Tuzla'da bir direniş çadırı. Ağaçlara asılı pankartlar. “Sanem Dikmen işçiye borcunu öde” yazıyor. ETF Tekstil işçileri 50 gündür direniyor.
Burası 27 yıllık, yüzde 80 kadın işçilerin çalıştığı bir fabrikaydı. Deriteks Sendikası örgütlüydü. Pankartta yazdığı gibi fabrika sahibi Sanem Dikmen önce 25 sonra da fabrika da çalışan 330 işçiyi işten çıkarttı.
İşçiler işsiz kaldığı gibi maaşlarını, tazminatlarını, ikramiyelerini de alamadı. Türkiye Gazeteciler Sendikası’yla (TGS) işçileri ziyaret ediyoruz. Çaylar dolduruluyor.
İşçilerden, Melek Kaptı anlatıyor. “Onu, (Sanem Dikmen) biz çalışanlar var ettik. Ancak o bizim bütün haklarımızı gasp etti” diyor.
Kaptı 3 yıllık bir çalışan. Okula gönderdiği iki çocuğu var. Oturduğu ev kira. Şu an sadece eşinin maaşı olduğunu anlatıyor. Ekonomik krizle birlikte ağırlaşan yaşam şartlarının, bu hak gaspıyla katlandığını söylüyor. Devletin yanlarında durmadığını anlatıyor:
"Kendimi hiç bu kadar yalnız, sahipsiz ve değersiz hissetmemiştim. CİMER'e yazdık. Bize gelen cevapta ‘Arabulucuya gideceksiniz’ dediler.
"50 gündür buradayız. Yemiyoruz, içmiyoruz. Okullar açılıyor. Kiramızı, kredimizi ödeyemiyoruz. Zor şartlar altında yaşamaya çalışıyoruz.
"Buraya bir inceleme ekibi gönderebilirdi devlet. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, birilerini görevlendirip ‘Ya burada ne oluyor’ diye sorabilirdi. Yapmadı. Sadece Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı yanımızda durup bize her gün yemek gönderdi.
"Elimizde bir tek arabulucu vardı. Biz de ona gittik. Ancak Sanem Dikmen arabulucuda alacaklarımızın sadece yüzde 40’ını teklif etti.
"Benim 60 bin TL alacağım var. Patron bana diyor ki ben sana 27 bin TL veririm. Onu da 15 ay taksitle veririm. Devlet arabuluculuk yasasını koymuş tamam ama patronlar bunu şu an işçiden yana kötüye kullanıyorlar. Benim hakkım olan para neden ara buluculuk yasasında pazarlığa sunulsun?
"Ben şimdi arabulucudaki teklifi kabul etsem bir dert, kabul etmeyip dava yoluna gitsem ayrı bir dert. Çünkü dava da en az üç beş yıl sürecek.
"Arabulucu yasası yüzünden biz içerideki mallara tedbir koyduramadık. Tedbir koydursaydık benim yine bir alacak hakkım vardı. Şimdi içeride hiçbir şey de kalmadı. Ben hakkımı nasıl alacağım?"
Durna: Arabulucu sürecinde mallar kaçırıldı
Bir başka işçi. Emine Durna. 41 yaşında bir çalışandı. Diğer 330 işçi gibi o da haklarını alamadan işsiz kaldı. Aynı Melek Kaptı gibi iki çocuk annesi.
"Patronumuz iş yerini kapatıp bize ‘Hadi bakalım’ dedi” diye giriyor söze. Sonrasında ise devletin işçinin yanında değil işverenin yanında olduğunu söylüyor. Polisin gelip Sanem Dikmen’in malları fabrika dışına çıkartmasına yardım ettiğini anlatıyor:
"Sivil polisler hep burada ama çevik kuvvet 3-4 kere geldi buraya. Hepsinde de Sanem Dikmen fabrikadan mal ve makine çıkarttı. İçeride hiçbir şey bırakmadı.
