Seçimlerde aldığı tercih oylarının yüksekliği nedeniyle, kendi deyimiyle bir süre "militanlığını yaptığı" Sosyalist Parti içinde hızla yükselen Kır, ilk günler kulağına gelen "Sadece Türklerin işini mi yapacak?" gibi endişelerin artık ortadan kalktığını vurguluyor.
Afyon Emirdağ'dan Belçika'ya 60'lı yıllarda, köyündeki tarlalarını satarak göçen ve kömür ocaklarında yıllarca çalışan bir babanın altı çocuğundan biri olan Kır, kendisini Türk toplumunun Belçika'ya uyumunun ve Belçika devletinin uyumdan yana tavrının bir kanıtı olarak görüyor.
Avrupa Birliği'nin (AB) başkenti Brüksel'de aylardır Çevre, Sosyal İşler, Tarihi Eserleri Korumadan Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini yürüten Kır, sorularımızı yanıtladı:
Bir ilki başardınız. Türk kökenli bir göçmen çocuğu olarak AB'nin başkentini içine alan bir eyalette Devlet Bakanlığı'na getirildiniz. Neler hissediyorsunuz?
Bir yandan mutluluk, bir yandan da mesuliyet uyandıran bir duygu. Hele benim gibi göçü yaşayan ya da göçün çocuklarını düşünüyorum, onların geçtiği süreçleri anımsamaya çalışıyorum. Uyum sağlamak ne kadar zor, anavatanından koparılmak ne kadar zor...
Diğer taraftan da Belçika hükümetinin bana uzattığı bu dostluk ve yardım elini hatırlıyorum. Ve bana verilen bu şans, bende mesuliyet uyandırıyor. Çok önemli bir göreve geldim. Hata yapma lüksüm yok.
Belçika'da devlet, partiniz ve hükümet sizi bu göreve uygun buldu. Peki Belçika halkı nasıl buluyor? Onlar nasıl karşıladı Türk kökenli bir genç adamın bakanlığa getirilmesini?
Genelde iyi bir yansıması oldu. Başlangıçta "Emin Kır, Türk bakanı mı olacak?", "Sadece Türk toplumuna mı hitap edecek?" diye bazı sorular ya da "Galiba sadece Türklerin işine bakacak!" gibi sözler kulağıma geldi. Ancak ben her defasında hatırlatmalar yaptım. Ben Belçika'nın Brüksel eyaletinin Devlet Bakanıyım. Herkesin bakanıyım. Belçikalılara ve yabancılara, herkese eşit mesafede hizmette bulunmaya çalışıyorum. Benim bu vurgularımdan sonra bir rahatlama oldu.
Türk toplumu kendi içinden çıkan bir kimsenin böylesine yükselişini nasıl karşıladı?
Önce büyük bir coşku yaşandı. Türklerin ve yabancıların birarada yaşadığı mahallelerde büyük kutlamalar oldu. Birçok davet, tebrik ve kutlama mesajları aldım. Aslında benim başarım belki bir öykünün başarısı. Herşeyden önce bana güvenen insanların başarısı. Ben sonuçta bir temsilciyim. Bu başarıyı tüm Belçikalılara, Belçika'da yaşayan tüm Türklere, tüm yabancılara armağan etmek istiyorum.
Belçika'da Türkler dışında, dünyanın başka bölgelerinden göçmenler de var. Onlar da sizi kendi içlerinden çıkmış, kendilerini temsil eden biri olarak görüyorlar mı?
Elbette. Seçimlerde kendi bölgemdeki tüm göçmen gruplardan oy aldım. Tabii Belçikalılardan da. Önce yakından tanıdığım grupların önüne çıktım. Bunların arasında Türkler çoğunluktaydı. Ancak zamanla yeni gruplar da beni desteklemeye başladı.
Özellikle yabancılar arasında Kolombiyalılardan yoğun destek aldım. Beni desteklemek için toplantılar, kokteyller düzenlediler. Çünkü onlar içinden bazı ailelerin sorunlarını çözme fırsatı bulmuştum. Yani sadece Türklerin değil, tüm yabancıların ve Belçikalıların temsilcisi olabildim.
Böyle bir görevi hedeflemiş miydiniz? Politika atılmanız, bu göreve getirilmeniz nasıl oldu?
Bunun çeşitli sebepleri var. Bunların başında ailelerimizin kesinlikle Belçika'da yaşamaya karar vermesi geliyor. Özellikle Türkiye'de 1993'te yaşanan kriz, Belçika'da yaşayan Türklerin artık Türkiye'ye dönmemeye ve burada kalmaya karar vermelerine yol açtı.
