Binlerce yıllık tanıklık
Biliyorum Le Guin çok başka bir şeyden bahsediyordu bu şiirde; kendi gerçeğinden, kurgudan, hayal kuyularından, hikayenin gücünden ve dilinden, tüm yolculuklar(ın)dan.
Ama ben mayıs ayının bu -erkenci -ateşli gününde, gökyüzüne bir an yaklaşmış, bir tepenin üzerinde, binlerce yıllık devasa bir hikayenin tanığı kayalara yaslanarak bu şiiri düşündüm. Medeniyet bekçisi bu tepeden aşağıya baktım; yeni zamana.
Çeşme'ye bağlı Ildırı köyü
Kıpırtısız laciverdi denizin kaleciklerine; etkileyici bir düzenle serpilmiş adacıklara, irili ufaklı teknelere, balık çiftliklerine ve sonra Karaburun'dan Çeşme'ye uzanan tüm körfeze.
Kıyıdaki küçük lokantalara, taş evlere, ekili tarlalara, ağaçların arasında uzayıp giden tozlu yola, verimli topraklarda, üçüncü derece sit kalktığı için pıtrak gibi çoğalarak yayılmış kapıları kilitli villalara, kıyıyı cüssesiyle kaplamış otele...
Bir yanı böyleydi işte Çeşme'ye bağlı Ildırı köyü. Tercih edilen, yok sayılmayan, içinde yaşanılan, yazları gelmenin artık bir azap olduğu Çeşme'nin sevimli turistik bahçesi.
Eryhtrai antik yerleşimi
Oysa bir zamanlar Ildırı köyünün kurulu olduğu toprakların, yani "M.Ö 8. yüzyıldan başlayarak Arkaik ve Klasik dönemlerde yoğun; Hellenistik dönemde önde gelir şekilde; devamında Roma döneminde de, Batı Anadolu tarihinde etkin rol oynayan Eryhtrai antik yerleşimi" nin üzerindeydik.
Yüksekten uçan martılar, sıcağın altında korunaksızı, yeşil-sarı otları yalayıp geçen rüzgar, az ötedeki taşlar ve deniz başka şeyler söylüyordu. Küçük teknelerin sessizliği yırtmayan bir tekdüzelikle uzaktan gelen sesleri;tok tok tok...
İon Uygarlığı
Hepsi tarihin, kadim İon uygarlığının, "daha uzak bir alemin" derin uykusuna saygılıydılar. Birinci derece sit alanı eski Rum köyünün, geçmişte yağan yağmurla bile ortaya çıkan gümüş ya da bronz sikkelerin çocuklar tarafından bulunup saklandığı bu köyün yolundan Akropolis'e ilerlerken görünüm şuydu:
Plastiği, çöpü, sıvayı ve o arsız durgunluğunu, zaman yaralarını üzerlerinden hayali olarak sıyırıp attığınızda, geçmişi olanca cömertliği ile gözler önüne seren duvarları, antik kentin taşlarından örülü; yanlarında yörelerinde sütunlar, dibekler; bazıları terkedilmiş yalnız evler; Denize dönen ara sokaklar.
Taşların mırıltısı
"Asker uğurlaması" geleneğinin davullu zurnalı yemeği bir kapı önünde.
Her yerde küçük enginar tezgahları, önlerinde enginarların bembeyaz kalplerinin attığı cam kavanozlar. Ortada 1880 tarihli bir çeşme; soğuk suyu eksik olmayan, ama sıvanmış kabaca ve beyaz badanasıyla.
Az ileride belki de uzun yaşamlarının sonlarında ama hala dinç, meraklı ve konuşkan kadınlar. Onlardan biri, güler yüzlü nine yol gösterdi bize. "Hoş geldiniz, hoş geldiniz!" diyerek.
Katmanlı zamanı aştıkça, yukarı doğru çıktıkça taşların mırıltısı arttı.
Antik kentin girişindeki bekçi yaklaşık 30 yıldır buradaydı. Selamlaştık ve içeri girdik.
O "uzak aleme."
En eski Grek tiyatrosu
Büyük İskender'in Asya seferi sırasında geçtiği yerleşimin tiyatrosunun onun, ve 4 km.'yi aşan surlarının ise ardılı Lysimakhos'un maddi desteğiyle inşa edilen, Anadolu'nun en eski Grek tiyatrolarından olduğunu öğrenmek, şimdiki sahipsiz görüntünün ağırlığını hafifletse de yaşlı basamaklara oturduğumuzda, ihtişamı gözümün önüne getiremedim bir türlü.
1965 yılından itibaren başlayan ve zaman zaman kesintiye uğrayan arkeolojik kazı buluntularını kazılarda çalışan köylüler hatırlıyor; O tarihlerde, kazı buluntularının bazılarının İzmir Arkeoloji ve Çeşme müzesinde sergilendiğini söylüyorlardı.
Hüzünlü kalıntılar
Kökleri buralarda olan eşim çocukken, kaynaklarda "Kuzeyde Hellenistik ve Roma döneminden kalma villa yapıları; Arkaik döneme ait Athena tapınağı; Bizans döneminde inşa edilmiş kilise, Cennettepe olarak anılan yerde Roma villası ve mozaikleri, Geç Roma-Bizans Döneminden kalma hamam" diye geçen yapıları daha canlı olarak hatırlıyordu.
Her yeri bitkiler, otlar ve ağaçlarla kaplı patikadan sonra tapınağı geçip yazının başında anlattığım tepeye ulaşmıştık; tüm körfezi, geniş ve canlı toprakları, hüzünlü kalıntıları görebildiğimiz yere.
Uzunca bir süre kaldığımız halde, sadece tarihin, rüzgarın ve martıların, her şeye rağmen yaşayan kayaların sözlerini dinlediğimiz bu büyüleyici yerden ayrılmak istemedik.
Aşağısı burası kadar cazip değildi çünkü. (TBÖ/AD)
* bu yazı hazırlanırken Ankara Üniversitesi Ünihaber 2005 sayı:50 ve www.izmir.gov.tr adresinde yararlanılmıştır.