"Bikini. Bikini yok bana göre, kimse benim gibileri düşünmüyor," dedi memelerini göstererek.
Fellini denince aklıma ilk olarak koca memeli kadınlar gelir. Arkadaşımın da öyleymiş anlaşılan.
Kederli gözleriyle bakarak, "Sen, yok saymak ayrımcılıktır, diyorsun. Bizi yok sayması bikini üreticilerinin ayrımcılık değil mi?" diye sordu.
"Koca memeli olduğun için işe alınmadığın oldu mu hiç?" dedim. Çok sinirlendi.
Geldiğinde sinirliydi zaten yeterince. Ne desem sinirlenecekti aslında. Ne yapsam da... Sinirini geçirecek tek şey, ona bikini bulmaktı. Ama geçen yıldan tecrübeliydim. Ona göre bikini yoktu. Mayo bile zor bela buluyordu.
Evet, koca memelileri yok sayması mayo üreticilerinin ayrımcılıktır, desem sinirin geçecek mi dedim.
"Hayır, daha çok sinirleneceğim!" dedi.
Anlıyordum onu.
Yaşadığım bir haksızlığın adını koymak sinirimi yatıştırmıyordu benim de.
Ama sanki yaşadığımız şeyin adını koyarsak bize iyi gelecek gibi bir yanılsama içine giriyoruz bazen.
Belki de adını koymak tıptaki teşhis gibi bir şeydir. Tedavi için teşhis şarttır ya, mücadele için de tanımlama şart sanırım.
Ben kendi kendime bunları düşünürken, o önündeki kağıda notlar alıyordu.
Birden, "Buldum!" dedi.
"Büyük göğüslü kadınları toplayıp, 'Bikini istiyoruz!' 'Koca memelilere ayrımcılığa hayır!' yazılı pankartlarla Galatasaray'dan Taksim'e yürüyelim."
Yüzümü buruşturmama kızdı. Napayım, en gıcık olduğum eylem türünün başında yürüyüş geliyor. Her yıl Dünya Sakatlar Gününde Galatasaray'dan Taksim'e yürüyor diye kızarım zaten sakat örgütlerine.
"Televizyonlar birinci haber olarak verirler herhalde, dedim. "Koca memeliler yürüdü!"
"Koca memeliler isyan etti!"
"Dalga geçme dedi. Ben senin sorunlarınla dalga geçiyor muyum?"
Dalga geçmiyordum aslında. Ayrımcılık mı değil mi diye düşünüyordum yaşadıkları/yaşayamadıkları...
Benim bacağıma atılan laf kadar olmasa da, onun memelerine de epey laf atıldığını biliyorum. Memeleri göze çarpmasın diye kamburlaştırarak yürümekten sırtını son zamanlarda ağrılar çekmeye de başladı.
Çok uzun boyluların giyim kuşam sorunu yaşamalarından farklı bir yanı var koca memeli olmanın. Giysi ısmarlama dikiliyor hiç değilse.
Hani uzunlar, kısalar, şişmanlar da alay konusu olur, bir çeşit ayrımcılığa uğrar aslında.
"Denizde kum, bizde ayrımcılık!" diyesim geldi. Çoğunluktan farklı olan herkes bir şekilde ayrımcılığa uğruyor aslında.
"Herkes mayo giymemi söylüyor. Hem mayo küçük gösterirmiş memelerimi. Deliricem ya. Ben bikini giymek istiyorum. Anlamıyorlar bir türlü."
"Çok iyi anlıyorum," dedim. Anlıyor olmak çok hoşuma gidiyor böyle zamanlarda. Ve böyle zamanlarda seviniyorum sakat olduğum için. Sakat olmasaydım ben de onu anlamayanlardan olabilirdim gibi geliyor.
Bana pantolon giymemi söyleyenlere kızmama benzetiyorum onun kızgınlığını da. Sakatlığın gizlenmesi gereken bir şey olduğunu düşünenler, bence kısa etek giymeme karşı çıkanlar.
Bazı insanların dilediğini giymeye hakkı yok bu ülkede.
Başta tüm kadınların elbette. Hani bazı giysiler tacize davetiye gibi algılanır ya...
Geçenlerde gittiğim bir plajda, yaşlı ve şişman bir kadın bikinisiyle kimseyi umursamadan salına salına denize doğru yürürken, arkamda oturan bir gruptan, "İğrenç! İnsan utanır biraz ya! Benim böyle vücudum olsa sokağa bile çıkmam," dedi birisi. Diğerleri de onu onayladılar ve gülüştüler.
Arkama dönüp kötü kötü baktım ben de onlara. Başka bir şey gelmedi o anda elimden.
Arkadaşım, eylem planları hazırlamaya devam ediyor elinde kalem kağıt.
Ben de yıllardır gittiğim plajları düşünüyorum.
Ne kadar az yaşlı, şişman ya da sakat gördüm bu güne kadar.
Türkiye'nin neredeyse tüm plajlarında denize girdim. Yaşlıları genellikle elbiseyle girerken gördüm. Şişmanlar mayoyla. Bikinili şişman hiç hatırlayamadım.
Çeşitli sakat örgütlerinden arkadaşlarla topluca gittiğimiz deniz sefalarımız hariç hiçbir plajda sakat gördüğümü de hatırlamıyorum.
Şimdi bu yazıyı okuyup, "Savaş, açlık, işsizlik gibi sorunlar varken bu dünyada, koca memelilerin bikini sorunuyla mı uğraşacağız, diyecekler çıkacaktır; ki hep çıkıyor böyle birileri...
Onlara aldırış etmemeyi öğretti bu hayat bana. (Onların itiraz edeceklerini düşünmem bile aldırış etmemeyi öğrenemediğim anlamına geliyor yoksa?)
Tıpkı, "Ne işin var sokakta, otur evinde insanların göz zevkini bozma!" diyenlere aldırış etmemeyi öğrettiği gibi...
Arkadaşıma mayo firmalarına dilekçe vermesini mi, yoksa bir grup koca memeli kadının basın açıklaması yaparak mayo üreticilerine çağrı yapmasını mı önersem, karar veremedim.
Ama şimdilik memeleriyle alay edenlere aldırış etmemesini öğrenmeyi denemesini söyleyebilirim.