"Kayıp Özgürlük" filminin senaristi ve yönetmeni Umur Hozatlı, "Kürt yönetmenlerden oluşan bir Kürt sineması akımı gelişiyor" diyor. Bu akımı "özgürlük sineması" olarak nitelendiriyor.
Varlığı uzun yıllar kabul edilmeyen kontrgerilla örgütü "Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele"yi (JİTEM) konu alan "Kayıp Özgürlük", tamamlandıktan yaklaşık iki yıl sonra, 22 Nisan'da gösterime girdi.
Filmin oyuncu kadrosu, tiyatrocu ve daha önce oyunculuk yapmamış amatör oyunculardan oluşuyor.
Hozatlı, "Kayıp Özgürlük"ü neden çektiğini, "onca faili meçhul cinayet işkence ve kayıp olayının çoğu JİTEM eliyle gerçekleştirilmiştir buna kayıtsız kalamazdım" diye anlatıyor.
Filmini arkadaşlarının desteği ve banka kredileriyle tamamlayan Hozatlı'nın tek beklentisi ise, "Sinemaya hiç gitmeyenlerin dahi filmini izlemesi ve böylece daha başarılı, güçlü filmler yapılmasına katkıda bulunması".
"Bunu yaparsanız, kendi devrim ve trajedinizin, kendi hikâyenizin anlatılmasına, dünyaya duyurulmasına çok ciddi bir katkı sunmuş olacaksınız. Kendi filminizin bir karesini de siz çekmiş olacaksınız."
Filminizde, varlığı uzun yıllar kabul edilmeyen JİTEM'i konu almışsınız. Filminiz bu anlamıyla bir ilk. Neden JİTEM?
Kürt halkı, 30 yıldır hem bir devrim yapıyor hem de bir trajedi yaşıyor. Bu devrim ve trajediyi aslında tüm Türkiye devrimci ve demokratları da farklı boyutlarda yaşıyor.
JİTEM, özellikle Kürt halkının yaşadığı trajedinin en önemli noktasında görev yapan bir katliam örgütü. Düşünün ki, faili meçhul cinayet ve gözaltında kayıp olayının çoğu JİTEM eliyle gerçekleştirildi.
Kişisel ve toplumsal yaşamımın karşı penceresinde böyle bir trajedi yaşanırken kayıtsız kalamazdım. Gazetecilik, gazete yazarlığı yaptığım yıllarda da kayıtsız kalmadım. Çok defa yargılandım, cezalandırıldım ama bu önemli değil.
Önemli olan, JİTEM gibi bir tetikçi kontrgerilla örgütünün bu ülke halklarına, devrimcilerine yaşattığı zulmü anlatmak, sinema yoluyla dünyaya duyurmaktı.
Eğer bir ülkenin aydınları ve sanatçıları olarak bu doğrultuda çaba harcamazsak, yazık olur herkese.
Bu yüzden Kayıp Özgürlük'ün JİTEM tercihi, aynı zamanda yüzleşmeye çağrıdır. Herkes, özellikle de müsebbipleri izlesin ve vicdanlarıyla yüzleşsin istiyorum.
Filmde JİTEM müdürü kaçırdığı gerillanın kız kardeşine âşık oluyor. Bu aşkın sembolik bir anlamı mı var, yoksa yaşanmış bir hikâyeden mi esinlendiniz?
Her ikisi de. Birincisi; katillerimizle, işkencecilerimizle bilmeden iç içe yaşadığımızı düşünüyorum. Bazen komşumuz oluyorlar, bazen aynı lokantada yemek yiyoruz, aynı kaşığı kullanıyoruz, bir arabada yan yana oturabiliyoruz. Kayıp Özgürlük'teki bu ilişki, bu yanıyla yaşamımdan izler taşıyor.
İkincisi; benzer bir olay 90'lı yıllarda Kürt bölgesinde yaşandı. Bir subay ile tamamını katlettiği bir ailenin genç kızı arasında kız gözaltındayken başlayan ilişki, zamanla aşka dönüştü ve evlendiler. Şimdi çoluk-çocuk sahibiler. Bu, neresinden bakarsanız bir başka trajedi, bir başka paradokstur.
Filmde JİTEM üyelerinin kendi aralarında da aşağılayıcı, ırkçı bir söylem var...
Filmin senaryosunu yazmadan önce olabildiğince detaylı bir araştırma yapmaya çalıştım. JİTEM mensuplarının gerek "iş" gerekse "özel" yaşamlarını ulaşabildiğim kadarıyla inceledim.
Sorum şuydu: "JİTEM gibi bir katliam örgütüne eleman seçilirken nelere dikkat ediliyor, kriterler neler?" Bu soruların yanıtı olarak "düşürülmüş kişilikler" çıktı karşıma. JİTEM'de uzun zaman kalan ve ellerinden hasbelkader kurtulan biri, filmi izlediğinde, karakterlerin gerçek yaşamdaki JİTEM'cilerle örtüştüğünü hatta eksik kaldığını söyledi.
Film tamamlandıktan yaklaşık iki sene sonra vizyona girdi. Neden?
Tek bir nedeni var. Bütçesizlik. Bu tarz politik ve özgürlükçü filmler yapımcılara para kazandırmıyor.
Kayıp Özgürlük özelinde ikinci bir nedeni var; o da radikal ve sert bir film olması. Daha proje aşamasındayken "JİTEM" dediğim anda herkeste bir suskunluk oluyordu. Bırakın yapımcı bulmayı, bütçe ve oyuncu bulmakta bile zorlandım. İlkesel olarak anlaştığım oyunculardan sete beş kala anlaşmayı bozup gidenler oldu. Bazı Kürt iş insanları da destek vermeye yanaşmadı.
Hal böyle olunca birkaç arkadaşımın desteği ve banka kredisiyle çekmek zorunda kaldım ki, bu da filmin üç yılda tamamlanmasına neden oldu.
Son olarak film severlere ne söylemek istersiniz?
Sinemaseverlerden ziyade, bu filmde anlatılanların mağduru olan halklara, devrimcilere, devrimci yakınlarına, iş dünyasındaki insanlara, demokratik kitle örgütlerine seslenmek istiyorum.
Türkiye'de yeni, özellikle de Kürt yönetmenlerden oluşan bir Kürt sineması akımı gelişiyor. Ben kendi adıma buna 'özgürlük sineması" diyorum. Biz bunu yaparken, doğal olarak sırtımızı herhangi bir kapitale yaslamıyoruz, yaslayamıyoruz.
Bu nedenle, halkımızdan sadece şunu istiyoruz. Bugüne kadar bir kere bile sinema salonuna gitmemiş olsanız da gidip bizim filmlerimizi izleyin; bizi destekleyip daha başarılı ve güçlü filmler yapmamızı kolaylaştırın. Bunu yaparsanız, kendi devrim ve trajedinizin, kendi hikâyenizin anlatılmasına, dünyaya duyurulmasına çok ciddi bir katkı sunmuş olacaksınız. Kendi filminizin bir karesini de siz çekmiş olacaksınız. (NK/BB)