Bölgedeki 11 ilden toplantıya katılan televizyon, gazete ve radyo çalışanları iki gün süren programda deneyimli gazeteciler ve iletişim eğitmenleri ile karşılıklı bir etkileşim gerçekleştirdi.
Ortaya benim açımdan çıkan sonuç özetle, gündemden kaçırılan öteki Türkiye'nin halkının "aslında böyle istemediği" şeklinde oldu.
BİA² projesinin ana başlıkları olan; insan hakları, ifade özgürlüğü, kadın ve çocuk hakları ile hak haberciliği konularda yerel gazetecilerin "Bizden istenen ne? Bu noktada ne yapmamız gerekiyor?" sorularının yanıtını arandığı toplantıda Gazeteci/akademisyen Ragıp Duran, matbuat-matbaa-medya üçlemesi içindeki değişim dönüşümlere yönelik bir analiz yaptı..
Matbuattan, medyaya geçişte çeşitli sıkıntılar yaşandığına dikkat çeken Duran, "Bu geçiş sorunlu oldu, nitelik düştü, yozlaşma arttı. Medya sanayileşince ortaya bir arz/talep durumu çıktı. 'Halk böyle istiyor' mantığına oturtulan anlayış nedeniyle "içerik-biçim" çelişki oluştu ve 'biçim' öne çıktı" yorumuyla içinde bulunulan gerçekliğe dikkat çekti.
Tek gazetesi olan ve esas mesleği gazetecilik olan patronlardan, çok sayıda yayın organı bulunan patrona geçilmesiyle bir merkezden üretilen bilgilerin pek çok araçla dolaşıma sokulduğunu kaydeden Duran, patron-gazeteci-okur kavramının da değişikliklere uğradığını belirtti.
Özelleştirilen habercilik
Fransa ve Almanya'daki gazeteler ile İnternet haberciliği konusunda oluşmuş farklı örnekler veren Duran, bir model olarak BİA haberciliği oluşturulması ve yerel basının kendi arasında küçük BİA'lar yaratmasının olabilirliğini de sözlerine eklemeyi ihmal etmedi.
"Neden, kimin için, nasıl gazetecilik yapıyoruz?" sorusuna verilecek yanıtın belirleyici olacağına değinen Ragıp Duran, "Bu yanıtların içinde özellikle gazeteciliğin 'kimin için' yapıldığı önemli. Gelinen noktada haberciliğin özelleştirilmesi gibi bir sorun yaşanıyor, Siz yerel gazetecilerin, haberciliği kimin için yaptığınız sorusunun yanıtına vereceğiz cevabı önemsemeniz ve haberin özelleştirilmesine karşı çıkmanız gerekir" dedi.
"Haber gerçeğı yansıtmaz"
Ankara Üniversitesi Iletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Çiler Dursun ise, haber olarak adlandırılan kavramın aslında gerçeği yansıtmadığı gibi son derece ilginç bir yaklaşım sergiledi.
Bölge illerinden gelen gazetecilerin kafasını karıştıran, haberin gerçeği yansıtmadığı ifadesi seminer boyunca üzerinde en fazla tartışılan konulardan biri oldu. Çiler Dursun, haberin sınırlı bir alan ve zaman içinde gerçekleşen olayları anlattığı tanımını şu şekilde tamamladı:
"Gazeteciler haber yaparken sınırlı zaman nedeniyle olayı anlatıyor ama gerçek bağlamına uzanmıyor. Çünkü habere giderken bir farkındalık söz konusu. Olayın gerçekleşme koşulları, tanıklıklar, olayın kendisi ve nedenleriyle ilgili soruşturma ile sınırlı kalınıyor. Oysa haberin içinde birçok unsur var. Haber yapılaşmış bir dille oluşturulur. Olayı ne kadar genişletip zenginleştirirsek de tüm cevapların ortaya çıkmasını sağlayamayız. Burada gazeteciliğin profesyonel meslek kodları devreye girer. O nedenle içinde yaşadığımız gerçek ile haberin gerçeği tam olarak birbiri ile örtüşmez. 'Neden-sonuç' bandındaki 'neden' sorgusu, geriye doğru sonsuza kadar boyutlandırılabilir" dedi.
