışanının demir parmaklıklar altında olduğunu yazmış ve Türkiye’yi gazetecileri serbest bırakmasını ve kanunlarında temel reformlar yapmasını istemiştik. Ocak ayında 11 gazeteci daha örgüt üyesi olma suçlamasıyla tutuklandı.”
“Medyanın baskı altında olması sosyal medyanın ifade özgürlüğündeki önemi artırdı, fakat burada da bazı bilgi akışları engelleniyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Gezi Parkı’nın yıkılmasına karşı yapılan gösteriler akabinde hükümetin internet erişimini kısıtlayabilme yetkisine sahip olduğunu söyledi. Arınç buna mazeret olarak da gönderilen Twitter mesajlarını göstererek bunların belli bir merkezden amaçlı olarak yönetildiğini ve gönderenlerin suç işlediğini söyledi.”
“Reyhanlı yasağının eşi görülmedi”
“Ne üzücüdür ki, hükümetiniz birçok vesileyle haber akışını durdurmaya çalıştı. Gezi olayından kısa bir süre önce yaşanan Reyhanlı katliamından sonra yerel bir mahkemenin yayın ve konuşma yasağı kararı alması, hem kapsam ve hem de uygulama açısından eşi görülmemiş bir örnektir.”
“CPJ ayrıca gösteriler esnasında Türkiye’de birçok ilde gazetecilerin fotoğraf çekmelerinin engellendiği, dövüldüğü ve gözaltına alındığını biliyor. Daha da kötüsü RTÜK’ün gösterileri yayınladığı için Ulusal Kanal, Halk TV, Cem TV, ve EM TV’ye ‘şiddete tahrik’ ve ‘yayın kanununa muhalefet’ sebebiyle yüksek para cezaları vermesidir.”
“Uluslararası medyayı da suçladınız!”
“Tansiyonun yükseldiği Haziran ortasında CNN International, BBC ve Reuters’i örnek göstererek uluslararası medyayı taraflı yayın yapması hakkında halk önünde suçladınız ve onların The New York Times raporlarından fabrikasyon haber ürettiğini ve Türkiye’yi dünyaya yanlış tanıtan yalan haber yapıldığını iddia ettiniz. Uluslararası medyanın hükümetinizi yıkmak isteyen bir komplo teorisinin parçası olmasını ifade etmeniz son derece rahatsız edici.”
“Haziran sonunda ise Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek Twitter’da BBC muhabiri Selin Girit’e karşı yapay ve kışkırtıcı bir kampanya başlatarak kendisinin bir ajan ve vatan haini olduğunu iddia etti ve Girit’in birçok tehdit mesajı almasına sebep oldu.”
“Aynı mazeretlerle hükümet karşıtı yazdığı yazılar sebebiyle birçok medya çalışanı da ya işten atıldı ya da istifaya zorlandı.”
CPJ: Gazetecilik “suç” değildir
CPJ, “medyanın taciz ve işkence korkusu olmadan, özgürce çalışabilmesi için” şu önerilerinin dikkate alınması talebinde bulundu:
* Hapisteki gazetecilerin durumlarının tekrar değerlendirilmesi.
* Gazeteciliğin bir suç eylemi olarak görülmemesi, yorum ve haberlerin suç delili olarak sayılmasına son verilmesi.
* Hükümet politikalarını eleştiren raporların terörizmle ilişkilendirilmesinin durdurulması.
* Türkiye medyasının eleştiri ve haberlerdeki dozajını düşürmesi için uygulanan baskıların kaldırılması.
* Gezi olayları ile ilgili gazetecilere yapılan suçlamaların tekrar değerlendirilmesi.
* Medyaya karşı rutin olarak uygulanan, kritik, hassas ve karşıt görüşteki haberlerin hazırlanması ve yayınlanmasını suç unsuru sayan ceza ve terörle müdacele kanunları hükümlerinin iyileştirilmesi.
* “Terörist” kelimesinin anlamının sınırlandırılması ve yeniden tanımlanması. Türkiye medyası ve ifade özgürlüğü ile ilgili kuruluşlarla ilgili yasa düzenlemelerinde uluslararası insan hakları ve basın özgürlüğü kriterlerine uydurulması. (DAH/AS)