* Prof. Dr. Hamit Bozarslan / Fotoğraf: MA
Paris’teki Sosyal Bilimler İleri Araştırmalar Okulu (EHESS) Öğretim Üyesi tarihçi-siyaset bilimci Prof. Dr. Hamit Bozarslan, Türkiye’nin Suriye, Libya, Doğu Akdeniz Ege, Dağlık Karabağ krizlerindeki rolünü ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yeni müdahale sinyallerini değerlendirdi.
Prof. Dr. Bozarslan, Kürtlüğün devlet için “biyolojik düşman” olduğunu ve bunun 1925’lere dayandığını belirterek, “Kobanê, Kürtlüğün Türklüğün emrine girmediğini gösteren bir gelişmeydi. O yüzden devletin Kobanê’yi unutması mümkün değil” dedi.
Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Selman Güleryüz’ün sorularını yanıtlayan* Prof. Dr. Bozarslan’ın değerlendirmelerinden bazıları şöyle:
"Türkiye'nn zarar verme gücü yüksek"
En sıcak gelişmeden başlayalım. Karabağ sorunu son 30 yılın sorunu… Yer yer bölge ısınsa da büyük çoğunluğu aslında uzun süredir sular durulmuştu. Ne oldu da bölge tekrardan ciddi bir çatışma alanına dönüştü?
Bilmek için Erdoğan’ın kafasında neler geçtiğini görmek gerekiyor. Radikal Türk milliyetçiliğinin kafasında neler geçiyor onu görmek lazım. Bu konuda Türkiye’de tarihsel bir devamlılık var. İttihat ve Terakki’ye kadar uzanan bir Türk milliyetçiliği -ki bu Türk milliyetçiliği şu anda devletin resmi resmî ideolojisi haline gelmiş durumda. Tabi artık bir devletten de bahsedilebilir mi onu da bilemiyorum. Bu milliyetçilik aynı zamanda sosyal-Darwinist, imhaya dayanan bir milliyetçilik. Bu milliyetçilik İttihat ve Terakki’den bu yana periyodik olarak güçleniyor.
İkincisi de Erdoğan yeni krizler yaşatmadan kendi iktidarını devam ettiremiyor ve yaşayamıyor. Bu da rejimi sürekli bir şekilde radikalleştiriyor. İki-üç haftada bir kriz yaşanıyor ve sanırım Kafkasya’da olanlar da bunun devamı. Bu devamlılık şunu da getiriyor; Türkiye’nin zarar verme gücü oldukça yüksek ama kazanabilme gücü yüksek değil. Zarar verme gücü yüksek çünkü son derece büyük tahribatlara yol açıyor. Fakat son 14 günde şunu da gördük ki, Azeri Devleti ya da Aliyev Mafyası ile Türkiye ve cihatçılar ciddi bir yenilgiyle karşı karşıyalar. Onların amacı iki gün içinde Karabağ’ın tümümü işgal etmekti ama 14 günün sonunda birkaç kilometreyle yetinmek zorunda kaldılar. Mafya olarak Aliyev çetesi kazanamadı. Türkiye’nin tüm silahlı lojistik yardımı, Aliyev’in kazanmasına yetmedi. Sanırım Ermenilerin büyük bir zafer kazandığını görmekteyiz.
"AB maalesef var olmayan bir güç"
Rusya’nın bir süre bekledikten sonra araya girip Azerbaycan-Ermenistan arasında ateşkes imzalanması Türkiye’nin bölgeye dair planlarını nasıl etkiledi?
Rusya hemen hemen 10 gün boyunca pek bir şey yapmadı. Orada önemli bir gelişme var. Bu gelişmenin nedenlerinden birisi şuydu; Ermeniler bu işi kendileri becerebilsinler ve ondan sonra biz müdahale ederiz. Eğer zaferden bahsedilecekse, yenilmemek bir zaferdir. Rusya’nın müdahalesi doğrudan olmadı.
Suriye, Libya, Irak ve Doğu Akdeniz derken şimdi de Karabağ. Oradan oraya sıçrama hali… Türkiye’nin bu “fırsatçılık” çıkışları nereye kadar gidebilir? NATO ve Rusya’nın “tahammül” sınırı nedir?