Belçika hükümeti de 1989'da yaşanan çatışmalı olaylardan sonra uyumdan yana karar almış, uyum politikalarının uygulanması için ciddi bütçeler ayırmaya başlamıştı. Ve buna paralel olarak da 90'lı yılların ortasından itibaren yabancıların yurttaş, yani Belçika vatandaşı olabilmesi kolaylaştırılmıştı. Özellikle 2000 yılında çıkarılan yeni Vatandaşlık Yasası sayesinde yabancılar daha kolay vatandaşlık almaya başladılar.
Burada gerçekten Belçika devletine teşekkür etmem gerekir. Onların sayesinde Belçika vatandaşı olabildim. Bir taraftan toplumun uyumdan yana tavır koyması, bir taraftan da devletin uyumu desteklemesi, seçimlerden önce yabancılar arasında önemli bir seçmen tabanının oluşmasına yol açtı. Çevremden gelen destek ve tavsiyelerle ben de bu süreçte aktif politika yapmaya karar verdim.
Sosyalist Parti'ye 1995'te üye olmuştum. İnandığım için. Uzun dönem militanlık yaptım. Belçika'da bizim mutlaka temsil edilmemiz gerekiyordu. Ben de kararımı verdim ve ilk kez 2000'de adaylığımı koydum. 8 Ekim 2000'deki belediye seçimlerinde, hiç beklenmedik bir sonuçla karşılaştım. İkinci yüksek oyu alıp, Belediye Başkan Yardımcısı oldum. 2001'den itibaren de belediyede eğitim, sosyal işler, meslek ve iş alanlarıyla ilgilendim. Son seçimler de bakanlık yolunu açtı.
Avrupa'nın başkentinde Türkiye'nin AB'ye girişine nasıl bakılıyor?
Son yıllarda, başbakan, dışişleri bakanı ve hükümet, Türkiye'nin AB üyeliği sürecine sık sık destek verdiler. Bugün Türkiye'nin adaylığına kesin gözüyle bakılıyor. Halkın bakışı da olumlu.
Son günlerde özellikle Almanya ve Fransa'da açılan tartışmalardan sonra, kamuoyu araştırmalarında desteğin biraz gerilediği görülüyor. Ama yine de çoğunluk Türkiye'nin adaylığını destekliyor. 10 milyonluk Belçika'dan 350 bin kişi bu yıl Türkiye'ye tatile gidiyor. Belçikalılar Türkiye'yi gerçekten seviyorlar.
Büyük bir Türk göçmen toplumunun yaşadığı Almanya'daki gelişmeler, uyum politikaları, Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili tartışmalar, Brüksel'de size neler düşündürüyor?
Önce, Türkiye'nin AB adaylığının iç politika malzemesi olarak kullanılmaması gerekir. Garip şeyler yaşanıyor. "Türkiye'nin adaylığını referanduma götüreceğiz, halka soracağız" demeye başlandı. Polonya için böyle şeyler yapılmış mıydı? Bunlar çifte standart, başka birşey değil.
Bazı partiler Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğine karşı çıkıp, özel bir statü verilmesini savunuyorlar. Bunlara Türkiye'nin Gümrük Birliği nedeniyle zaten özel bir statüsü olduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Avrupalılar, Türkiye'yle ilgili kararı verirken, "Müslüman bir ülkeyi aramıza alacak mıyız, almayacak mıyız?" sorusuna yanıt vermek zorundalar. AB Türkiye'yi içine alarak, çok kültürlü, çok dinli bir birlik haline gelme fırsatını bulacak. Tüm İslam dünyasına Türkiye'yi örnek gösterebilecek. Avrupa'nın "Biz Türkiye'yi istemiyoruz" demesi, farklı bir dini kendi içine almak istememesi anlamına gelecektir. Bu da Avrupa'nın atacağı en tehlikeli adımdır. Bu bağlamda Almanya'daki bütün demokratların Türkiye'nin adaylığını desteklemeleri gerekir.
Türkiye'nin Avrupa'ya entegrasyonu, 1999'da atılan bir adım değil. Hatırlayalım: Türkiye Avrupa Konseyi'ni kurucu ülkelerden biri. 1963'te Ankara Anlaşması, 1996'da Gümrük Birliği, 1999'da adaylığının kesinleşmesi, son olarak 6 Ekim'deki AB Komisyonu'nun olumlu "İlerleme Raporu"... Bütün bunların ardından, hala Türkiye'nin Avrupalı olup olmadığını sormamak gerekiyor.
Almanya'da uyumla ilgili politikaları izlemeye çalışıyorum. Belçika'da devlet uyumdan yana karar aldı. Bugün herkes kendi kültürünü koruyabiliyor, kendi vatandaşlığını bırakmadan, kolaylıkla vatandaşlığa geçebiliyor. Almanya çifte vatandaşlık konusunda muhafazakar kalıyor. Avrupa'nın en zor vatandaşlık yasası burada. Son zamanlarda Alman politikacıların asimilasyona karşı çıkıp, entegrasyona ağırlık vermeye başladıklarını izledim. Bu olumlu bir işaret.
