Her yıl aynı tarihlerde yapılan Karaburun Kongresine gitmek üzere yola koyulduk. Karaburun'a ulaşmak için, İzmir'e indikten sonra Üçkuyular'a gidiliyor (aman dikkat aynı isimde iki semt var) ardından minibüsüne biniyorsunuz. Özel araçların bile yavaş gittiği iki saatlik virajlı-kötü yolda minibüs şoförlerinin eline İstanbul'dakiler su dökemez.
Karaburun bu denli sapa bir yerde olduğu için hala çok sakin. Neredeyse hiç bozulmamış, deniz çok berrak, hiçbir işletme turistleri kazıklamaya çalışmıyor hatta çok dostane bir tavır sergiliyor. Bir çay bahçesinde bütün gün oturabilir, meyhanelerde sabahlayabilirsiniz. O derece yani.
Karaburun bilim kongresi bir grup akademisyen tarafından örgütleniyor ve sloganları Theodor Adorno'nun "Bilim itaatsiz olana ihtiyaç duyar". Kongreyi örgütleyenler her şeyi düşünmüş, oturumlardan önce bir ring aracı Karaburun'dakileri toplayıp getiriyor, yemek aralarında yöre halkının hazırladığı yemeler ikram ediliyor. Oturumlara ilgi çok yoğundu izleyici sayısı yer yer 300 kişiyi buldu.
Sabah, HES karşıtı mücadele deneyimlerinin konuşulduğu "Doğa İçin Mücadele" başlıklı oturuma yetişemedik.
İkinci oturumda 7 Mart'ta tutuklanan Müge Tuzcuoğlu'na ithafen yapıldı ve siyasi tutsaklara dayanışma mesajlarıyla başladı. Oturum başkanlığını Cem Terzi'nin yaptığı oturumda ilk konuşmayı Beyza Üstün yaptı. Kapitalizm kıskacında "Doğa, Toplum ve Teknoloji" başlıklı sunumunda Üstün şöyle dedi:
"Sermaye birikiminin oluşturulmasında, sürdürülebilir kalkınmada bizler emeğin sömürülmesini çokça ele aldık, ama doğanın sömürülmesini geç konuşmaya başladık. Çünkü doğanın bu denli hızlı katledileceğini tahmin edemedik. Bu doğa katliamı karşısında ya bu saldırıya hep birlikte karşı koyacağız ya da izleyeceğiz. Doğanın bu denli katledilmesi sonucunda ortaya çıkan yoksullukla birlikte ise, doğanın mücadelesinin nasıl sınıf mücadelesine dönüşeceğini hep beraber göreceğiz."
Arif Ali Cangı, ekolojik yıkımın önlenmesinin etkili yolları başlıklı sunumunda Bergama köylülerinin direnişini değerlendirirken sonraki yerel direnişlerle bağını kurdu.
"Bergama altın madenlerine karşı veriln haklı mücadele önemli deneyimler kazandırdı. Bu mücadele içerisinde siyasi partiler ve hareketler yer alsa da, bir süre sonra mücadeleye verdikleri desteği azalttılar. Bu sebeple ekolojik yıkıma karşı ekolojik toplumu savunan, kapitalizme ve endüstriyalizme karşı olan ve solun evrensel değerlerini de sahiplene yeni bir sol harekete ihtiyaç var."
"Doğanın artan yıkımı: Niye şimdi? Nasıl bir kamu? Nasıl bir sermaye? Ne yapmalı?" başlıklı bir sunum yapan Fuat Ercan, Marx'ın mücadelenin kırlardan mı yoksa kentlerden mi gelişeceği tartışmasının yanında, şimdi kentlerden kırlara yönelik bir başka saldırıyı konuşuyoruz dedi. Roza Lüksemburg'un "ya sosyalizm ya barbarlık" cümlesi yerine ise "Ya yaşam ya da yaşamın yok olması" tartışmasına geçmiş bulunuyoruz dedi.
"Sermayenin oluş işleyişinin zaman içerisinde geldiği aşamada ana çelişki emek-sermaye çelişkisini de içeren sermaye-doğa çelişkisine haline gelmiştir. Bu süreçte devlet ise komisyoncu devlete dönüşmüş durumdadır."
Son olarak "Marksizm ve..." ve "Doğa, Enerji ve Politika" başlıklı iki oturum yapıldı. Kongrede sunum yapanlar umarız bu metinleri yayınlarlar.
Bizden 600 yıl önce bu topraklardaki sınıfsal içerikli ilk isyan olan Şeyh Bedrettin isyanının merkezi Karaburun yarımadasında yeni bir isyanın nasıl yapılacağı konuşuluyor. Bir isyan aynı topraklarda kendini yeniden var etmenin yeni yolarını arıyor.
Kongrenin programı için tıklayınız. (AS/NV)