"Polise bir şey diyemem. Emir neyse, kanunlar ne diyorsa onu yapıyorlar ama sonuçta bizden yana hiç kimse yokmuş, onu öğrendik 50 günde.
"İşçiye hakkını verecek bir yasa yok mu bu ülkede? Tek istediğimiz hakkımızı almaktı. Evet devlet güzel yasalar sunuyor. Diyor ki işçiye ihbarını vereceksin, kıdemini vereceksin, tazminatını vereceksin. Ama bir eksiklik var. Denetim. Ben neden arabulucuya gidiyorum. Ben neden hakkım olanın sadece yüzde 40’ını 15 ay taksitle alıyorum. Ben bunu merak ediyorum. Arabulucu-arabulucu derken tüm haklarımızı kaybettik.
"Evim kira değil çok şükür. Eşim çalışıyor. Ama hayat o kadar pahalı ki… Okullar açıldı, defter alıcam çocuklarıma, 50-60 lira olmuş bir defter. Ben inanamadım geçen kırtasiyede. Daha ben alışveriş yapamadım çocuklarımla. Kredi kartlarıyla geçiniyoruz. Böyle bir dönemde Sanem Dikmen hiçbir hakkımızı vermeden işten çıkardı bizi.
"İşten çıkartıldığımız gün fabrikanın etrafına dikenli teller örüldü. Servislerin giriş-çıkış kapısı saç levhalarla kapatıldı. Girişe güvenlik kamerası koyuldu. Her gün mutlulukla geldiğimiz yere şimdi böyle bakmak bir garip.
"Burası bizim fabrikamızdı. Biz burada çalışmayı seviyorduk. Üretiyorduk. Kazanıyorduk. Patronumuz da kazanıyordu. Biz anlayamadık, ne değişti de böyle oldu?"
Numanoğlu: Üretim yapılan markalar sorumluluk almalı
Derites Sendikası’nın Tuzla Şube Başkanı Hikmet Numanoğlu ise işverenin kanunen iş yeri açma hakkı olduğu gibi kapatma hakkı olduğunu söyleyerek başlıyor anlatmaya.
"Ama yasa der ki işverene; iş yerini kapattığın zaman çıkardığın işçiye yasal olarak ihbar tazminatını, kıdem tazminatı varsa içeride maaşını, ikramiyesi ve tüm sosyal haklarını ödeyeceksin" diye de devam ediyor.
Sanem Dikmen’in ilk etapta bu sözü verdiğini ancak buna uymadığını söylüyor. Arabuluculukta işverenin tüm yasal alacaklar üzerinden yüzde 60 bir hak kaybı olduğundan bahsediyor. "Bunu kabul etmemiz mümkün değil" diyor ve ekliyor:
"Direnişimiz bunun üzerine başladı. Neticede burada 20 yıldır, 22 yıldır çalışan arkadaşlarımız var. Evinden barkından, çoluğundan çocuğundan zamanını ayırmış burada üretim yapmış. Hafta sonu çoluğuyla çocuğuyla alışverişe, pikniğe gitmek yerine müşterilerine mal yetiştirmek için çaba sarf etmişler. Bu insanlar akşam mesaiye kaldı da şimdi ne oldu?
"Burası ünlü markalara çalışan bir iş yeri. Yıllık 3,5-4 milyon euro net karlardan bahsediliyor. Markalar değerlerine değer kattı, işçiler haklarını alamadan işsiz kaldı. Bunun akıbeti bu olmamalıydı. Bu insanların alın teri var. Biz sadaka istemedik. Üstüne fazladan para da istemedik. Yasal çerçevede bizim hakkımız, hukukumuz neyse bunların tarafımıza ödenmesi talep ettik. Ama işveren inat etti. Yüzde 40’tan fazlasını vermeyeceğini söyledi.
"Biz bu mücadeleyi sürdürmekte kararlıyız. Fabrikanın iş yaptığı büyük markalardan sorumluluk üstlenmelerini bekliyoruz."
(HA)