Bu konuda tümüyle haklısınız. Çünkü bir yerden diğer yere sıçrayan bir para-militer radikalizm söz konusu. Bunu Balkanlardan da görebiliyoruz, Makedonya’da da. Hatta ve hatta bu cihadi güçler yarın Avrupa’yı da kana bulayabilir. Bu cihadi güçler devletin yönlendirmesiyle yarın Paris ve Berlin’de de bombalar patlatabilirler. Buna karşı gördüğümüz şu; ABD kesinlikle bir stratejiye sahip olmayan bir ülke. Yani dört yıldır bir stratejik bir çizgisinin, bir Ortadoğu stratejisinin olduğunu söylemek gerçekten çok zor. Bugün tümüyle bir serseri mayına dönüşmüş bir iktidar tarafından yönlendirilmekte. Eğer Trump önümüzdeki dönem için yeniden seçilirse, bu serseri mayın olgusunun dört yıl daha devam etmesi demektir.
Rusya’nın stratejisi daha değişik. Rusya hiçbir ihtilafın çözülmesini istememekte. İhtilafların çözülmemesi aynı zamanda Rusya’nın hakem olarak bu ihtilaflara dahil olmasını mümkün kılabiliyor. Bu 19’uncu yüzyıla dayanan bir olgu. 19’uncu yüzyıldan itibaren Rusya’yı Rusya yapan ihtilaflarının tümününüm devam etmesi ve bu ihtilaflarda son tahlilde hakemliği sayesinde geçici çözümlerin bulunması.
AB’ye gelince maalesef var olmayan bir güç. Ekonomik olarak dünyanın birinci gücü ama siyasi ve ekonomik olarak nüfuzu olmayan bir birim. AB’de, Türkiye’ye karşı şu an da çok yoğun tepkiler var. Bu tepkiler Almanya’nın ılımlı çizgisi sayesinde nispeten dengelenmekte. Türkiye’nin yarın atacağı bazı adımlar, Almanya için de sessiz kalamayacağı sonuçlar yaratabilir. Fakat şu an o noktada değiliz.
"Devletin Kobanê''yi unutması mümkün değil"
Bir türlü Kobanê defteri neden kapatılmıyor?
Kobanê defterinin kapatılması mümkün değil. Hem devlet hem de Kürtler açışından kapatılması mümkün değil. Çünkü Kobanê bir tutanak, tarihsel bir kilometre taşı. Erdoğanizmin yenildiği bir kilometre taşı, Kürt hareketinin tamamen özerkleştiği ve kendi direniş kapasitesinde yola çıkarak özerkleştiği bir andır. Kobanê Kürtlüğün Ortadoğu’da cihadi hareketlere karşı bir kalkan olarak oluştuğu bir an. Devletin bunu unutabilmesi mümkün değil ve bunu Kürtlerin de unutması mümkün değil. Hatırlayınız Kobanê öncesi Erdoğan ‘Kürtler var, Kürtlerin varlığını kabul ediyoruz hatta Kürtlere zaman zaman haksızlık ettik’ şeklinde ifadeler kullanıyordu.
Bunun altında ‘biz sizi tanıdık siz de artık Türklüğün emrine girin’ meselesi yatıyordu. İşte Kobanê Kürtlüğün Türklüğün emrine girmediğini gösteren bir gelişmeydi. Kürtlüğün, özerkleşmeyi ve özneleşmeyi kabul ettiği, nesneleşmeyi ise reddettiği bir hamleydi. O yüzden devletin Kobanê’yi unutması mümkün değil. Kürt hareketinin, Kürt gençliğinin, Kürt halkının da Kobanê’yi unutması mümkün değil. Nasıl ki Mahabad tarihsel bir kilometre taşı ise Kobanê’de öyledir.
"Rojava ve Güney Kürdistan'ın yakınlaşması önemli"
Cumhurbaşkanı Erdoğan tekrardan Kuzey-Doğu Suriye’ye operasyon açıklaması yaptı. Bölgeden gelen bilgilere göre Türkiye, Rojava’ya yönelik operasyon hazırlığı içerisinde. Yine Rojava’nın Federe Kürdistan sınırına KDP’nin de aylardır askeri sevkiyat yaptığı biliniyor. Eş zamanlı olarak Şengal konusunda Federe Kürdistan ve Irak merkezi hükümeti anlaşmaya vardı. Bir yandan da Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürt partileri arasında birlik çalışmaları sürüyor. Tüm bu sıcak gelişmeleri nasıl okuyorsunuz?
