Soruşturma sırasında tertibin arkasında Komünizmle Mücadele Derneği olduğu anlaşılmıştı. Konya Cumhuriyet Savcılığı'nda görevli olan Doğan Öz de bulgularla ilişkili olarak derneğin kapatılması için dava açmıştı.
Kenan Evren'in Konya'da görev yaptığı yıllardı. Doğan ve Sezen Öz çifti, Konya'da ana caddede bir evin ikinci katında oturuyorlardı. Komünizmle Mücadele Derneği kapatılınca, Öz'lerin evinin önünde adeta onları telin eden izinli bir yürüyüş düzenlendi. Devletin aldığı tedbir tepede tur atan bir helikopterdi. Linç kokusu ağır ağır dağıldı.
İlk büyük gözdağı böyle verildi Cumhuriyet'in savcısı Doğan Öz'e. Ama o geri adım atmayı hiç aklından geçirmedi. Bu kez de hedefi Devlet Güvenlik Mahkemeleriydi.
İnebolu'da görevli olduğu 1973 yılında DGM'lerin kuruluş kanununa karşı adli teşkilatta imza kampanyası açtı. Bugün hâlâ tartışılan DGM'lerin doğal yargıya aykırı olduğunu savunuyor, hukukçuları da kendisiyle birlikte karşı çıkmaya çağırıyordu.
Bu çağrısı fazla destek bulamadı. Ama Türk Hukuk Kurumu, yaptığı soruşturmalardaki cesareti nedeniyle onu yılın hukukçusu seçti.
1978 yılı geldiğinde imkânsızlığı son yirmi yıl içinde iyice ortaya serilen bir dava için kolları sıvamıştı. Evet, Doğan Öz, çoğu kişinin adını anmaya korktuğu Kontrgerilla aleyhinde dava açmak için delil topluyordu. O Don Kişotluğa soyunmamış, karşısına çıkan olayları, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarla birlikte değerlendirmiş ve görev i gereği harekete geçmişti.
Ulaştığı bilgileri iki sayfalık bir raporda topladı. Öz'e Kontrgerilla hakkında dava açamazsın diyen olmadı. Hazırladığı raporun bir sureti öldürülmesinin ardından çekmecesinden çıktı. (bkz çerçeve) Sezen Öz, eşinin bu yüzden öldürüldüğünü düşünerek raporu dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e ulaştırmayı görev bildi.
Uzun süreli bir gençlik aşkı
Sezen Özdener ve Doğan Öz Afyon Lisesi'nde öğrenciyken tanıdılar birbirlerini. Elleri ellerine değmeden flört ettiler. Afyon'da okul müdürlerinin flört edenlerin yüzüne tükürdüğü yıllardı.
Dört yaş vardı aralarında, birlikte büyüdüler. İlk ayrılık tahtaya çizilen bir orak çekiç resmiyle geldi. Sen tasdiknameni al git demişlerdi Doğan'a. Çünkü okulda çıkarılan duvar gazetesinin vazgeçilmez yazarlarındandı.
Öyleyse suçlu da o olmalıydı. Lise son sınıf öğrencisi Doğan da gidip Eskişehir'de bitirdi liseyi. Babası Köy Enstitülü Bekir Bey'in bir vasiyeti vardı çünkü. Doğan mutlaka okumalı, mutlaka okutulmalıydı.
Yakışıklıydı. Bulunduğu çevreye ışık saçan çocuklardandı. Durmadan okurdu. Klasikler başta Afyon Kütüphanesi'nde bulduğu her şeyi. Lise bitince Ankara Hukuk Fakültesi'ne başladı. Hakim kızı Sezen Özdener'in Hukuk Fakültesi'ni seçmesinde ne Doğan'ın ne de babasının etkisi olmuştu.
Ziraat ya da Tıp Fakültesine gitmek istiyordu, ama burs veren tek fakülte Hukuk'tu.
Düğünleri Sezen'in okulu bitirdiği yıl Afyon'da Belediye Düğün Salonunda yapıldı. Arkadaşının kaptıkaçtısıyla gelmişti Doğan gelini almaya. Sezen'in annesi Muzaffer Hanım, bu araba yolda kalır demişti. Ama araba yolda kalmadı.
Babaevinin bulunduğu Sultandağı'nda büyük bir törenle karşılandılar. Gelinden önce giden çeyizlerle hazırlanan odada 10 gün kaldılar törelere uymak için. Sonra Eskişehir'de kiralanan eve yerleşildi.
