Ne de sizler beni yani Zafer Biroğlu'nu (*) tanımış olacaktınız.
Oysa ben de mayın mağduru olduktan sonra öğrendim hikâyeleri benimle örtüşenlerin çokluğunu!
Bir savaş, bir felaket, binlerce dram yaşadık bizim buralarda, yani sizlere, birçoklarınıza göre "oralarda".
O kadar çok acılar yaşadık ki!
Neredeyse kanıksadık.
Gündelik hayatlarımızın rutin ortaklığından, acılarımızın paydaştırıcılığı ortak acılara alıştırdı bizleri.
En çok kaleci olmak istiyordum.
Benim tuttuğum kaleye kolay kolay hiçbir forvet gol atamazdı.
Ama şimdi top tutan parmaklarım yok.
Onları, parmaklarımı bir mayın benden kopararak alıp götürdü.
Yazarken de çok zorlanıyorum.
Ama en çok kalecilik yapamamak üzüyor beni.
Kaleci olsam bile topları tutamam ki!
Zaten kimse de benim kendi takımlarında kaleci olmamı istemez.
Topları tutamam.
Kalecisi olduğum takım yenilir.
Kim beni artık kaleci yapar ki!
(*) Zafer Biroğlu: Diyarbakır, Dicle merkez ziyaret tepesinden öğrenci. 2004 yılı Nisan ayında bir arkadaşı ile Dicle'deki ziyaret tepesine gider.
Özel timin artık kullanmadığı kulübelerinin olduğu yerde bir metal parça bulur. Kurcalarken metal parça elinde patlar. El bombasıymış. Oracıkta bayılır. Babasına haber verirler. Hastaneye götürürler. Tedavi edilir, ama artık elinin bazı parmakları yoktur. Anlatılan ve yazılan Zafer Biroğlu'nun mayın mağdurları için yazılan hikayesidir.
11 Eylül ya da 12 Eylül ya da başka bir takım tarihler insanlara bazı yaşanmışlıkları ve yitirilmişlikleri anımsatıyor. Bana da Zafer Biroğlu'nun insanlığa dair yitirdiklerini anımsattı.(ŞD/AD)