"Babanın kayıp olduğunu bilerek büyümeyi öğreniyorsun. Bu hoş bir şey değil çünkü soranlara izahat vermek durumunda kalıyorsun... Kayıp mı? O da ne? diyorlar...
"Ne demek istiyorsun diyorlar... Durup izahat vermek zorunda kalıyorsun ve bu da çok sağlıklı bir şey değil. Yalnızca 'öldü' demek daha basit olurdu ancak bu konuda hiçbir fikri olmayan birisine 'kayıp' konusunda izahat vermek zordu. "
Bir genç adam beş yaşındayken kahveden götürülen ve bir daha geri dönmeyen babasını böyle anlatıyor. Üç yıl önce Kuzey'de yayınlanan Yeni Düzen gazetesinde Sevgül Uludağ'ın Spiros Hacınikolau ile söyleşisini okurken işte tam bu paragraflarda kalmıştım, sonrası çok zor gelmişti.
Geri dönmesini beklemek!
Oğul şimdi 35 yaşında, babası Takis yaşasaydı, yaşıyorsa... Evet, "öldü" demenin zorluğu, imkansızlığı tam da burada....
O sıra Lefkoşa'da yayımlanan Yeni Düzen'de peşpeşe Kıbrıs'ın her iki yakasında kaybolanların oğulları, kızları, eşleri konuşuyordu, biz de kimi söyleşilerle birlikte Takis'in hikayesini de bianet'e almıştık.
"Babaya ne olduğunu bilememek, o çocuk aklımla bir yorum getirememek...'Baban kayboldu' diyorlar ama mezarı yok. Sanki böyle babam çıkıp gelecekmiş gibi... Kayıp olduğunu bilmek ve mezarının olmaması, insanda her zaman bir ümidin beslenmesine yol açıyor.
"Şu anda öyle bir ümidim yok ama... (...) işte acaba yaşıyorlar da bir yerde esir midirler, mesela babamın babası yıllarca babamın izini sürmeye çalıştı... Dedem belki de öldüğü zaman bile hep oğlunun geri geleceği ümidini taşıdı... "
Mozaik ustası Hasan
Tijen Gülle 1963'te babası mozaik ustası Aretyulu Vasıf Hasan kaybolduğunda 11 aylıktı, şimdi KKTC İçişleri Bakanlığı'nda çalışıyor. Ailesinde yedi kayıp var...
Sevgül Uludağ her zaman olduğu gibi yine çok önemli bir iş yaptı, "İncisini kaybeden istiridyeler" çalışmasında kendi deyişiyle "içi iltihap dolu, gizlenmiş yaraları açığa çıkarıp bunların temizlenmesine ve tedavi olmasına" katkı veriyor.
1493 Kıbrıslırum ile 500 Kıbrıslıtürk kayıp
1981'de Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı uyarınca kurulan "Kıbrıs Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi"ne sunulan bilgilere göre 1493 Kıbrıslırum ile 500 Kıbrıslıtürk kaybın varlığı biliniyor.
2004'te iki yıldır toplanmayan Komite BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın çağrısı üzerine yeniden toplanmaya başladı. Aynı tarihte Kıbrıs Türk tarafı Komiteye üst düzey yetkililer atadı ve altı kişilik bir "Araştırma ekibi" oluşturdu ve sonra da "Enformasyon Merkezi" kurdu.
Her iki tarafta da "aciliyet arzeden kurtarma kazıları" yapılıyor, DNA merkezi çalışmaları sürüyor. Konu aynı zamanda Avrupa Konseyi'nin de gündeminde.
Kuzey'de ve Güney'de aynı anda
Bekir Azgın'ın "editörden" yazısıyla başlayan, Adanın iki tarafında da faaliyet gösteren İKME Sosyo-Politik Araştırmalar Enstitüsü ile BİLBAN Bilgi Bankası' nın ortak yayını.
472 sayfalık çalışma, "İncisini kaybeden istiridyeler", "Kayıpların izinde" ve "Ölümün kıyısından dönenler" bölümlerinden oluşuyor.
"Acı çeken insanlara dini, rengi, milliyeti sorulmaz. Bu kitapta acı çekmiş, hatta hala da acı çekmekte olan insanlar vardır. Bunların kimisi Türk'tür, kimisi Rum. Tuhaf gibi görülebilir ama bu insanlar birbirlerine çok benziyorlar."