Şu anda Erdoğan’ın Suriye’deki manevra sahası nasıl olacak onu bilemiyorum. Çünkü bir yandan ABD Kobanê’ye müdahale etmemesi üzerinde verdiği bir durum var. Diğer yandan İdlib noktasında yani Rusya ile anlaşacaklar mı? Rusya’nın bir iki yerden çıkması sağlanacak mı? O konularda gerçekten bir şey söylemem mümkün değil. Ama Kürtler ister istemez ihtilaflı bir hareket. Yüzyıllık bölünmüşlüğün doğurduğu sonuçlar var. Nesiller ile siyasi gelenekler birbirinde farklı fakat bununla birlikte sanki adı konulmamış bir Kürt cephesi de var. Adı konulmamış ancak birbirleriyle kan dökülmesini engelleyen bir irtibat. Çünkü 1990’larda çok kan döküldü. Kürdistan’ın bir bölümünü imha edilmesini engelleyemeye yönelik siyasi gelişmeler var. Ve sanıyorum olan işte Irak Kürdistan’nın ve Rojava’nın birbirine yakınlaşması ve Kürt hareketinin iç entegrasyonunu hızlandırılması.
Her halükarda bir öneme sahip. Çünkü bu iç entegrasyon sağlanmadığı için Kerkük kaybedildi, iç entegrasyon oluşmadığı için Afrin’de ortak bir cephe savunulamadı ve kaybedildi. Sanıyorum Kürt hareketinin şu anda yapmaya çalıştığı ve yapması gereken bu iç entegrasyonu hızlandırması. Burada şunu söylemekte de fayda var; bu iç entegrasyonunun mümkün olduğu kadarıyla ABD ve Rusya ile iş birliği içerisinde koordineli bir şekilde sağlanması.
ABD ve Rusya ile olan kısmı biraz açabilir misiniz? Çünkü Kürtlerin 100 yılı aşkın yaşadığı sorunların temelinde ABD ile Rusya’nın payı var.
Evet, ABD ve Rusya’nın çok büyük bir sorumluluğa sahip olduğu kesin. Yani Mahabad olsun Afrin olsun… ABD isteseydi Türkiye’nin Rojava’daki manevra alanı o kadar genişlemezdi. Fakat şu kesin ki her iki ülkenin de Kürtleri imha etme gibi bir stratejisi yok. Yani ABD’nin Kürtleri imha edilmesi gibi bir menfaati yok. Türkiye’ye ihtiyaç duymakta ama ABD şu anda serseri bir mayına dönüşmüş durumda. Kalkıp bir imha stratejisini desteklemek gibi en ufak bir neden yok. Rusya’nın da bir imha stratejisini desteklemesi için en ufak bir nedeni yok.
Şu ya da bu şekilde Türkiye’nin imha ve katliam politikalarına karşı ABD ile Rusya’nın desteğine ihtiyaç var. Bunu sadece Rojava Kürtleri, Güney Kürtleri olarak yapmamak gerekiyor. Bunu genel Kürt hareketi olarak yapmak gerekiyor. Bu yüzden Rojava’nın ve Güney Kürdistan’ın yakınlaşması bence çok önemli.
"Sorunlar millileştirilmeli"
Dünya krizinden bağımsız olmayan Ortadoğu’da çatımalar ve kaotik durumdan çıkış yolu, formülü nedir? Bu çatışmaları derinleştiren başat aktörlerden biri olan Türkiye için bir çözüm reçetesi var mıdır?
Bu kaotik durumda çıkışın iki formülü var. İlk koşulu sorunların ‘millileştirilmesi’. Libya sorunun Libyalılar tarafından çözülmesi, Suriye sorunun Suriyeliler tarafından çözülmesi. Lübnan sorunun Lübnanlılar tarafından çözülmesi. Bu benim açımdan paradoksal bir şey çünkü tamamıyla enternasyonalist birisiyim. Fakat sanırım enternasyonalizme geçmeden önce tüm bu sahadaki olanların, birbirleriyle çatışan aktörlerin dış müdahale olmadan kendi sorunların çözmeleri gerekmekte. Bunun için bölgesel güçlerin tümüyle dıştalanması şart. İran’ın Türkiye’nin tümüyle dıştalanması şart. Yemen meselesinde Suudi Arabistan’ın tümüyle dıştalanması şart. ‘Millileşme’ olmadan bu sorunların çözülmesi mümkün değil.
İkincisi, bu sorunların çözülebilmesi için bağımsız hakemlere ihtiyaç var. Bu bağımsız hakemler, BM’den olabilir, değişik aktörlerin meşruiyetlerini kabule ettiği hakemler olabilir. Bu hakemlik mekanizmaların genişletilmesi gerekir. Ama şu anda özellikle Ortadoğu’da en önemli çözüm, Türkiye ile İran’ın sınırlandırılması ve bölgeden dıştalanması. Çünkü bu ikili bölgeye sorun çözücü aktör olarak gelmiyorlar tam aksine sorunları derinleştirmek için geliyorlar.
(TP)