Belçika'da Türklerin özellikle 1993'ten sonra kalıcı olmaya karar verdiğini ve bunun ardından başarılı bir uyum süreci içine girdiğini söylediniz. Ondan önceki manzara nasıldı?
Göçmen kişinin durumunu, yetiştiği toprağından sıkılıp, başka bir yere dikilen bir ağaca benzetebiliriz. Bu ağacın tekrar canlanması gerekiyor. Büyüklerimiz gerçekten göçün başlangıcında çok büyük ızdırap çektiler. Farklı bir toplum, köyden şehre yerleşme, onlar için zor oldu. Onlara çok şey borçluyuz. Örneğin camilerini kurdular, cenaze derneklerini oluşturdular. Topluma önemli hizmetler verdiler. Ancak 20-25 yıl sonra bu toplum bir dönemece girdi. Kalıcı mıyız, gidici mi?
Türkiye'de 1983'teki yeni hükümet Avrupa'da yaşayan Türklere büyük istikballer vaat etmişti. Bu tarihten sonra Avrupa'daki Türkler, Türkiye'ye büyük yatırımlar yapmaya başladılar. Bu süreç 1993'e kadar devam etti. 1993'te Tansu Çiller hükümeti döneminde yaşanan o önemli ekonomik kriz, Türkiye'ye güveni sarstı.
Bu dönemde ikinci nesil de çalışmaya başlamıştı, yani ekonomik olarak bağımsızlaşıyordu. Kimse çıkıp, "Biz burada kalmaya karar aldık" demedi, ancak uygulamada bu öyleydi. Türkler artık yatırımlarının büyük bölümünü Belçika'ya yapmaya başladı. Bu sadece mala mülke yatırım şeklinde olmadı. Hayatın her alanında, sporda, eğitimde, kültürde yatırımlarını bu ülkeye yaptılar.
Türkçe'nin bir dil olarak Belçika'da geleceği var mı?
Her şeyden önce Belçika'da Türkçe konuşan insanlar var. Türklerin kurduğu dernekler, bir dil enstitüsü bunun için çalışıyor. Okullarda Türkçe dersleri var. Belediye Başkan Yardımcısı olduğum dönemde, ben de Türkçe derslerinin ders programına girmesi için çalışmış, önerim belediye yönetimi tarafından kabul edilmişti.
Belçika'da farklı dillere hoşgörü var. "Türkçe'ye bu toplumda yer var mı?" sorusuna yanıtı globalleşme çerçevesinde vermek gerekir. Globalleşen dünyada her farklı dile, kültüre, dine yer var. Devletin dayattığı dilleri konuşmayanların baskı gördüğü dönemler artık çok geride kaldı. Televizyonlar ve İnternet sayesinde kimse bir dilin yaşamasını, yaygınlaşmasını önleyemez.
Belçika'daki Türk gençliği, Türkçe'nin belki de geleceğin AB'nin dillerinden biri olacağının bilincinde mi sizce?
Kültür ve Medeniyetler Enstitüsü isimli bir kurumla iyi bir çalışma başlattık. Gelecekte Avrupa'nın başkentinde mutlaka iyi Türkçe'si, İngilizce'si, Fransızca'sı ve belki Almanca'sı olan gençlere ihtiyaç olacak. Bunları Türkiye'den de getirebilirler. Ancak, Avrupa'da uyum sağlamış, başkenti iyi bilen, Avrupa'yı tanıyan gençlere de bu olanaklar sağlanabilir. Devletten de destek alıyoruz. Amacımız, bu kurumda gençlere çevirmenlik eğitimi vermek.
Emin Kır kimdir?
Belçika'nın Charleroi kentinde 1968'da doğan Emin Kır, Brüksel Serbest Üniversitesi'nde siyasal bilimler eğitimi gördü. Önce özel sektörde çalışan Kır, daha sonra belediyede sosyal danışman olarak çalışmaya başladı.
2000 yılındaki yerel seçimlerde üyesi olduğu Valon Sosyalist Parti'den aday oldu, seçildi ve Saint Joostten Node Belediye Başkan Yardımcısı oldu. Bu yılki seçimlerde ise Brüksel Bölge Hükümeti Başbakanı Charles PicqueDen sonra en fazla tercihli oyu alarak, seçildi. Bunun üzerine bölge hükümetinde devlet bakanlığı görevine getirildi.
Yıllarca kömür madenlerinde çalışan bir göçmen işçinin 6 çocuğundan biri olan 35 yaşındaki bakan Kır, evli ve iki çocuk sahibi.(GK/BB)