Sezen Özdener'in soyadındaki dener atılmış, Öz kalmıştı. Öğlene kadar avukatlık stajı yapıyor, sonra da öğretmen olarak derse giriyordu. İkisinin birden hakim ya da savcı olması olanaksızdı. Tayinler çok sık geliyordu. Avukatlığa da çok sıcak bakmamıştı Sezen Öz. Bu nedenle öğretmenlik yapıyordu.
Doğan Öz ise çok seviyordu mesleğini. Eskişehir, Diyarbakır-Çermik, Afyon-Bolvadin, Konya, Elazığ, İnebolu, Mardin, Denizli, Ankara'da savcılık yaptı.
Hep çetrefil davalarla yüzyüze geldi. Bolvadin'de Nurcular aleyhine davalar açmış, Denizli'de Necmettin Erbakan'ın kardeşi Akgün Erbakan'ın Almanya'da topladığı paraları soruşturmuştu. Türkiye'yi adeta bir uçtan bir uca savcı kimliğiyle katetmişti.
İlk çocuk Eskişehir'de doğdu...
Çocukların her biri farklı bir ilde nüfusa kaydedildi. İlk çocukları Turan Eskişehir'de, Hakan Diyarbakır-Çermik'te doğdu. Bengi'nin doğumu beklenirken Doğan Öz'ü ikinci kez İnebolu'ya tayin ettiler. Aile peş peşe atamalarla birlikte yer değiştiriyor, denkler sarılıyor ve demir somyalarla yeni evler kuruluyordu.
Yıllar ilerledikçe yolcuların da sayısı çoğalıyordu. Ama Mardin'e yalnız gitmişti Doğan Öz. Henüz doğum yapmıştı çünkü karısı. Bu atamaya çok canı sıkılmış, bir gecede bembeyaz olmuştu saçları. Manyetolu telefondu haberleşme araçları. Birkaç cümleyle sınırlı bilgiler aktarılıyordu karşılıklı.
Ayrı düştüğü çocuklarına bir keresinde sesinden okuduğu bir kaset-mektup gönderdi Mardin'den. Çocuklarım, diye başlamıştı onlara seslenişine.
"Bugün 16 Mayıs 1974 ve ben bugün sizden ayrıyım. Mardin'deyim. Sizleri nasıl arıyorum bilemezsiniz. Artık 40 yaşındayım. Annenizle ta lise öğrenciliğimiz yıllarında karşılaşmış ve tanışmıştık ve birbirimize tapmıştık. Ve yarın Turan'ın doğum günüdür. Anneniz ve ben yalnız insanları sevdik, yalnız toplumun mutlu olmasını istedik, yalnız kendimizden verdik.
Sonra uzun öğrencilik yılları, sonra görev yılları. Turan doğdu. Çermik'te çalışırken Hakan doğdu ve biz mutluyduk. Çok çok uzun yıllar sonra siz de buna tanık oldunuz. Bengi'miz doğdu. Sanki evimizde papatya tarlası açıldı.
Ve biz hiçbir şeyden yılmayalım. Ve biz hiçbir zaman kendimizden utanmayalım.
Hatalarımızı kolaylıkla kabul edelim, başarılarımıza hiç korkmadan yürüyelim.
Biz, yeni bir tür insan, iyi insan, iyi insan, yaratıcı insan olmaya yürüyelim."
Çocuklarına önerdiği iyi insanlık ilkesini önce kendisine uygulamıştı savcı Doğan Öz. Bu yüzden müfettiş soruşturmasına bile uğradı. Kendisine her başvuranın dilekçesini yazmaktan, hastalığına kadar ilgilenmekten sonunda başı belaya girmişti. "Neden halka bu kadar yakın davranıyorsun"diye soruşturma açmışlardı hakkında.
"Her şeyi paylaşarak götürdük" diyor eşi Sezen Öz onun için. Araba aldıklarında birlikte öğrenmişlerdi kullanmasını. Çocukların sorumluluğunu birlikte paylaşmışlardı. Aynı kitapları okumuşlardı. Sinemalara tiyatrolara gidebilmek için saatlerce direksiyon paylaşmışlardı Başkent 'e giden yollarda. Acaba hayran olduğu bir artist var mıydı? Bir iki saniye düşündükten sonra yanıtlıyor Sezen Öz. "Kimdi acaba! Artist değil de hayran olduğu bir kadın vardı: Behice Boran."
Yaşasaydı bugün 65 ( şimdi 2004'te 70-- bianet) yaşında olacaktı Doğan Öz.
* Bu yazı 21 Mart 1999 tarihli Cumhuriyet Dergi'de yer aldı.