Atölye çalışmaları
Eğitim semineri kapsamında bu kez farlı bir uygulamaya da gidildi. Radyocuların Ömer Madra (Açık Radyo), televizyoncular Oğuz Haksever (NTV), gazeteciler Ragıp Duran'ın (Galatasaray Üniversitesi) moderatörlüğünde son derece yararlı bir atölye çalışması yaptı.
Çiler Dursun hoca üç atölyede gerçekleştirilen çalışmaları yerinde özledi. Daha sonra Madra, Haksever, Duran ve Dursun yapılan çalışmaları ilişkin toparlayıcı bilgiler verirken, her atölyeden bir medya çalışanı da kendi düşüncelerini katılımcılarla paylaştı.
Tartışmalar hiç bitmedi
Kahve molaları ve yemek için verilen aralarda ise bir başka keyif yaşandı. 11 ilin yerel medya mensupları eğitim çalışmaları hakkında kendi aralarında farklı fikirler ve tartışmalar yaptılar. Birbirlerinden telefon alıp-veren, farklı çalışmalar için iletişim kurmayı isteyenler ve farklı dostluklara uzanan sohbetler 2 gün boyunca sürdü gitti.
Hak kavramı
Diyarbakır Dedeman Otelindeki toplantını ikinci gününde Levent Köker hoca, hak kavramı ve yerel basının bu kavramı nasıl anlamlandıracağı konusunda lezzetli bir sunum yaptı.
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Gülgün Tosun hoca, dünyada ve Türkiye'deki 'hak' kavramı üzerinden yaptığı değerlendirmeler ve ülkemizdeki insan hakları savunuculuğunu gelişimine ilişkin sınırlı zamanda verdiği bilgiler ise gerçekten çok değerli katkılar sundu.
Bir örnek olması açısından Insan Hakları Derneği (IHD) Genel Başkanı Hüsnü Öndül'ün, insan hakları savunuculuğunun Türkiye'deki gelişimini anlatması ve yaygın medyanın 'hak haberciliği'ni basite indirgemesine yönelik gözlem ve deneyimleri farklı bir açılım oldu.
Öndül'ün, gündemle ilgili basın metinlerini genel sekreter ve genel başkan olarak yıllardır kendisini yazdığını ve bu konunda aslında eksik kaldıkları yönündeki samimi itirafı, "yerel basın- hak örgütleri" ilişkisindeki zayıflığın bir göstergesi olarak yorumlandı.
İkinci günün son bölümünde, eğitim ve atölye çalışmasına katılan tüm gazeteciler görüş, öneri ve eleştirilerini ortaya döktüler..
Eleştiriler
Organizasyon, iletişim eğitimcilerinin akademik bir dil kullanması yönündeki serzenişler ve otelin yıldızları konusundaki şikayetlerin dile getirilmesini, gazeteciliğin en büyük düşmanı olan "kibirlilik ve mesleki deformasyonun" bir göstergesi olarak yorumladım.
Özellikle BİA'nın eğitim çalışmalarına ilk kez katılan bölge gazetecilerinin önemli dersler çıkardıklarını ve son derece faydalı geçtiğini söylemeleri anlamlıydı. Hangi ilden gelirlerse gelsinler, yerel medyanı aynı sorunlarla boğuştuğunu bu bölüme ayrıntıya girmeden bir dip not olarak eklemek isterim.
Bu arada, Diyarbakır sevdalısı sevgili Şeyhmuz Diken'in mihmandarlığındaki kent gezisi son derece etkileyici idi. Kentinin su geçirmez delikli bazalt taşından, sivil mimarlık örneği evlerin kapısında bulunan ördek başlı tokmaklara kadar hiçbir detayı atlamadan anlatan Diken bizlere ayrı bir keyif yaşattı.
Sonuç olarak
Nadire Mater, toparlayıcılığı, Baran (Gündoğdu) çalışkanlığı, Ayliz (Baskın) güler yüzü ile her soruna koşuşturması, Özge Gözke sessiz ama dikkatli tutumları ile iki günlük toplantının gizli iç dinamikleri olarak aklımızda kaldı.
Otelden sevgi ve dostluk temennileri ile ayrıldık. Geldikleri kentlere doğru yola çıkan gazeteciler güler yüzle esenledi birbirlerini.
Diğer arkadaşları bilmem ama kendi adıma, mesleki anlamda hayata bakan üçüncü gözümün, uzağı biraz daha yakınlaştırdığını söyleyerek bitirmek istiyorum. (MG/BA)