Azgın devamla ekliyor: "acı çekenler nasıl birbirlerine benziyorsa, büyük ihtimalle acı çektirenler de birbirlerine benziyorlardır. Kitapta göreceğiniz gibi adamızda acı çekenler kadar çektirenler de var. Elinizdeki kitapta her iki grubun maceralarını bulacaksınız. "
Yeni Düzen ve Alithia gazetelerinde aynı anda yayımlanan bu "maceralar" Sevgül Uludağ'ın Kıbrıs için düştüğü kayıtlardan sadece biri.
Uludağ: Barış aktivisti, gazeteci, araştırmacı
1980'de 22 yaşında gazeteciliğe başladığından bu yana düştüğü kayıtlar arasında "Petsroyka Notları" (1990-İstanbul), "Kadınlar için Politikada strateji planlama" (1998-Lefkoşa) ve "Cyprus: The Untold Stories - Kıbrıs: Konuşulmamış Hikayeler" (2005-Almanya) de yer alıyor.
Bu kadar da değil; Uludağ barış ve kadın hareketinin bir aktivisiti olarak adanın iki tarafından insanların biraraya getirilmesinde ve çeşitli kadın gruplarının kuruluşuna öncülük yaptı, UNICEF, Zimbabwe Çocukları Koruma ve Kalkınma Vakfı ve Rochester Üniversiteli kadınlar Örgütü gibi kuruluşların "Yeryüzünün örnek kadınları" ödülünü aldı.
Önce mezarlar
32 kişinin konuştuğu, kayıpların ve yakınlarının fotoğraflarının da bulunduğu İstiridyeler'in baş rolünde "mezarlar" da var. "Kayıp" yakınları için "mezarsızlık" demektir, ve yaşam kayıp yakınları için, dünyanın her yerinde mezar peşinde koşmaktır aynı zamanda.
Uludağ, "Mevsimler gelir geçer, o mezarların üstünde otlar biter... Yaşayanlar onların izini aramadığı sürece, sessizce beklerler çukurlarında ölüler," diyor.
İstiridyeler'de konuşanlardan Dr. William Haglund'un da işi Sierra Leone'den Irak, Bosna, Ruanda ve Honduras'a dek katliam çukurlarında, yani toplu mezarlarda çalışmak.
Kıbrıslıtürkler tarihlerinin peşinde
Haglund, bu çalışmada Kuzey'in ölülerinin Güney'de, Güney'in ölülerinin Kuzey'de olmasının zorluğuna değiniyor; Kuzey'deki mezarlara ulaşılamadığını, 300-350 Kıbrıslıtürkün gömülü olduğu Güney'de bir mezarın açıldığını anlatıyor.
Kıbrıslıtürkler tarihlerini deşiyorlar, Lefkoşa kitapçılarına, Işık, Rüstem ya da Galeri Kültür'e uğradığınızda, Kıbrıs'ta yaşananlarla ilgili çalışmaların çokluğuna şaşırıyor, seviniyor ve "neden bunlardan haberimiz olmuyor" diyorsunuz.
Peki ya Türkiye? Neden Kıbrıs üzerine yazılan kitap çok az? Şimdilerde anılar yayımlanıyor birbiri peşi sıra, haydi artık konuşun da resmi tamamlayalım...
Resmi tarihe inat!
Arka kapak yazısı bu çalışmanın ne olduğunu ve neden yapıldığını çok güzel özetliyor:
"Resmi tarihe karşı susanların kendi tarihi... Kimi ölümün kıyısından döndü, kimi ölümü en yakınında yaşadı ve bugüne kadar sustu... Resmi tarih onların yaşadıkların inat yazıldı ve bir gün 'incisini kaybedenler' konuşmaya başladı. Sonra 'kayıpların izi' için yola çıkıldı ve en son 'ölümün kıyısından dönenler konuştu... Sonuçta resmi tarihe inat, Kıbrıs'ın gayri resmi tarihinden bir kesit çıktı ortaya."
Bu kitap insanın rahatını bozuyor ama umutlandırıyor da... Eline, yüreğine sağlık Sevgül, iyi ki sen ve senin gibiler var. Rahatınızı, eğer varsa, bozun ve okuyun lütfen! Yunanistan'da okumaya başladılar bile. (NM)